Yeni Havza Bazlı Destekleme Modeli: Bir politika iflasının itirafı

Burhan Özalp

Blog: Serbest Kürsü

14 Ekim Cuma 2016 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım’ın Ödemiş Belediyesi Konferans Merkezi'nde Milli Tarım Projesi Lansmanıyla öğrendik yeni destekleme sistemini: Havza Bazlı Destekleme. Aslında, havza modeli yeni bir çalışma değil. Mehdi Eker’in Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı döneminde 2006’da başlayan ve 2009’da tamamlanan bir çalışmaydı. Model Türkiye’yi 30 havzaya bölmüş, hangi ürün hangi havzada daha verimli üretilecekse orada desteklenmesini öngörüyordu. O zaman bu model 2009’da açıklandı ancak uygulanmadı. Şimdi tekrardan gündemde, 1 Ocak 2017 itibariyle havza modelinin uygulanması öngörülüyor.

Sistemin özü şöyle: Türkiye illerin ilçeleri baz alınarak 941 havzaya bölünmüş ve her ilçede-havzada desteklenecek ürünler belirlenmiş, böylece destekler buna göre dağıtılacak. Buna bağlı olarak herkes “kafasına” göre değil, o bölgede hangi ürün yetişmeye uygunsa, bir nevi “planlamaya” göre üretecek. Kulağa hoş geliyor. Yalnız buradaki planlama bizim bildiğimiz “merkezi” bir planlama değil, piyasa mekanizmasının hakim olduğu bir düzenleme.

Bir şeyi dürüstçe söylemek gerekiyor: Başbakan Binali YILDIRIM’ın Ödemiş Belediyesi Konferans Merkezi'nde Milli Tarım Projesi Lansmanı'nda birçok şeyi doğru söylüyor. Çünkü bunlar sahada çiftçilerin birebir yaşadığı sorunlar. Aşağıya bununla ilgili başbakanın konuşmasında alıntılar ve altlarına da bunlarla ilgili açıklamalar yazacağım.

* "Piyasadaki fiyat dalgalanmaları en aza düşürülecek ve maksimum kazançlar esas alınacak."

Ama piyasadaki fiyat dalgalanmalarının ana nedeni, tarım politikalarındaki liberalleşmedir. Çiftçi ürün fiyatlarında büyük şirketlere ve onların emrindeki tüccarlara terkedildi yıllardır. Bakın bir, iki örnekle somutlayalım. 2002 yılında 1 kg mısır ile 0,20 lt mazot alabilen çiftçi 2015 yılında 0,17 lt mazot alabildi. 2002 yılında 1 kg pamuk ile 0,73 lt mazot alabilen çiftçi 2015 yılında 0,33 lt mazot alabildi. Benzer durum birçok ürün geçerli. Yani şu an sorunun yaratıcıları yarattıkları bu sorundan şikayetçi oluyorlar. 

* "Destekleme başvuruları basitleştiriliyor. Çiftçiler, bir yıl içerisinde bir kez başvuru yapacak. Çiftçiye ve hayvancılığa 13 milyar liradan fazla destek veriyor. Destek yok deniyor. Destekler 12 aya ayrılmış, hiçbir işe yaramıyor. Öyle olunca artık bu destekleri yılda iki defa vereceğiz. İlk destek ekim zamanı Nisan - Mayıs gibi, ikinci destek Eylül-Ekim'de hasat zamanı olacak."

Gerçekçi olalım, Türkiye’de verilen destekler cari olarak baktığımızda hiç de azımsanmayacak durumda ama bununla birlikte reel olarak azalıyor ve verilen destekler çoğunlukla, Türkiye tarımın asıl yapısını oluşturan küçük üreticilere değil de büyük çiftçilere gidiyor. Çünkü bürokrasi ve bürokrasideki harcanan para, kesintiler alınacak desteği anlamsızlaştırıyor küçük çiftçi için. Başbakan diyor ki “Destekler 12 aya ayrılmış, hiçbir işe yaramıyor.”   İyi de bunu 12 aya İsmet İNÖNÜ ayırmadı ki, 15 yıldır iktidarda siz varsınız sizin tarım bakanlarınızın eseri. Ekim ve hasat zamanı desteklerin verilmesi yerinde olur çünkü çiftçi en çok bu zamanlarda desteğe ihtiyaç duyuyor. Çünkü şimdiki sistemde, çiftçi desteği ancak 1 sene sonra alabiliyor. İşte yine görüldüğü gibi, şu an sorunun yaratıcıları yarattıkları bu sorundan şikayetçi oluyorlar. 

* "Söz verdiğimiz gibi gübrede KDV’yi kaldırdık. Bu yüzde 18 ucuzlayacağı anlamına geldi. Tarım Bakanlığı bir çalışma daha yaptı. Şu anda gübre yüzde 23 ucuzladı. Böylece gübrede yüzde 25 indirim sağladık."

Doğru gübrede kısa vadede bir ucuzlama var ancak gübre piyasasını tekeller kontrol ettiği için gübre fiyatları yine uzun vadede hızlı bir oransal artış gösterecek.

