GDO, mısır, şeker pancarı ve mısır şurubu

Burhan Özalp

Blog: Serbest Kürsü

Şirket tarımcılığının gelişmesiyle birlikte, 1960’larda Yeşil Devrim sürecinin yaygınlaşması için şöyle bir iddia ortaya atılmıştı:  Yüksek verimli tohumlar, kimyasal ilaç ve gübreler ile birlikte kullanıldığında birim alandan çok daha fazla gelir elde edilecek, böylelikle yüksek gelirler ve dolayısıyla yüksek kârlara ulaşılacak ve bu sayede de dünya açlığı önlenecek! Ancak yeşil devrimdeki bekleneni karşılamayan verim-kâr ikilisi ve bitmeyen açlık olgusu gibi nedenler sermaye sınıfını bu kez de GDO üretimine yönlendirdi. Aynı terane yeniden devreye sokulmuştu: “ yüksek verim-kâr elde edeceksiniz, kimyasal ilaç kullanımı azalacak ve açlık sorunu çözülecek”. Bugün GDO’lu tohumlar dahil olmak üzere tohum ve tarım kimyasalları sektörünün Monsanto, Dupont, Sygenta gibi tekellerin başı çektiği şirketlerin elinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Ayrıca, günümüzde dünya tohum pazarının % 75’sı ve bitki koruma ilaç pazarının % 94’ü bu alanlarda söz sahibi 10 firma tarafından kontrol ediliyor. Kapitalizmin tekelci aşaması olarak kabul ettiğimiz emperyalizmin alası bu sektörde görülmektedir.

Şekil 1: Dünyada Tohum ve Tarım İlaçları Piyasasını Kimler Kontrol Ediyor?

GDO’NIN ARKASINDAKİ TEKELLER GÖRÜLMELİ!
GDO’lu tohumların yüksek verim sağladığı iddiasının bir gerçekliği bulunmuyor. Tıpkı Monsanto’nun Roundup Ready pamuğunun iddia edildiği üzere yüksek verim vermemesi gibi. Verim aldatmacası, tarım şirketlerinin “yüksek verimle çok para kazanacaksınız” diyerek çiftçileri baştan çıkartmak için kullandığı bir araç. Yani şirketler kendi çıkarlarını çiftçilerin çıkarıymış gibi sunuyor. Ayrıca GDO’lu tohumların kimyasal ilaçların kullanımını azaltması gibi bir durum da söz konusu değildir. Çünkü GDO’lu tohumlar kimyasal ilaçlara dayanıklı olacak şekilde üretiliyor. Bu durumda, bitkiyi hastalık ve zararlılardan korumak için “nasıl olsa bitki dayanıklı” diye tarım kimyasalları daha fazla kullanılıyor ve GDO’lu tohumlar ile bu tohumların dayanıklı olduğu kimyasal ilaçlar aynı tarım şirketleri tarafından üretilip pazarlanıyor.

MISIR DA MISIRMIŞ HA!
Mısır ülkemizde en çok % 74 oranla hayvan yemi olarak kullanılmakla birlikte, başka pek çok kullanım alanı daha var. Dünyanın pek çok yerinde mısır öğütülerek unundan lapa ve ekmek yapılır; mısır gevreği gibi yaygın olarak tüketilen bazı kahvaltılık gıdalar hazırlanır. Mısır tanelerinden ayrıca yemeklik yağ (mısırözü yağı) ve nişasta çıkarılır. Mısır şurubu denen tatlı sıvı ise tatlandırıcı olarak kullanılır, özellikle de çikolatalara katılır. Böylesi çok kullanım alanına sahip ve giderek daha da endüstrileşen tarım ve gıda sektörü için önemli bir ürün olduğundan, mısır ve özellikle GDO’lu mısır dikkat edilmesi gereken bir konudur.

Dünyada üretilen mısırın %37’sini ABD, % 23’ünü Çin, % 8’ini Brezilya, % 7’sini AB(28), % 2’sini Arjantin, %2’sini Meksika üretiyor.

1997 yılında ise ilk kez ABD ve Kanada’da yetiştirilen GDO’lu mısırın ekim alanı o günden bugüne 35 milyon hektardan fazla genişledi. ABD’de üretilen mısırın %80’i GDO’lu mısırdır. ABD dışında, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Asya’da GDO’lu mısır yetiştiriliyor. Türkiye ise mısır dış ticaretinde genel olarak açık vermekte. Türkiye’de satılan ürünlerin içinde kullanılan mısır ya da mısırdan elde edilmiş herhangi bir şeyin GDO’lu olup olmadığı etiketlenmediği için de mısırda GDO riski, ülkemiz insanı açısından, daimi olarak varlığını sürdürmekte.

