Sıfırlanacak!

Fatih Bilici

Blog: Serbest Kürsü

Ülke dörtnala seçime koşuyor. Ellerde Kur’an, dillerde dinsel söylenceler ve diyanet işleri başkanlığı dolaşmakta. Asgari ücret ve emekli maaşları açık artırma ihalesine dönüştürülmüş, dibe vuran ekonomi S.O.S vermekte ama kimseler oralı değil. İşçi sınıfı artık yeter diyerek isyan bayrağını çekip birer, birer kenetlenmekteler. Kerhen bu grevlere destek veren siyasilerin kafalarında yatan benlik, içlerinde sakladıkları ise küresel çetelere ve onların eli kanlı katil liderlerine verdikleri sözler kendilerini dürtükleyip durmakta.

Hatırlayalım, Ergenekon vb davaların sonucunda ülkemiz kıytırık kahramanlarla doldu, taştı. Bu insanlar o süreci bir senaryo gibi yazıp sonrasında hayata geçiren yerli ve yabancı güçleri hiç ağızlarına almayarak, varsa yoksa paralel türküsü çağırmaktalar. 1980 darbesi ile planlanan ve bir, bir uygulanan din ile soslanmış sistemi hiç ağzına alan ve sorgulayan yok.

Bu çakma kahramanları ismen zikretmemize hiç gerek yok. Biz burada bunun nedenleri ve sonuçları üzerinde duracağız. Gezi süreçleri ve sonrasında dirilişi ve çıkışı gördük. 80 darbesinin o uyutucu ve sersemletici karanlığını yarmaya başlayan gezi direnişleri küresel çeteleri ve onların projelerle ortaya çıkardığı ve halka kurtuluş olarak gösterdiği, çok renkli kumaşları el ele vererek bu büyük çıkışı ve şanlı aydınlanmanın önünü kesebilme savaşını başlattılar.

Şuan mecliste bulunan dört parti bunun telaşını yaşamaktalar. Gezinin ortaya çıkardığı aydınlanma, bilinç ve hızla sınıf temeline doğru giden o halk çıkışının yarın örgütlenmiş bir sol güç olarak karşılarına dikileceğini bilen bu yabancı projeler ve sahipleri, sistemi hiç sorgulamadan popülist söylemlerle halk yığınlarında birikmiş durumda olan haklı patlamaya su serpmeye çalışmaktalar.

1961 anayasasında halkların lehinde olan kazanımlar nereye gitmiştir? Sistem o gün verdiklerini daha sonraları yüzlerce misli fazlasıyla geri almıştır. Halklara vermemiz gereken işte bu bilinçtir. Günü veya kısa bir dönemi kurtaran popülist kazanımlar bir süre sonra halk yığınlarının suratında bir şamar gibi patlayacaktır. O nedenle komşu Yunanistan’ın durumuna düşmeye hiç gerek yoktur. Sistem tepeden aşağı sorgulanarak halk aleyhinde ne varsa sıfırlanmalı, halktan çalınanlar geri alınmalıdır.

Ülkeyi sarmış durumda olan tüm o haklı grevler acilen sahiplenilmeli ve gerekli dersler o sistemi işleten ve yönetenlere verilmelidir. Emeği pazarlayıp, sermayeye peşkeş çekmeyi düşünen tüm sendika ağalarına hak ettikleri derslerde acilen verilmelidir.

İşte böylesi günler için ortaya çıkarılan yukarıda saydığımız yapılar ile başka renklere boyanmış kahraman görünümlü oluşumlar halkların haklı taleplerinden ve aydınlanma çabalarının yanından hatta çevresinden bile uzak tutulmalılar.

Kendi zamanı ve kendi nesnel koşullarında ortaya çıkmış bir aydınlanma bir çıkış isyanını Namık Kemal vb dönemlerine götürerek örselemeye ve yumuşak bir atak ile ortadan kaldırmaya kodlanmış bu karargahlar da deşifre edilmelidir. Hem Sosyalist hem de milliyetçi veya ulusalcı olunamaz. Sosyalizm’i şimdilik öteledik diyerek Kuvay-i Milliye dönemlerini bir kurtuluş reçetesi olarak sunmak tarihin diyalektiğine bir karşı çıkıştır. Hatta sivri bir kayaya kafa atmak gibi bir teslimiyetçi çabadır.