* "Tarım yapılacak yere bina yapmak ihanettir. Böyle bir şey olur mu? En verimli topraklar binalarla dolup taşıyor. Tarla olmayan daha sağlam mevkilerde gelişmek yerine ovalarda büyümeye başlıyorlar."

İşte buna gülünür. Türkiye’nin tarım alanları 2 milyon 630 bin hektar, yani % 10 oranında, yani neredeyse bir Trakya Bölgesi kadar kimin zamanında daraldı? Kimin zamanında tarım arazilerinin vasfını değiştirmek için yasal düzenlemeler yapıldı? Toprak koruma kurulundan tarım arazilerinin tarım dışına çıkartılmasıyla ilgili kararlar nasıl geçti? Ve kimin zamanında zeytin arazileri maden çalışmaları için ortadan kaldırılmak isteniyor? Kimin zamanında inşaat sektörü aldı başını yürüdü? Kimin zamanında AVM’ler gözbebeği haline getirilip tarım arazilerin üzerine dikildi? İhanet mi dediniz? Güldürmeyin….. İşte yine görüldüğü gibi, şu an sorunun yaratıcıları yarattıkları bu sorundan şikayetçi oluyorlar. 

* "4 ayını doldurmuş tüm bakımları yapılmış olan danalar için 25 ilde 750 lira verilecek. Bu bölgelerde ağır yaparsanız da yarı parasını devlet verecek. Düve alımında yüzde 30'un devlet verecek. 22 ilde en az 500 baş kapasiteli damızlık teke koç üretimi için merkezler kurulacak. 8 vilayetimizde 250 kapasiteli damızlık manda üretim merkezleri kurulacak. Bu merkezlerin kurulacağı illerin tamamında ağır yapımına alınacak aletlerin maliyetinin yarısı devlet tarafından hibe edilecek. Büyükşehir sınırları içindeki hayvan barınaklarının ruhsat harcı alma işine son veriyoruz. Böylece yerli hayvancılıkta istediğimiz noktaya geleceğiz. Sadece üretmek yeterli değil, kaliteli olması gerekiyor."

Hayvancılık kimin zamanında bitirildi bu ülkede? İşte yine görüldüğü gibi, şu an sorunun yaratıcıları yarattıkları bu sorundan şikayetçi oluyorlar. 

* "Süt fiyatları Ulusal Süt Konseyi'nin önerdiği fiyatın altına inmesi durumunda müdahale edilecek. Anlık süt kayıt sistemi kuruluyor. Piyasadaki fazla süt Konsey tarafından alınacak ve süt tozu yapımında kullanılacak."

Ulusal Süt Konseyi zaten her sene fiyat öneriyor. Ama süt tekellerinin önerilen fiyatları umursadığı yok. Ama tekellerin varlığı devam ediyor. Tekellerin de istediği oluyor. Tekellere de laf ettiğiniz yok. Varlık sebebiniz. İşte yine görüldüğü gibi, şu an sorunun yaratıcıları yarattıkları bu sorundan şikayetçi oluyorlar. 

***  

Dikkatinizi çekmiştir. Yapılan onca açıklamaya dair kooperatifleşmeye dair tek bir şey söylenmiyor. Tarım ihracatını şöyle böyle artırdık diye övünüyorsunuz da tarım ithalatını da bizim kadar arttıran olmadı diye neden övünmüyorsunuz? Bir de “Çiftçinin kullandığı mazotunun yarısı kendinden yarısı bizden” demişsiniz. Hani kaynak yoktu. Madem kaynak var, neden yüksek mazot fiyatıyla yıllarca çiftçinin boğazını sıktınız?

Aslında, Başbakan Binali Yıldırım’ın 14 Ekimde başlayan ve sonrasında devam eden açıklamalarının iki yönü var. Birincisi kendilerinin 15 yıldır uyguladığı tarım politikalarının iflas ettiğinin ve tarımın iflasın eşiğine getirildiğinin bizzat kendilerince itirafı ve kabulüdür. Buradaki iflasın temelinde piyasalaşma vardır. Piyasalaşmanın yarattığı sorunlar yine piyasa sistemi ile çözülmek isteniyor. Ancak yanlış yanlışla doğrulanmaz. Türkiye tarımındaki çöküş piyasa sistemi var oldukça devam edecek.

Peki, tarım neden birden gündeme geldi? Çünkü tarımda tasfiyenin sınırlarına dayanıldı. (Tasfiye o kadar hunharca yapıldı ki, kırın sosyolojik yapısı değişti hızla.)Tarımdan kopanları emecek sanayide bir atılım yok. Tüketime dayalı hizmet sektörü sıcak paranın güle oynaya geldiği dönemi mumla arayacak, o dönem çoktan kapandı. Sahi bu dolar, Euro, tek başına iktidara rağmen, neden hala 3 TL bandında dolanıp duruyor? Tarım ekonominin kötü gittiği dönemlerde bir sığınma limanı olur. Ancak bağımlılık ilişkileriyle de o liman da darmadağın edileli çok oldu.

Açıklamalarda, şöyle böyle olacak diyorlar. Orhan Veli’den alıntıyla bitirelim o zaman:

“Geç bunları anam babam geç!”