NİŞASTA BAZLI ŞEKER, ŞEKER PANCARINA KARŞI
Nişasta bazlı şeker (NBŞ) olarak kullanılan mısır şurubunun  insan sağlığı için uygun bir şeker olmadığı ve şişmanlığı, diyabeti, pankreas kanserini ciddi olarak tetiklediği ile ilgili iddialar son zamanlarda daha da yaygınlaşıyor. Fakat NBŞ olarak kullanılan mısır şurubu, şeker pancarından elde edilen şekere göre maliyeti çok daha düşürdüğü için gıda sektöründe kullanımı giderek artıyor. Çikolata, gofret, meyve suyu, meyveli soda, bisküvi, kraker, şerbetli-sütlü tatlılar, unlu mamüller ve daha birçok paketlenmiş gıda içerisinde pancar şekeri yerine mısır şurubunu görmek mümkün. Örneğin, “TORKU” markasıyla piyasaya giriş yapan PANKOBİRLİK ürünlerinde NBŞ yerinde pancar şekerini kullandığını özellikle reklamlarda belirtiyor. Çünkü halk sağlığı uzmanları alkol ile glikoz şurubunun karaciğere verdiği zararının aynı olduğunu belirtiyor. Ama ironik bir şekilde AKP dine dayandırarak alkolü yasaklarken, NBŞ’nin kotasını arttırıyor. Kokteylerde de alkol yerine paket paket meyve suyu içiliyor ama mısır şuruplu meyve suyu…

Türkiye’de 25 kamu, 8 özel olmak üzere 33 adet şeker pancarı (ŞP);  Cargill’in içinde bulunduğu 5 adet de NBŞ fabrikası bulunuyor. Bilindiği gibi mahkeme kararına rağmen Cargill’in Bursa’daki fabrikası üretime devam etti ve Cargill’in mahkeme sorununu AKP bir şekilde çözdü ve Cargill’in faaliyetine devam etmesini sağladı. Bu arada kamuya ait şeker pancarı fabrikalarının da tamamının özelleştirilmeye çalışıldığını hatırlatmak gerek.

Türkiye’de NBŞ üretiminde sadece mısır kullanılıyor. Türkiye’de NBŞ üretimi 2002-2013 yılları arasında 394 tondan 547 tona çıkarak % 139 oranında arttı. Türkiye’de, insan sağlığı açısından tartışmalı olan NBŞ üretimi artarken; 1998 yılında uygulamaya sokulan şeker pancarı kotası ve 2001 yılında çıkarılan şeker kanunu ile 1998 yılına göre şeker pancarı çiftçisi 450 binden 140 bine gerileyerek % 72 oranında azaldı.

Bu uygulamalara bağlı olarak da şeker pancarı alanı % 44, üretimi ise % 32 oranında azaldı.

NBŞ kotasını arttıran son AKP kanunuyla, halk sağlığına ve şeker pancarı çiftçisine rağmen dünya pazarını kontrol eden GDO’lu mısır tohumu üreticisi ve NBŞ şirketlerine hizmet edilmeye çalışıldığı çok açık bir şekilde söylenebilir.

SONUÇ OLARAK
Görüldüğü gibi pancar şekeri yerine glikoz şurubunun gıda sanayisinde kullanılması ve bunun kullanımının arttırılması için önündeki engellerin kaldırılması yönünde ciddi bir eğilim ve istek var. Çünkü kapitalizm tarımı ve gıdayı insanları yeterli ve sağlıklı beslenmenin dışına çıkartarak ve ticarete konu ederek salt verim-maliyet-kâr mantığına indirgiyor. Ancak hem çiftçilerin yoksullaşması ve tarımdan kopması hem de doğa, çevre, insan sağlığı ile ilgili ortaya çıkan sorunlar bu mantıkla giderilemiyor. Doğa ile barışık, insanları yeterli ve sağlıklı besleyebilecek ayrıca çiftçileri yoksullaştırmayan bir tarım-gıda üretim biçimi mümkündür; fakat bugünkü salt kârı amaçlayan kapitalist üretim ilişkileri içinde bu ihtimal yok denecek kadar azdır. Arzu edilen tarım-gıda üretim biçimi kapitalizmin aşılmasıyla mümkün olacaktır.