Tarihsel sorumluluk: ABD-Küba yakınlaşması

Cüneyt Göksu

Blog: Serbest Kürsü

Aralık 2014’de ABD-Küba politik ilişkileri açısından çok tarihi bir gelişme oldu. 

Barack Obama ve Raul Castro tarafından yapılan eşzamanlı açıklamalar, Latin Amerika’daki diğer hükümetler ve başlıca Amerikan şirketleri tarafından dönüm noktası olarak adlandırılmıştı. Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff, ABD-Küba diplomatik ilişkilerinin yeniden açılmasını ve adanın ABD başkenti tarafından yeni olanaklara doğru yol almasını “müthiş bir ilerleme” olarak adlandırdı. ABD’nin yaptırımları yüzünden ekonomisi sıkıntı içinde olan Venezuela Devlet Başkanı Maduro, yapılan açıklamaları Obama’nın cesaret verici, tarihi bir jesti olarak tanımladı. 

Aynı zamanlarda, ABD’nin en ciddi ekonomi gazetesi “Wall Street Journal”, General Motors’dan, Cargill’e ve mobilya devi Ethan Allen’a kadar büyük ABD şirketlerinin Beyaz Saray’ın bu tarihi açıklamasını, diplomasiyi geri getirmesini, 50 yıllık ambargonun sökülüp atılması için gösterilen çabaları alkışladıklarını duyurdu. 

ABD’nin bu girişimine ve Obama’nın bu kararına etki edenlerden en önemlilerinden ikisi şüphesiz ki, ABD Ticaret Odası ve Amerikan Üretici Dernekleri oldu. Bu iki kurumun Küba Ticaret Piyasasına girmek için yaptıkları baskılar konuyu buraya kadar taşıdı. Uzun yıllar önce adayı ziyaret eden bir senatör, “Eğer ambargoyu kaldırmayıp, ada ile ticaret yapmazsak, Küba’yı nasıl kapitalist yaparız ki” diyerek sanki bugünlerin habercisi olmuştu. Adaya gelecek ABD dolarları, Küba Devrimi'nin yıllardır yavaş ilerleyen reformlarını hızlandırabilir ama aynı zamanda turizmden kaynaklanan, her ne kadar kontrol edilmeye çalışılsa da, gelir farklılıklarını da arttırabilir. 

Medyada çıkan bütün tartışmalarla birlikte, sadece Latin Amerika değil, dünyada ki bütün işçi sınıfının da yakında izlediği bu yakınlaşma süreci kimilerince Devrimin ana ekseni ve kaynağı olan “Castroizm”i de zayıflatabilir. Çünkü iki ülke arasındaki bu yakınlaşma, sosyal eşitsizliği arttırabilir, sınıflar arası açının açılması nedeniyle gerginlikler olabilir. Bunların sonucunda karşı devrimci hareketlerin adadaki hareketleri da artabilir. Bunlar olasılık dahilinde. 

Panama’da Nisan 2015’de yapılan Amerika Kıtası Devletler Toplantısında, iki lider bu defa yüzyüze görüşüp, el sıkıştılar. Obama, 60 yıldır hiç bir ABD başkanının denemediği bir şeyi deneyerek, ideolojileri bir yana bırakıp, başka bir yönden Küba’ya el uzatıyor. Tıpkı İran’la yaptığı gibi. 

Kullandığı ifade ilginç: “Daha doğmadığım dönemden kalan bir problemi daha fazla devam ettiremem.”

Raul’un da ilişkilerin normalleşmesi için, Obama’dan isteği 60 yıllık Abluka’nın kalkması ve Küba’nın "Terörist Ülkeler Listesi"nden çıkartılması. Bu kararlar sonuçta Temsilciler Meclisi’nde alınacak kararlar ki, “Derin ABD” ve “Miami’deki Karşı Devrimcilerin" bu kararları çok kolay aldırmayacağı da ortada. Küba’daki yönetim biçimini hala "diktatörlük" olarak adlandıran geniş bir ABD’li bürokrat kesimi mevcut. 

