TAMAM Yetmez!

Berk Ural

Blog: Serbest Kürsü

Demokrasi adına ne kadar parlak bir dönemden geçtiğimiz biliniyor. 24 Haziran yaklaşıyor. Çeşit çeşit aday var ve istediğinize oy verebilirsiniz. Her adayın kendine göre albenisi var. Lakin daha belirleyici olduğunu düşündüğüm bir-iki özelliği sormak isterim. Hangi aday özelleştirilen şeker fabrikalarını geri kamulaştırabilir ? Hangi aday ölen madencilerin hesabını 'bu dünyada' sorabilir ve maden işletmecilerine gerekli önlemleri almaları yönünde tavizsiz baskı yapar ? Hangi adayımız çıkarları uğruna çocuk tecavüzcülerinin önüne yatmaz da, o tecavüzcüler gerekli cezayı alana kadar o masum çocukların yanında durur ? Ya da kısaca şöyle soralım, hangi adayımız pazarlıksız, doğrudan doğruya sermayeyi karşısına alıp emekçinin yanında olur ?

Yaşadığımız vakit öfkelendiğimiz bu olayları hâlâ yaşamaktayız. Ve şunu biliyoruz ki, toplum yapısı değiştirilmediği sürece yaşamaya devam edeceğiz.

Bu olayların AKP iktidarı döneminde iyice yükseldiğini görebiliyoruz. Topluma kanıksatılan şeylerin haddi hesabı yok. Ama öteki taraftan, kültür değişimi 5-10 yılda olacak bir şey değil. Toplumun çoğunluğu kabul etmiyor bazı şeyleri. Bunun sonucu olarak 'artık yeter, tamam' denmesi gayet anlaşılabilir ve haklı bir tepki. Verilen her tepki ardından bir de enerji doğuruyor. Hafızaları zorlamaya gerek yok, Gezi Direnişi'nden bu yana çeşitli uğraklarda bu enerjinin nasıl yükseldiği ve nasıl düzen içine yönlendirildiğini gördük. Son büyük örneğini 16 Nisan referandumunda yaşadık. Sandıktan HAYIR çıktı ancak alenen yapılan YSK usulsüzlükleri ile EVET'e dönüştürüldü. Hani başkanlık sistemine karşıydık, hani kimseyi başkan yaptırmıyorduk, hani sonuçları tanımıyorduk, hani herkes sakin olsun, herkes evinde otursun biz görevimizin başındaydık ? Sonucunda ne mi oldu ? Sonucunda başkanlık sistemine karşı olanlar tıpış tıpış başkan adayları çıkarttılar.

'T A M A M' ile ortaya çıkan enerjinin soğrulmadan açığa çık(arıl)ması ve doğru yere kanalize edilmesi gerekiyor. Peki o yer sosyal medya olabilir mi ?

AKP grup toplantısında Erdoğan'ın "Şayet bir gün milletimiz tamam derse ancak o zaman biz kenara çekiliriz" sözleri üzerine, yarım günde yaklaşık 2 milyon 'T A M A M' etiketli tweet atıldı. Türkiye'de yaşayan büyükçe bir toplamın Erdoğan'dan bıktığı anlaşılıyor. Ancak Erdoğan'ı göndermeden önce sorulması gereken bazı sorular var. Erdoğan karşıtlığı yapılırken Erdoğan'dan sonrasının planı yapılıyor mu, yoksa sadece 'hele bir gitsin de...' mi deniyor ? Erdoğan'ın alternatifi faşist ama 'kadın' Akşener veya sermaye gruplarına göz kırpan ama 'halkın çocuğu' İnce olabilir mi ? Ya da Sivas katliamı sırasında katliamcılara "gazânız mübârek olsun" diyen, gerici ama tontiş dede Karamollaoğlu mudur o alternatif ?

Solcu veya sosyalist iseniz ve bu adaylardan hiçbiri size hitap etmiyor ise, acaba Demirtaş sizin için bir alternatif olabilir mi ?

