Çiftçi borç batağında

Burhan Özalp

Blog: Serbest Kürsü

Yazılarımızda sürekli dile getiriyoruz, Türkiye’de tarım alanları daralıyor, çiftçiler tarımdan kopuyor, tarımda daha çok ithalatçı oluyoruz, kırsal nüfus giderek azalıyor. Mazot, gübre, yem fiyatları tarımsal ürün fiyatlarına göre daha hızlı ve daha yüksek oranda artıyor. Türkiye’de küçük ve orta büyüklükte çiftçiliğinin yaygın olarak yapılması, piyasada çiftçinin korunmasını elzem hale getiriyor. Ancak devletin neoliberalleşmesi, yani girdi ve ürün piyasalarından çekilmesi, tarım kredisi piyasasını bankalara terk etmesi, eşitsiz ilişkiye izin veren ortamı yaratması dolayısıyla küçük üreticinin piyasadaki büyük ve çoğunlukla da tek alıcı veya satıcı konumunda olan şirketlerle karşı karşıya gelmesi; onların dayattığı ve neticesinde rant elde edecekleri fiyatları ve koşulları kabul etmek zorunda kalması, yani, küçük üretici ücretli işçi olmadan da kapitalist ilişki ağlarının içine girerek sömürülmesinin önü AKP’li yıllarda daha da açıldı. Çiftçi ya tarımdan kopup başka bir alanda özellikle hizmet sektöründe sömürülmeye devam ediyor ya da yine tarımda güç bela üretim yapıp yine tarımda sömürülüyor. Son yıllarda çiftçinin tarımsal üretimi güç bela sürdürmesi ise tarımsal kredilere bağlı hale geldi.

TARIMA SAĞLANAN KREDİLER ARTIYOR! ZİL TAKIP OYNAYALIM MI?
2000’li yıllarda tarımsal kredi kullanımı ciddi bir şekilde arttı. 2002 yılında yaklaşık 4 milyon TL olan tarımsal krediler yaklaşık 11 kat artarak 2014 yılında 45 milyon TL’ye ulaştı.

Şekil1: 2000’li Yıllarda Tarımsal  Kredilerin Gelişimi (Milyon TL)

Kaynak: BDDK, 2015

Peki tamam tarımsal kredilerin kullanımı arttı, bu iyi mi kötü mü? Nasıl yorumlayacağız? Bankalar “çiftçimize şu kadar kredi kullandırdık” diye övünüyorlar, buna sevinecek miyiz? “Ne yani siz tarımın finanse edilmesine karşı mı çıkıyorsunuz?”, “Tarım finanse edilmesin de tarımsal üretim dursun mu?” diyenlere ne diyeceğiz? Evet, tarımın finanse edilmesi gerekli ve önemli ancak bu tarımsal üretimi geliştirmekten öte tarımsal üretimi ve çiftçiyi bir kısır döngü içinde bırakıyorsa bu durumu farklı değerlendirmek gerekiyor. Çiftçi özellikle 2000’li yıllarda tarımda tutunabilmek için tarımsal kredilere sarılmış durumda. Bu gerçek kullandırılan kredilerin yapısı incelendiğinde ortaya çıkıyor.

ÇİFTÇİ TARIMSAL ÜRETİM İÇİN KREDİYE MAHKUM
2014 yılında kullandırılan tarımsal kredilerin yaklaşık % 50’si kısa vadeli, % 50’si orta ve uzun vadeli krediler. Tohumluk, kimyevi gübre, bitkisel ve hayvansal üretimde ilaç kullanımı, akaryakıt vb. ihtiyaçlar için kullanılan kısa vadeli kredilerin, vadeleri en çok 1 yıl olduğu ve sermaye birikimine doğrudan katkısı olmuyor. Dolayısıyla çiftçilerin tarımsal üretimi devam ettirmesi borçlanmasına bağlı, bu da önemli risk ve tehlikeler barındırıyor. Diğer yandan, tarımsal işletmenin canlı ve cansız demirbaş unsurlarını oluşturan her türlü tarımsal araç-gereç, iş ve irat (gelir getiren) hayvanlarının sağlanması için ve yatırım amacıyla kullanılan orta ve uzun vadeli kredilere temkinli yaklaşmak gerekiyor. Elimizde bilimsel bir veri olmasa da bankacılık sektörü içinden bir uzmandan aldığım bilgilere göre bankalar tarıma sağladıkları kısa vadeli kredileri daha yüksek faiz oranından orta ve uzun vadeli kredi gibi kullandırıyor. Kaldı ki orta ve uzun vade kredilerin ciddi bir olumlu etkisi olsa tarımdaki makro verilere mutlaka yansırdı. Ama o da yok. Ayrıca, son yıllarda tarımsal krediler aracılığıyla tarıma tarım dışından girişler yapıldığını biliyoruz.

