Avukatların (?) sorunları (!)

Gökçe Kaplan

Blog: Serbest Kürsü

Birkaç gün önce, Türkiye Barolar Birliği bülteninden, baro üyesi tüm avukatlara TBB başkanı Feyzioğlu’nun ağzından bir e-posta gönderildi.

Bu kısa duyuruda, TBB Başkanı’nın, göreve bir kez daha seçilmesi sebebi ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e bir tebrik ziyaretinde bulunduğu haberi ve Feyzioğlu’nun “Sayın Bakana takdim ettiği” TBB’nin bakanlıktan bazı taleplerini içeren bir de mektup yer alıyor. 15 maddelik bir liste bu.

Bunun içeriğine az sonra değineceğiz.

İşçi Avukatlar, uzunca bir süredir avukatlık mesleğinin radikal sınıfsal değişimlere konu olduğunu çözümlüyorlar. Avukatların ideolojik referanslarının ağırlıklı olarak küçük burjuva nitelikte olduğu herkesin malumudur. En gericisinden en ilerici varyantına, dincisinden liberaline ve hatta demokratına, bu bir vakıadır.

Küçük burjuva ideolojisi derken neyi kast ediyoruz? En başta dünyayı kendi bireyselliğiyle açıklayabilme, siyasetle kurduğu ilişkiyi kendi bireyselliğine indirgeyebilme “yeteneğini.” Kendini “ezilenlerin kahramanı” olarak idrak eden demokrat da, “ezeceksin böylelerini” diyen gerici de aynı zemindeki akıl yürütmeye sahip aslında. İkisi de kendini toplumdan yalıtabileceği ve (pozitif-negatif olsun) ona dışarıdan müdahale edebileceği birer yaşam kurgusuna sahip.

Avukat camiasının ideolojik formasyonunun temeline katkı koyan pek çok unsurdan bahsetmek mümkün. Gelişkin bir akademik eğitim alıyorlar, hukuk eğitimi çarpık ve eksik de olsa devleti ve toplumu belli yönleriyle iyi kavratan bir içeriğe sahip, yaşam tarzı bakımından görece izole ve entelektüel bir sosyallik içindeler, bürokrasiyle iç içe bir meslek icra ediyorlar vb… Egemen maddi gücün topluma boca ettiği ideolojik serpintiden fazlaca nasiplenmeleri için çok sebep var kısacası...

'TAHSİLLİ ESNAF'

Ama bu ideolojinin, hatta tüm bu katkıların temelinde objektif de bir gerçeklik var. Avukatlık, iktisadi anlamıyla da tam bir küçük burjuva mesleğidir. Yani ürettiği değerin sermayeyle değil müşterisinin geliriyle mübadele edildiği, (henüz) artı değer üretmeyen ya da buna el koymayan, hem işçi hem de patron adayı olan bir meslek kategorisinden bahsediyoruz. Daha doğrusu, mesleğin tanımı ve tarihselliği ağırlıkla bu özelliklere işaret ediyor. Lonca tipi baro örgütlenmesinden tutun da meslek teamüllerine kadar bütün verileri, kapitalizmin gelişkin aşamalarına kadar sızabilmiş bu mesleğin gerçek iktisadi karşılığını ele veriyor: Bildiğimiz esnaf!

Bu “tahsilli esnaf” da toplumun diğer bütün kesim ve katmanları gibi iktisadi belirlenimlidir. Onun belirlenimi siyasi ve ideolojik planda bazı yansımalarını bulmaktadır. Bu yansımanın ezici oranda bireysellik bazında gerçekleşmesi tamamen bu nesnellikle alakalıdır, ama tabii ki ona bağımlı değildir. İktisadi nesnelliğin yara alması ideolojik zemini otomatikman ortadan kaldırmayacağı gibi, tahsilli esnafın ideolojik formasyonu ile temelindeki iktisadi gerçeklik arasındaki bağ da her örnekte tekrar tekrar sınanacak diye bir şey yok. Somutlaştırırsak; serbest avukatlar bazen ilerici ideolojilere açık hale gelebilirler, mesela. Yığınlarla işçileştikleri bir nesnellikte, örneğin, bilinçlenme düzeyleri artabilir. Bir serbest avukat, İşçi Avukatlar ile dayanışabilir, cismen olmasa da zihnen proleterleşebilir vb…