Ha bir de Perinçek var ki, niteliklerini saymaya benim kalibrem yetmiyor.

'Erdoğan gitsin de bir hele' diyenlerin çoğu bugün Özal'ı, Demirel'i aramıyor mu? 'Kenan Evren bile bunun kadar değildi' denmiyor mu ? Kötünün kötüsü her zaman bulunuyor. Yeter ki sermaye ihtiyaç duysun.

'T A M A M' VE ÖTESİ 

Salı günü akşam saat 6'dan sonra yoğunlaşan 'T A M A M' etiketli tweet'ler, dünya'da birinci sıraya oturarak enerjinin büyüklüğü hakkında yeterince ipucu veriyor. Ancak bu tepki bir yere evrilmediği sürece -ki evrilmeyeceğini içerisindeki alaycılığa ya da tam tersi aşırı ciddiyete bakarak anlayabiliyoruz- yok olup gitmeye mahkûmdur. Sonuçlarsa tamamen olumsuz olur bu tür

durumlarda. 'Denedik olmadı' gibi solcu eskisi refleksleri gösterilmeye başlanıyor zamanla. Umutsuzluk, yılgınlık, tepkisizleşme...

Twitter ile (!) devrim mümkün mü ?

Sosyal medyada atılan tweet'ler nedeni ile gözaltıların yaşanması insanlara, o mecranın ciddi/gerçek bir yer olduğunu düşündürtebiliyor. 'Demek ki buradan birilerini rahatsız ediyoruz, birilerine ulaşabiliyoruz. Burası basbayağı gerçek yahu.' Bu algı yerleşti çoktan. Çok tehlikeli. Sosyal medyanın gerçek bir mecra olmadığını akıldan çıkarmamak gerekiyor.

Twitter'ı o kadar ciddiye almışız ki, kurumlardan kadro istediğimizde bir hashtag ile halledebileceğimizi düşünüyoruz. Ama o iş kolunda çalışmaya hazır emekçiler olarak bir araya gelmiyoruz.

O kadar ciddiye alınmış ki, bir televizyon kanalında, seçimlerde açılan sandık sayılarının sonucu verilir gibi TAMAM ve DEVAM etiketlerinin tweet sayıları anlık olarak veriliyordu.

O kadar ciddiye aldık ki, bot hesaplardan atılan DEVAM tweetleri silinince zafer havasına girdik. Yenmiştik işte. Verdiğimiz mücadelenin karşılığını alıyorduk yavaş yavaş. Onlar hileciydi, biz doğru yoldaydık. Devrim yapıyorduk yahu, Twitter'da hükümeti deviriyorduk...

Tabi bir de 'goygoycu tayfa' var. Toplumun en ufak bir tepkisini bile dalga konusu yapabilen... Çürümüşlüğüyle topluma verdiği zararı bilmeden...

İşte bu yazıda vurgulanmak istenen bir diğer nokta da bu. Ne aşırı ciddiye alıp twitter devrimcisi olmalıyız, ne de toplumda ortaya çıkan tepkileri önemsemeyip sarkastik bir yaklaşım sergilemeliyiz. Sadece şunu düşünmek yeterli olacaktır sanırım. 2 milyon tweet'i atan insanlar eşleri dostları ile birlikte akşam vakti sokağa dökülse neler olurdu ?

Bilemiyoruz. O enerji sabaha bile kalmadı. Kaldı mı ? Herkes sabah erken saatte kalktı ve akşam yaptığı devrimi unuttu, işine gücüne gitti. Bir gün önce sabah olduğu gibi. Ama bilinmez gün içinde ne olacağı. Belki o günün akşamı yine devrim yapabilir.

Velhasılı, bu haklı tepki sadece 'Tayyip için tamam' olarak görülmemeli. Mesele sömürüye, piyasacılığa, emperyalizme ve NATO'ya, gericiliğe, halkı bile isteye yanıltmaya çalışan liberallere; örgütlü bir şekilde bu düzene "tamam" diyebilmektir.

Emekçi halkın çıkarları karşısında duran her şeye T A M A M !