Sahi kim bu savaşta susanlar veya susmakla da kalmayanlar?

Çağlar Yiğit

Blog: Serbest Kürsü

Hepimiz duyguları olan, hassasiyetleri olan insanlarız.
Hele solcuysak, komünistsek halkı ilgilendiren, emekçilere ve yoksullara değen her şeye dair olumlu veya olumsuz duygulanımlarımız vardır.
Kabil midir ki ülkenin bir yerlerinde insanlar ölürken, hayatlar kararırken, savaşın en kesif karanlığı bürümüşken her yeri biz hiçbir şey hissetmeyelim de susalım.
Bir derbinin debdebesine kapılıp insanların acısına, gözyaşına kayıtsız kalalım.
Kabil değildir,durum böyle de değildir zaten.
Ya da bu kadar basit değildir.
İncelikli ele alınmalı,çok boyutlu değerlendirilmelidir.
Tahmin edilebilir bir şekilde ve malesef ki bu savaşa, yıkıma, kana ve gözyaşına yine yurdumun ilericisi, solcusu, komünisti tepki verip, rahat uyumamaktadır.
Yani "Doğu'da şöyle olurken Batı'da hiç ses seda yok." demek bir yerden sonra saçmalığın dik alasıdır !
Kim bu "Doğu" kim bu "Batı"...

Siz Doğu'da veya Batı'da yaşayan  herhangi bir gericinin, milliyetçinin, sağcının bu olaylar karşısında hissiyat oluşturup,tepki vereceğine inanıyor musunuz? 
Hayal görüyorsunuz! 
"Kürt olan durmaz, bir şeyler yapar."
Türk olan susmalı mı o zaman ?
Malesef mesele sadece "Kürt olmak", "Türk olmak" ekseninde değerlendirilecek kadar basit de yanlış da değildir azizim...
Fakat önemli bir veridir az sonra ele alacağım.
Akpli Kürtlerin birçoğunun "nizam bilmez", "küffara karşı" başlayan bu huruç harekatını tarifsiz bir zevkle huşu içinde izlediğinden emin olabilirsiniz.
Yaşanılanların birçok depolitize Kürt ve Türk'ün umrunda dahi olmadığını da gözlemleyebilirsiniz.
Umrunda olanın da değişik konumlanışlardan "Vah vah şöyle şöyle de olmuş, terör iyice azdı, ne kötü, nerde barış, nerde kardeşlik." deyip yoluna devam etmekten öteye gittiği de yok.
Yani en nihayetinde mesele yine gelip sınıf eksenli,sağlıklı,ilerici,eşitlikçi,solcu değerlere sahip olmakla olmamak arasında düğümleniyor vefakat sayımız da zannedilenden daha az ve sesimiz de pek cılız...
Bu anlamda "Türklük, Kürtlük, Doğu-Batı" karşıtlaştırmaları ve değerlendirme eksenleri fazlasıyla subjektif, zorlama, çarpık ve bir o kadar da güçlü, etkili ve geri ideolojik konumlanışların referanslarıdır.

Garip ama gerçek !
"Olması gerekenin" çok üstünde belirleyici alan açmışlardır kendilerine; ulusal, etnik, bölgesel veriler ve referanslar.

Şöyle ki ulusal çıkar ve ulusal strateji ekseninde kurgulanmış bir mücadele çizgisi olan, ilerici, özgürlükçü, solcu değerleri olmakla beraber fazlasıyla pragmatist bir konumlanış ve hareket olan Kürt Hareketi yaptığı eylemliliklere, savaş-barış açılımlarına; karşı konuma itilen bir "ulusallıktan" destek beklemekte ve bu garip beklenti de bazıları için hiç de şaşkınlık yaratmamaktadır.
Her ne kadar herkese  "özgürlük" ve "demokrasi" sosuyla güzellense de bu konumlanış, adıyla sanıyla ulusal strateji, ulusal hareket ve ulusal kavgadır görünen. 
Düşünsenize bir ulusal strateji ve ulusal çıkar kavgası veriliyor, onun "gerektirdiği" savaş ve barış diyalekti sahaya sürülüyor ve bunun da en nihayetinde "Türk devletine" karşı verildiği söyleniyor ve "Türk halkından/ulusundan" duyarlılık bekleniyor.
Bu kurgunun kendisi, paradigma ve beklenti baştan aşağı saçma değil mi ?
Kürt Hareketi için hadi diyelim makul da başkalarının aklında soru işareti yaratması gerekmez mi en azından? 
O savaşta "Türk halkı" kendine dair ne buluyor olabilir? 
AKP'ye karşı savaş mı?
Zaten epey bir kesimi AKP'li ve geri kalan ciddi bir ağırlığı da sağcı, faşizan histerileri olan kitle niye bu savaşta "ulusal karşıtı" olan özne lehine duyarlılık göstersin? 

"Yahu yok mu bu Türklerin ilericileri, solcuları?"
Var tabi, olmaz mı ?
Ama zaten epeyce bir kesiminin kemalist, ulusalcı hassasiyeti bilinmekle beraber ve bunun da "karşıt ulusallığa / ulusalcılığa" pek de hayırhah bakmadığı ortadayken geçmiş ve güncel programatik ve pratik söylem ve eylemlerinizden de hareketle ne AKP karşıtlığında onlarda size karşı bir güven var ne de siz de onlara karşı bir güven...

Geriye kim kaldı, sosyalistler...
Onların da ağırlıklı "gövdesi" zaten içinizde erimiş sizden pek de farklı düşünmüyor ve bu kafayla da Türkiye emekçileri arasında mevzi kazanmaları ve  miliyetçi,sağcı histeriyi burdan kırmaları hiç kolay değil.
Onun dışında kalan ve düzen solculuğunu reddeden sosyalist devrimci hatsa ısrar ve inatla kardeşliğin ve barışın öyle hoşgörü mavalları,empati edebiyatı,içeriği belirsiz barış ve çözüm çağrıları ve hümanist şovlarla değil ancak ve ancak emek eksenli bir mücadele hattıyla inşa edebileceğini söylüyor. Türk emekçisi yoksul Kürt'ü; emekçi Kürt de yoksul Türk'ü ancak ortak sınıf çıkarları eksenli bir mücadelede kardeşi olarak görür, diyor.

Ha bir de vicdan mı demiştiniz? 
"Vicdanı yok mu bunların ?"
Kusura bakmayın da insanlık tarihi ve sosyal bilimler,ideolojilerden,ekonomik/ sınıfsal çıkarlardan,siyasi konumlanışlardan ve tarihsel kültürel hinterlandlardan başka bir ahlakı ve vicdanı henüz ortaya koyabilmiş değil.
Ayrıca "ahlakımızdaki" ve "vicdanımızdaki" en ufak kirin bile karşı tarafın ahlaksızlığını ve kire bulanmış varlığını nasıl da meşrulaştırdığını insanlık tarihi fazlasıyla bize gösteriyor !