Ancak yukarıda bahsettiğimiz ideolojik “yetenek” yine de sanıldığı gibi bireysel değil, kolektif bir yetenektir. Yani istisna değil, kuraldır. Bir işçi avukatın, patronunun seçim kampanyasına destek olması, ülkücü bir avukatın DSA listelerinden aday olması, TBB başkanının “hükümet ile aynı gemideyiz” temalı paylaşımlarda bulunması zaman zaman kulak tırmalasa da kimsenin gözlerini kanatmaz örneğin... Bu, hangi meşrepten olursa olsun küçük burjuva kafa yapısı için “olağandır.” Olumsuz karşılasa da, öyledir.

'TAHSİLLİ ESNAFIN GERİCİ İKTİDARDAN TALEPLERİ'

Konumuza dönüyoruz. Kimilerinin gözünü kanatmayan yakın bir örnek de, "tahsilli esnafın" iktisadi (onun yoğunlaştırılmış bir ifadesi olarak siyasi) menfaatlerinin cisimleştiği yer olan meslek örgütü başkanlığının, Türkiye tarihinin gördüğü en gerici iktidarın “adalet” bakanlığına “takdim ettiği” işte bu talepler oldu:

www.barobirlik.org.tr/Haberler/sayin-adalet-bakanimiza-takdim-ettigimiz-mektupta-yer-alan-avukatlarin-sorunlarina-dair-liste-80111 

Okuyucu, bu “esnafımızın sorunları” listesindeki hâkim dokuyu hemen çözecektir: Tam bir küçük burjuva programı. TBB’nin bileşiminin bir patron-serbest avukat toplamından ibaret olduğu düşüncesiyle hazırlanmış bir metin... İdare hâkimlerinin yalnız hukukçulardan seçilmesinin istenmesi bu kapsamdadır örneğin. Ceza hukuku uzlaştırıcılıklarında münhasır yetkiler istenmesi de bu kapsamdadır. İş uyuşmazlıklarının adli yardım görevlendirmelerinde, dava bilirkişi atamalarında “meslektaşlar” lehine düzenlemeler istenmesi bu kapsamdadır. CMK ve Adli Yardım ücretlerinde düzeltme ile vekâlet ücreti KDV’sinin düşürülmesinin istenmesi bu kapsamdadır. Hatta yabancı avukatlık bürolarının Türkiye’deki tekelleşme faaliyetlerinin denetlenmesinin istenmesi bile bu kapsamdadır... Her bir örneği tek tek saymaya gerek yok, açık ki, baronun vizyonu doğal olarak serbest avukatların (küçük burjuvazinin) iktisadi çıkarlarına endekslidir. Baro başkanlığı gerçekten de onların temsilcisidir.

Sermayenin temsilcileri belli süreler için bu taleplerin şu ya da bu kısmını karşılamayı kabul edebilir. Ancak esnafların hep unuttuğu üzere kapitalistleşme (işçileşme) sürecinin temelinde nesnel yasalar vardır. Uzun vadede pek ilişemeyecekleri “göklerden gelen bir karar vardır!”, yani. Hukuk okullarının sayısı tesadüfen, ya da birilerinin kafa karışıklığı yüzünden artmaz. Yabancı hukuk firmaları ülke sathında tesadüfen belirmez. Tekelleşme TTK’yi iyi uygulamadınız diye ortaya çıkmaz. Tarih nesnel olarak daima esnafların aleyhine akar. Bu taleplerin nesnel zeminini yitirmesine ne kadar az zaman kaldığını meslektaşların işçileşme oranlarına bakarak rahatlıkla anlayabilirsiniz. Zaten nesnelliğin ne yönde zorlandığını sermayenin temsilcileri yeni Avukatlık Kanunu taslağının m.62 vd. hükümlerinde Avukatlık Şirketi’ni tanımlayarak açıkça ifade ediyorlar. Yabancı firmaları şikâyet eden avukatlar Uber şoförü döven taksicilerden çok daha hızlı yok olacaklar, haberleri yok!