Cumhuriyetin bütün kazanımları ve kayıpları birer istatistiki bilgi elimizde mevcuttur.  Mollalarla, feodal ağalarla kurulan o cumhuriyet yine o mollaların ve ağaların torunları tarafından zapt edilerek , kolu kanadı kırılmıştır. Laboratuvar  deneylerinde yüz kere yap boz olabilir. Ama sosyolojik halk hareketlerinde ilk çıkış noktasına gidilmez. Başlangıç ile bu gün arasındaki eksiklikler tespit edilerek son mevcut durumun koşulları da gözden geçirilerek ileriye doğru yürünülür.

Bu yürüyüşün öncesinde ve içinde halk yığınlarına o Kuvay-i Milliye ruhu ile birlikte bir daha sarsılıp yıkılamayacak 2. Cumhuriyet inancı ve ruhunu vermek çok daha akılcıdır. Aynı ideolojiden olmayan çoklu fikirlerin öncülüğünden gerçek anlamda ne cumhuriyet çıkar ne de devrim türeyebilir. Sürecin sonunda gündeme gelecek olan senlik, benlik sürtüşmeleri ve kaos olacaktır.

O nedenle devrimci güçlerin, tek bedende bütünleşmişliğinin önderliğinde, mevcut sistem içerisinde ki tüm halk, doğa düşmanı çarpıklıkların sıfırlanacağı yeni düzenin adı en başta belirlenir. Kapitalizm’i ve onun silahlı kalkanlarını cepheden karşısına alamayan –almayan hiçbir hareket halklara kalıcı bir zafer getirmez. Sınıf mücadelesini bayrak edinmemiş her bir çıkışta sahiplerinin suratında bir oportünist şamar olarak gümler.

Emperyalizm’e yeni doğmuş temiz bir bebeğe verilen isim gibi ‘’küresel sermaye’’ adı verenler ve bunu halklara pazarlamaya çalışanlar, o emperyalizmin yerli iş birlikçileridir. Seçim meydanlarında veya gösterişli salonlarda emperyalizme hizmet edecek yüz yıl projelerini ‘’küresel sermaye ye de canlılık – ivme kazandıracak’’ diye sunmak ve bunu halka çok büyük kazançlar getirecekmiş gibi pazarlamak halklara yapılabilecek en büyük ihanettir!

Gölgesinden nemalanamadığı ağaçları dahi kesip atan bir canavara cepheden karşı çıkmıyorsan eğer, onunla ortaksın demektir. Ne AB, ne NATO nede ABD, kurtuluş halkların devrimci gücündedir.

Küresel çeteler ülkemizi işte böyle çoklu seçeneklerle süsleyerek halkların haklı taleplerini ve aydınlanma ile çıkış yoluna girmelerini engellemek peşindeler. Çünkü halklar bunu başardığı gün, kendilerine yapılanların tüm hesabını bu güçlerden soracaktır. Tek korkuları halk yığınlarının güçlü ve haklı taleplerinin solculaşmakta olduğudur.

Sonuç olarak; liboş veya neoliboş politikaları sadece inşaat sektörüne odaklamak, bu şekilde ekonomik büyümeler bekleme planları o ekonomiyi yönetenlerin ağzında patlar.

Halka ait olan tarım alanlarını toplulaştırma adı altında gasp etmeye kalkışmak ve tarımı yabancı tohum ile gübrelere esir etmek, yarın sorulacak hesapların ceza katsayısını artırmaktadır. Bir an önce hayvancılıkta her tür salgın hastalığa dayanıklı kültür ırklarını yaşama geçirmek gerekir. Yine tarımda kullanılan her tür tohumda da kültür tohumları tarımın olmazsa olmazı yapılmalı, tüm kota ve yasaklar sıfırlanmalıdır.

Ayrıca  Halkın yaşadığı, soluk aldığı yerleşkeleri şehirleri, dereleri, suları, ormanları, sit alanları bu topraklarda yaşamakta olan halkların ve diğer tüm canlıların ortak miraslarıdır. Bu alanları yerli ve yabancı sermayelere altın tepsiler içinde sunanların kollarını o halklar kıracaktır. Üzerine çökenleri de ekonomik olarak o çok sevdikleri asfalt ve betonun içine gömecektir.

Halklardan çalınanların tümü fazlasıyla geri alınacaktır. 12 Eylülden bu güne Halkların aleyhine olan ne varsa da tümü sahipleriyle birlikte sıfırlanacaktır. Haydi Türkiye!