19. MEB Şurası

Hasan Doğan

Blog: Serbest Kürsü

İktidara geldikleri ilk yıllar siyasal islamın gerici yüzünü gizlemeye ihtiyaç duyduğunu düşünerek ya da ikna için gıyabında değiştiler mi, değişmediler mi, milli görüş gömleğini çıkardılar mı derken göstere göstere rejim değişikliğine varan ve adım adım faşizme giden bir 12 yıl yaşadık. Rejim değişikliği konusunda hala tereddüt ediyorsanız son olarak 19. MEB Şurası'na bakmanızı öneririm. Hala göremeyenler varsa en son bakacakları yer bir şura salonu olsun demekten başka çare yok. Çünkü gerisi karanlık, tabii şimdilik.

19.MEB Şurası için aslına bakarsanız karşı devrimci sürecin toplumsal dönüşümü, eğitim alanında  hızlıca yol alıyor demek daha doğru olacaktır.

Şura'dan beklentiler farklı ve buraya sığmayacak kadar uzun. Kimi yeni rejimin iktidarını sağlamlaştırmasını ve kindar neslini, kimi gelecek iş yükünü, kimi kısılacak ücretini, kimi de çocuğunun geleceğine dair kaygı ve beklentilere sahip. 

Eğitim alanında şura aracılığıyla köklü değişiklikler yapılırken kullanılan genel dilin meşrulaştırıcı kavramları değişmemekte demokrasi, millet,tekçilik,batıcı,üstenci,seçme özgürlüğü denilerek yeni rejim ideolojisi eğitimde yeniden üretilmektedir.

Gelecek hedeflerini ekonomik göstergeler üzerinden tarif eden gericilik bilimselliği kapı dışarı etmekte, gericiliği bir özgürlük meselesi haline getirerek her niyete yenen demokrasi oyununa herkesi dahil etmektedir.

Eğitim emekçilerine ve belli ki gerici güruha göre de ülkemizde aydınlanma tarihi aynı zaman da eğitim (bilimleri) tarihi olarak okunuyor. Aydınlanma ile gericilik arasında süren kavganın ''finalinin'' böyle de bir mantığı var.

Karma eğitimin kaldırılması, piyasaya ve karanlık gelecek tahayüllerine uygun eğitimin inşaası, küçük yaşta çocukların türbana sokulması, laik eğitimin özelleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Eğitim alanında bilimsel düşünce kapı dışarı edilirken ve gericilik adım adım hayata geçirilirken müslümanların mucidliğinin aynı anda keşfedilmiş olması tesadüfi olabilir mi?

Dini öğreti ile kıtaların keşfini, dünyanın yuvarlak olduğunun ve kutsal kitapta hepsinin yazdığının söylenmesi gericiliğin nakaratı değil güncelliğe uyarlanan bir ideolojinin yürüklükte olduğunu gösteriyor. Din düşmanlığı tezini işleyerek ve akılcı düşüncenin yerine dini öğreti konarak artan ve zorunlu hale gelen din dersleri de böylece meşru hale getirilmektedir.

Eğitim emekçileri açısından çalışma saatlerinin uzatıldığı, ücretlerin kısıtlandığı, ilerici birikimin yok edilmeye çalışıldığı bu alan gerçek bir kavga alanı olmaya devam edecektir.

Gelecek ve gelecek kuşaklar hakkında, insanlığı utandıracak adımlar atılırken bu yükü sadece toplumsal ajanlar nitelemesini fazlasıyla hak eden eğitimcilere bırakmak mümkün görünmüyor. Çünkü bu tüm insanlığın taşıyabileceği bir yüktür. Ve bu utanç ancak ortak mücadeleyle yok edilebilir.

Bir hak olan eğitimin bilimsel, laik, eşit, parasız ve ana dil gibi nitelikleri ancak aydınlanma mücadelesi sayesinde mümkün olacaktır.

Söz konusu çocuklarımız olduğundan bir milyona yakın eğitimcinin,öğrencilerin ve velilerin yani Türkiye emekçilerinin ortak sorunu olan bu saldırı gerçek bir kavga zeminini oluşturmaktadır. AKP'nin oy tabanını oluşturan yığınların bile pragmatist davranarak çocuklarını farklı projelere dahil etmeleri, imam hatiplere umulduğundan daha az ilgi  gösteriyor olmaları eğitim alanını daha özel kılmaktadır.

Büyük işçi pazarları olan ve piyasaya ara eleman yetiştiren mesleki eğitim ayrıca değerlendirilmeyi hak etmektedir.

Varlığını aydınlanmanın reddiyesi ve kapitalin ruhu üzerine inşaa etmiş bir siyasi hareketin icraasını öngöremeyen, uzaktan gelenin kurt olmadığına kendini inandıranları, sadece kavgadan kaçış ya da yeni bir dünya tahayyül edememelerine bağlamak mümkün mü bilemeyiz ancak size doğru gelen kötülüğe karşı adım atmak gerek. Ya yumruk atmak için ya önünde diz çökmek için ya da kaçmak için. Kaçma ihtimalini yok sayarak 4 milyon yıl önce ayağa kalkmış insanlığın bu karanlığın önünde diz çökmesi düşünülemez sanırım.