Söylenenler ile yapılanların tutarlı olması da gerekiyor. Mesela ABD ve Küba delegasyonları arasında bu görüşmeler yapılırken, ABD tarafında Che’nin katili Felix Rodriguez, delegasyonda görevli olarak ortaya çıkıyor.

Raul, Obama’yı “dürüst” olarak tanımlasa da, ABD Başkanı'nın bu görüntüsü ABD-Küba ilişkilerini kurtarmaya yetmez. Temsilciler Meclisi’nde ilişkilerin gerginliğinden nemalanan senatörler çoğunluktadır. Bunların önemli bir bölümü devrim sonrasında adadan kaçan ve geride bıraktıklarını geri alabileceklerini hayal eden mutlu azınlığın temsilcileridir. ABD-Küba pazarlıklarında bu kitle kendince haklı gördüklerini geri almak için Obama’ya baskı yapabilir. 

Raul, Panama’da sadece Obama ile görüşmedi. Thomas Donahue, ABD Ticaret Odası Başkanı ile de konuştu. Donahue, uzun zamandır, ABD’nin kapitalist ilişkiler üzerinden adaya girebileceği üzerine konuşan bir kişidir. Bu kanal üzerinden adanın kaynak ve insanlarına ulaşılabileceği konusuda tezler üretir. 

Obama’nın planı oldukça hızlı ilerliyor. Küba’yı "terörü destekleyen ülkeler" listesinden çıkartmak için ilk adımı attı. Yukarıda bahsettiğim gibi 45 günlük süre içerisinde ABD Kongresi tarafından belirlenecek bunun olabilirliği. Küba'nın "terörü destekleyen ülkeler" listesinden çıkartılmasının ülkenin üzerindeki ekonomik ve siyasi baskıyı azaltacağı gerçeği bir kenarda dururken, geçmişte ABD yaptırımlarından korkan uluslararası kurumların da Küba ile işbirliği yapmaya başlaması bekleniyor.

ABD – Küba İlişkilerilerinde önemli bazı tarihlerse şöyle sıralanabilir:

-    1959: Fidel Castro, diktatör Batista’yı devirdi
-    1960: Küba’daki ABD işletmeleri kamulaştırıldı
-    1961: Diplomatik ilişkiler zayıfladı ve Domuzlar Körfezi çıkartması gerçekleşti
-    1962: John F. Kennedy, Küba’ya ticari ambargoyu onayladı
-    1977: Jimmy Carter, Havana’da irtibat ofisi açtı
-    1980: 125 bin Kübalı ABD’ye göç etti
-    2001: Bush, ekonomik yaptırımları sıkılaştırdı
-    2006: Fidel, devlet başkanlığından ayrıldı. Raul dönemi başladı
-    2014: ABD ve Küba, yeniden diplomatik ilişki başlatma kararı aldı
-    2015: 1956’dan beri ilk defa ABD ve Küba başkanları bir araya geldi .

ABD, ideolojik olarak yıkamadığı Küba’da başka bir denemenin peşinde. Normalleşme adı altında, kemikleşmiş sorunlara el atıyor ama bunun arkasında adaya sermayeyi, popülizmi ve kültürel hegemonyayı yerleştirecek; son tahlilde emperyal girişimlerinin yeni aracını devreye alacağı da ortada. Raul bu değişik taktiğin farkında olduğunu, “mücadele bitmedi, yeni araçlarla devam ediyor. Herşeyi tartışamaya niyetliyiz fakat çok sabırlı olmamız gerekiyor” şeklinde özetlemiştir. 

Küba, 60 yıldır verdiği fikirler ve ideoloji mücadelesiyle tecrübeli ama karşı tarafın kuzu postuna bürünmüş bir kurt olduğunu da unutmadan, yöntem değiştirdiğini hatırlayarak taktik geliştirecektir ve tabii ki değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu unutmadan.