'AVUKATLARIN İŞÇİLEŞMESİNİ KATMERLEYEN ÖNERİLER BİZZAT BARODAN GELİYOR'

Tabii baronun Sayın Bakan’dan talepleri bunlardan ibaret değil. Sağ olsunlar, isimlerini anmasalar da işçi avukatları da unutmamışlar. Staj ve avukatlık ruhsatı için sınav koşulu dikkat çekici örneğin. Sadece bu da değil, noterlik dairelerinde, banka şubelerinde, tapu dairelerinde, ve sıkı durun, “mahkeme kalemlerinde” hukuk mezunları için kadro ayrılması da…

Aylardır bu gazetede hukukçuluğun işçileşme yönünde hızla geliştiğini, hukuk mezunu işsizlerin oluştuğunu ve avukatlığın paralegal kategorisine çekildiğini yazıp çizmekteyiz. İşte ispatı. İşçileşme sürecini katmerleyecek öneriler bizzat baro tarafından ileri sürülüyor. Yüksek lisans mezunu işsiz sayısının dahi şaşırtıcı boyutlarda olduğu kapitalist Türkiye’de, adliyelerin çay ocaklarına da hukuk mezunu kontenjanı açılmaması için sebep kaldı mı?

21. yüzyılda bir esnaf programının vizyonu, işçilerin sırtına basarak patronların temsilcilerine yaranmaya çalışmaktan, işçileştirme sürecini de geciktirmek pahasına kendi kısa vadeli menfaatlerini doyurmaya çalışmaktan öteye gidemezdi. Bizi şaşırtan bu değil.

Bizi şaşırtan; hiçbir öneri metninde, talep mektubunda adına ve menfaatlerine rastlanmayan bir toplamın, yani Türkiye’deki avukatların aşağı yukarı üçte birini oluşturan ve yakın zamanda çoğunluğu alacak olan işçi avukat ordusunun, hala işçi olduğunun bilincine varamamış olması! Danıştay 8. Dairesinin İşçi Avukatlık Yönetmeliğinin iptali kararı ile aynı hafta içinde gelen bu TBB duyurusunu kendisine edilmiş bir küfür olarak idrak etmemesi!

Sizce bu baro, sayısı sürekli artan İşçi Avukatları ne oranda temsil ediyor olabilir? Boşuna yorulmayın, cevap çok basit: Yüzde SIFIR!

Demek ki kapitalizm geliştikçe klasik kent küçük burjuvazisini hem fiziken, hem de mesleki teamülleri itibarı ile çözülmeye uğratıyor, ama onun ideolojisini otomatikman ortadan kaldırmıyor. Aksine, kendi lehine olacak şekilde onu yaşatıyor. Avukatları fiilen patron-işçi olarak ayırıyor ama hepsini kendini esnaf olarak hissetmeye teşvik ediyor. Eh, öyleyse onun ideolojik tortusunu kaldırmak başka bir özneye düşüyor, işçi avukatların örgütlü gücüne. “Daha güçlü, daha bağımsız, daha demokratik, daha vb… baro” sloganları artık küçük burjuva ideolojisinin belki ilerici ama artık nesnel zeminini yitirmiş sloganları. Bizim bunlara ihtiyacımız yok. Bizim daha fazla sınıf bilincine ve daha güçlü sınıf örgütüne ihtiyacımız var. Tahsil görmüş esnaf zihnine değil, eğitimli işçi zihnine ihtiyacımız var.

İşçi avukatlık bugün bir vakıa. Mızrağı çuvala sığdıramazlar artık. Ama ucunu sivriltmeye ihtiyacımız var!