Birinci değil, binbirinci Cemre düştü

Baran Nevcanoğlu

Blog: Serbest Kürsü

Geçen gece beni derinden sarsan bir haberle karşılaştım. Cemre Mavioğlu, bizim Cemre, kendi isteğiyle hayatını sonlandırmış.

Ölümün soğukluğu, tanıdığını/sevdiğini kaybetmenin acısıyla; henüz arkadaşlarımızı kaybedecek yaşa gelmemiş olmamıza rağmen arkadaşını kaybetmenin tahammülsüzlüğü iç içe geçti.

Bornova Anadolu Lisesi büyük bir ailedir ve yolu bir dönem BAL’dan geçen herkes Cemre’yi tanır. Nasıl tanımasın: Cemre BAL’a üçüncülükle girmişti, BAL’lı bir rock grubu olan Xenon’un solistiydi, okulumuza müzik yarışmalarında ödüller kazandırmıştı. Ayran Günü’nde (BAL’da geleneksel olarak her sene düzenlenen lise şenliği) Nâzım şiirinden yaptıkları kendi besteleriyle sahne aldıklarında duyduğum heyecanı unutamıyorum çünkü Cemre bizim Cemre’ydi; Nâzım bizim Nâzım...

Cemre’yi herkes tanır tanımasına ama ben ayrı tanırım. Daha BAL’a gelmeden kesişti yollarımız. Hep beraber BAL’ı yazma kararını aldığımız arkadaş grubumuzun, en yüksek puanı yapıp Türkiye’deki hemen her liseye girebilecekken kararımıza en sadık kalanıydı.

Cemre’yi benim için özel kılansa beni BAL’a ilk adım attığım gün Okul ve Ülke’yle tanıştırmasıydı. Cemre okul-ülkeciydi. Elinde dergiler, gazetelerle gelir; kolumdan tutup toplantılara, etkinliklere, eylemlere götürürdü. Okulda toplantılar yapılır, Cemre anlatır, biz dinlerdik.

Derdi ki, bu okul TKP’nin ve geleneğimizin; BAL’ın geleneği ile bizim GELENEK’imizi kimse ayıramaz. Bu güzel okulun güzel olan her şeyinde bizim emeğimiz var.

Cemre BAL’da kaldığı sürece okulu güzelleştirmek için elinden geleni yaptı. Müzik yaptı, hakkını aradı, okuluna sahip çıktı, mücadele etti, örgütledi ve örgütlendi. Ben ve benim gibi bir çok BAL’lıyı sosyalizmle, partiyle, TKP ile tanıştırdı.

Sonrasında yollarımız ayrıldı, aramıza şehirler girdi, Cemre partiden uzaklaştı, örgütlü yapamadığından bahsederdi, içimden hep, "İstanbul’a gidince partiyi bulur tekrar" diye geçirirdim ama olmadı. Ne kadar yollarımız ayrılsa da Cemre’yi yıllar sonra, bizim Cemre yapan; partiye duyduğumuz çocukça bağlılık, daha lise yıllarında ne olduğunu hissettiğimiz yoldaşlık, okulumuz ve ülkemizle ve partili geleneğimizle kurduğumuz kuvvetli bağ, vaktiyle aldığım, "ayrılırken sizde kalsın, yeni BAL’lılara okutursunuz" dediği Nâzım Kitaplığı baskısı kitaplardı.

                                                         ***

Bir şeyi beraber öğrenmiştik Cemre’yle: Bu düzende bize gelecek yok. Bu düzen gençliğimizi, geleceğimizi, hayatlarımızı çalıyor. Aramızdan ayrılan Cemre değil başkası olsa, oturur yine konuşurduk, bu düzenin gençlerini nasıl öğüttüğünü.

Şimdi tartışma fırsatımız olsaydı, ayırmazdık aramızdan gidişini; annesinin dershane parasını ödeyemediği için hapse girmesine dayanamayıp, canına kıyan Soner Sipahi’den.

Ayırmazdık; üniversite harcını ödemek için çalıştığı inşaattan düşmesi sonucu kaybettiğimiz Ömer Çetin’den.

Ayırmazdık; TEOG'u kazanamadığı için yaşamaktan vazgeçen daha ortaokulu yeni bitirmiş çocuklardan.

Ayırmazdık; inşaatlarda, tersanelerde, fabrikalarda, iş yerlerinde, patronlar daha fazla kâr etsin diye hayatından olan genç arkadaşlarımızdan.

Ayırmazdık; düzenin ürettiği savaşlarda, düzen tarafından zorla savaşın tarafı haline getirilmiş, ne için savaştığını ne için öldüğünü dahi bilmeden aramızdan ayrılan binlerce emekçi çocuğundan.

Ayırmazdık; ülkelerini işgale gelen emperyalistler tarafından katledilen milyonlarca gençten.

Ayırmazdık; gericilerin patlattığı bombalarla paramparça olan onlarca gençten.

Ayırmazdık; dövülerek, bıçaklanarak, tecavüzle öldürülen yüzlerce genç kadından.

Ayırmazdık çünkü; beraber öğrenmiştik, kapitalizmin insanlığa özellikle gençlere sunduğunun bundan başka bir şey olmadığını.

Ve yine beraber öğrendik; bu hayatta yaşamaya dair, iyiyi, güzeli ne varsa direnen, hayal kuran, sosyalizmi arayan insanlar tarafından yaratıldığını. O yüzden okul-ülkeciler okulumuzun kütüphanesine Nâzım kitaplarını armağan ettiler, o yüzden okulun en iyi müzik grubu Nâzım şiiri okumalıydı.

                                    ***

Sadece Cemre’yi değil sahip olduğumuz her şeyi elimizden almaya çalışıyor bu düzen. Cemre’yi anlatırken BAL’dan bahsetmeden hiçbir şey yazamadım örneğin. Cemre’nin, bizim, öğretmenlerimizin emek verdiği okulumuzu; bizim GELENEK’imizden koparıp, gericiliğin kucağına itiyorlar. Bu okulda Cemre’ye ve bize ait ne varsa, bizim alın terimiz ve emeğimizle yaratıldı.

Cemre ayrıldı belki aramızdan ama Cemre’nin dostu olmanın, BAL’lı olmanın, tüm bu değerleri yaşatmak ve bu geleneğin Cemre gibi yüzü gülen, aydınlık insanlar yetiştirmesini sağlamak gibi bir sorumluluğu var.

Hem Cemre için hem de geleceğimiz için…

                                        ***

Biliyoruz, Cemre de biliyor. Düşen birinci değil, binbirinci Cemre… Ve ne yazık ki son olmayacak, biz bu düzeni değiştirmedikçe.

Cemre’ye bir dost sözü: BAL bize, bizimkilere emanet.

Cemre’ye bir dost sözü: Nâzım’ın ülkesini, Sosyalist Türkiye’yi kuracağız, kuracağız ki bitsin artık döktüğümüz kan.

                                       ***

İlk yoldaşımın söylediği Nâzım şarkısı ile bitiyorum. (Kötü bir ses kaydı olmasına rağmen paylaşmak istedim, bulabildiğim tek kayıt):

https://www.youtube.com/watch?v=G8Q-a9vzhFA

“İkimiz de biliyoruz, sevgilim,

öğrettiler :

aç kalmayı, üşümeyi,

yorgunluğu ölesiye

ve birbirimizden ayrı düşmeyi.

İkimiz de biliyoruz, sevgilim,

öğretebiliriz :

dövüşmeyi insanlarımız için

ve her gün biraz daha candan

biraz daha iyi

sevmeyi…

Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık

ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.

Nâzım Hikmet”