Devletin neoliberalleşmesi ve çiftçilerin piyasaya örgütsüz (kooperatif) olarak girmesi ürün ve girdi fiyatlarının aleyhine gelişmesinin yanında, devletin tarıma sağladığı desteklerin yetersizliği ve etkinsizliği çiftçileri tarımsal üretimi sürdürmek için daha çok kredi kullanmaya zorluyor. 2013 yılında tarım için kullandırılan kredi yaklaşık 36 milyon TL, T.C. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nün Merkezi Yönetim Bütçe Dengesinde açıkladığı verilere göre devletin tarıma sağladığı destek ise yaklaşık 18 milyon TL, yani tarımsal krediler tarımsal desteklerin yaklaşık 2 katı.

Şekil 2: Tarımsal Krediler ve Tarımsal Destekler Karşılaştırması

Kaynak: BDDK, BÜMKO, 2015

YABANCI BANKALARIN TARIMSAL KREDİLERDEKİ PAYI ARTIYOR
Bankalar açısından son yıllarda tarım önemli bir kar kaynağı olarak görülüyor. Tarıma sağlanan krediler içindeki paylarda kamunun ağırlığı devam etse de özellikle yabancı bankaların tarıma olan ilgisi önemli bir şekilde arttı. 2002 yılında yabancı bankaların payı neredeyse % 0 iken 2014 yılında % 15’e çıktı.

Çizelge 1: Toplam Krediler İçindeki Sermaye Yapısına Göre Bankaların Payı (%)

 

Kaynak: BDDK, 2015

Tarımsal kredilerdeki kamu ağırlığını ise Ziraat Bankası oluşturuyor. Payı 2014 yılında % 65. Pastadaki bu büyük payı kapmak isteyen sermayedarlar bu nedenle de Ziraat Bankasının bir şekilde özelleştirilmesini istiyor.

ÖZET
Türkiye’de küçük ve orta büyüklükteki çiftçilik yaygın. Devletin neoliberalleşmesi tarımda en çok bu kesimi ürün girdi piyasasında yalnız ve savunmasız bıraktı. Bu da çiftçileri üretimi sürdürmek için bankalara muhtaç etti, çiftçi tarımı borçlanarak sömürülerek sürdürüyor. Borçlanıp da sürdüremeyenler ise tarımdan kopuyor ve hizmet sektöründe özellikle de inşaat sektöründe sömürülmeye devam ediyor. Çiftçinin ürettiği artı değere, tüccar, toptancı, parakendeci, bankalar el koyuyor. Çiftçiye ise yoksulluk ve bu arsızları beslemek düşüyor. Türkiye kapitalizminin çiftçiyi ve tarımı getirdiği nokta budur...

Değinmek istediğim son bir şey var. Bankaların son yıllarda tarıma daha çok girmesi bankalarda ziraat mühendislerine ve de özellikle tarım ekonomistlerine istihdam alanı açtı. Ancak işin ilginç bir yanı var. Bankalar tarımdan daha çok kar elde etmek için daha çok kredi pazarlamak istiyor. Bu yüzden çalışanlarından daha çok kredi satmalarını istiyorlar. Eğer çalışanlar daha çok kredi satarsa banka onları ödüllendiriyor. Zaten çiftçi de tarımsal üretimi sürdürmek için krediye muhtaç. Banka çalışanlarının bankada çalışmaya devam etmesi çiftçiye, çiftçinin tarımsal üretime devam etmesi bankaya bağlı. Bu koşullar altında banka çalışanları çiftçinin krediyi “geri ödeyebilir mi ödemeyemez mi” buna bakmadan hatta ve hatta geri ödemeyeceğini bile bile krediyi pazarlayıp satıyorlar. Nasıl olsa krediyi ödemezse banka çiftçinin tarlasına el koyar... İşte kapitalizm ya da kapitalizmde bankacılık insanı insanlıktan böyle çıkarıyor ya da yabancılaştırıyor. Ama marksistler böyle bir durumda ne banka emekçisini ne de çiftçiyi suçlar. Nesnel koşulların, kapitalizmin, bu duruma neden olduğunu bilir. Bu yüzden marksistler amasız, ancaksız, fakatsız kurtuluşu SYRIZA’da değil Yunanistan Komünist Partisi’nde görür.