Ölüm yaşı!

Emrah Kazanır

Blog: Serbest Kürsü

’Artık yaşın gelmedi mi? Neyi bekliyorsun?'

Ben bilmezdim yaşın bu denli önemli olacağını. Çocukluk, askerlik, evlilik yaşı derken ortaya çıkan tüm bu saçmalıkların hayatı bu kadar kapsadığını fark etmemiştim. İşin kötü yanı, bu saçmalıkların sürdürülebilirliği için aile büyüklerinin dayatmaları. İstenmeyen evlilikler, yaşanmak zorunda kalınan mecburiyetler, vefasız sevdalar, eşinin ailesini kabullenme zorunluluğu soğuk bir buz kütlesi gibi dikilmiş duruyor karşımda. Tabi ki kardeşçe yaşayamayız. Rızasızca evlen, istemediğin çocuğu büyütmek zorunda kal, eşinin ailesini mecburen kabullen, sonra kardeşlikten dem vur. Külahım şurdaydı ona anlat! Ailenizin sizi bu yaşa getirmesini zorundalık olarak görürseniz, bu saçmalıkları mecburen yaşamak zorunda olduğunuzu anlarsınız. Bir bedenden başka bir can yaratmak elbette dünyanın en müthiş olayıdır fakat ülkemizde kaç aile sevdiğiyle evlenebilmiş? Dokunmadan sevebilmenin, sevişebilmenin tadına kaç aile varabilmiş? Dünyayı anlamanın kısa yolu tekilden tümele açılıştır. Beyninizin içi ne kadar güzelse o kadar iyi aydınlanır dünya…

Dedemizin genetiğini yaşamak istemiyorsak, önce kendi içimizdeki devrimi tamamlamalıyız. “Kendi içindeki devrimi tamamlayamamış bir birey devrimci sayılamaz.”

Rüyasında akrabasıyla kavga ettiği için, rüyasında kavga ettiği akrabasına kurşun yağdıranın psikolojisinde yaşadığı baskıyı hiç düşündünüz mü? “Evlenmek” için evlenen bireyden beklenen davranış tam olarak budur zaten. Büyürken ne gördüysek her şeyi işleriz veri tabanımıza ama hiç gördüklerimizin dışında bir dünya olabileceğini düşünmeyiz (düşündürtülmeyiz.) Sen düşünmeyeceksin ki saçmalıkları devam etsin ve düşündüğünü söylersen toplumun canı acır! Böyle yaşamaya sevk eden unsurların önemini kavrayabilseydik ne iyi olacaktı. Yanan hayatlar, yitirilen en güzel yıllar, kozayı delmediğimizden kaynaklanıyor. Bu ülkede yaşadığımız her şeyi o kadar normal karşılamaya başladık ki error bile vermiyoruz. Hep söylüyoruz ya “herkes her şeyi biliyor” diye; inanın kimsenin bir şey bildiği yok. Düşüncenizi acıtıp iyi sorgulayarak, kozamızı delerek gökyüzüne doğru kaçımız süzülmeye başladık? Sevdaların vefasızlığı ve yaşanan onca hayal kırıklıkları o kadar doğal geliyor ki sanki her sabah yaptığımız kahvaltı gibi. Ben, bu yüzden ilkel toplumun insanıyım. İlkel toplumda ne vefasız sevdalar ne kırılan hayaller var. Bedenlerini dahi yenice tanımaya başlayan insanlar en sağlıklı bireylerdir. Zorundalık ve saçmalıkların kuşatmadığı sade bir dünyayı yaşayan insanlar rüyasında kavga ettiği akrabasına kurşun yağdırabilir mi? Feodalizm ne zaman hortladıysa o günden beridir düşünmemeye alışmış, saçmalıklar hapishanesine mahkum edilmişiz. Düşüncemizi dile getirdiğimiz an “tez boynu vurula” fermanı yazılmış hakkımızda. Ne çok isterdim ilkel toplumda yaşayarak feodalizme karşı insanları örgütlemeyi…

Bizden dışarda olan bir “el” var bizi böyle yaşatan! Bizim düşünmemiz çıkarlarına o kadar ters geliyor ki hemen kan akıtıyorlar! Annesini, kolundaki altınlar için öldüren, eşinin bedenini pazarlayarak para kazanmaya çalışan bir toplumun yaratılışı kimin eseri? Ha bir de sevdiğiyle birlikte olarak bir hayat sürmek isteyene ise “ağırlığınca altın” kazanmak zorunda bırakılan güzel gönüller var. Bizim hayatımızı bize zorlaştıran ve bu zorluğu “bizimmiş” gibi bize dayatanlara karşı daha ne kadar susacağız? Yapmış olduğu çocuğunu bile çıkarına kullanmayı hayal eden aile kurumu yaratıldı “birileri” tarafından. İnsanca yaşamanın zorlaştırılması tam da “istedikleri senaryo” olduğunu anladığımız an filmimizin yönetmeni olacağız. Bu yönetmenlik “birileri” tarafından yaratılan aile kurumunu insanileştirecektir.

İnsanlar, birbirlerinin sevgi ve alakalarından başka hiçbir şeye muhtaç değiller.

Ve ben ne askerlik ne de evlilik yaşındayım.

Ben ölüm yaşımdayım. Benim ülkem 24 yaşın ölüm yaşı olduğunu söylüyor.

Bunu söyleyen; benim toplumumu böyle yaratan yabancı beslemelerdir.