Osmanoğulları Ltd. Şti.: 'Evet! Dedemin donunun Çin malı kopyası satılıktır'

Aytek Soner Alpan

Blog: Serbest Kürsü

Sabık hanedanı savunmak yapacağım en son iş ama ister istemez kendimi Osmanoğlu ailesine mensup diğer insanların yerine koyuyorum ve "aileye bu bohçacı fırsatçılığından daha büyük bir hakaret edilmiş midir?" diye sormadan edemiyorum. 

Kapitalizmin kutsallık atfettiği tek şey paradır.

Her şey pazar tezgahında satılabilecek kıvama gelmelidir. "Muhafazakar" kapitalistler için de durum bu ve görünür kutsalları bu kuraldan azade değil.

Kutsalı pazarlamak ve kutsalla pazarlamak iki satış stratejisi…

Suudilerin her sene daha yüksek bir otel dikerek Hac manzarası pazarlaması, zenginlere özel on binlerce dolarlık "delüks ibadet" seçenekleri sunmaları tam olarak buna örnek olarak verilebilir.

YANMAZ KEFEN, 3 TL'YE KABE DUASI…

Bu uygulamaların daha başka ve karikatür örneklerini de gördük tabii ki.

Her tarikata ait televizyon kanalı var, malumunuz. Girdiğinizde hem kutsalın hem de kutsalla satışın sayısız örneklerini görüyorsunuz reklamlarda.

Mesela insanların avretini muhafaza eden 60 dikişli, yanmaz, "kabir azabı geçirmez" kefen pazarlayan hocalar gördük.

Başka? Aynı kanallarda Kabe'de dua pazarlayanları görebilirsiniz: 3 TL karşılığında. "KABE yaz bir boşluk bırak 3929'a gönder."



Bunlar içinden benim en "beğendiğim" artık adına üstün başarı ödülleri verilmesi gerektiğini düşündüğüm Fadıl Akgündüz'ün, nam-ı diğer Jet Fadıl'ın dört beş yıl önce CNNTürk ekranlarından paylaştığı projesiydi.

Cemaatlere hep sempati ile yaklaşan Cüneyt Özdemir'in programına "İslami otelcilik" meselesini anlatması için çağırdığı güvenilir konuk Jet Fadıl, program kapanırken "Ben bir konu daha ekleyebilir miyim?" diye söze giriyor, Malezya'ya düzenledikleri gezi esnasında Filistinli bir şirketle anlaşma yaptıklarını söylüyor ve ekliyordu:

Kubbet-üs-Sahra'nın üzerindeki kubbenin 1995'te değiştirilmesinden sonra alınan metallerin Türkiye getirilmesi noktasında bir anlaşma yaptık. O kubbenin metalleri şu anda Malezya'da. Oradan İstanbul'a gelecek ve İstanbul'da yapacağımız otelin üzerine taç olarak giydireceğiz. 1000 metrekare kadar bir metali buraya taşıyoruz.

Cüneyt Özdemir, yediği son dakika golünün şaşkınlığını üzerinden atınca yani böyle olunca alüminyum kaplama kutsal mı oluyor diye soruyor.

Orada tabii Peygamber Efendimizin Mirac'a çıkmadan önce ayak bastığı kayanın üzerine koruma olarak konulmuş. Hırka-i Şerif de bir bez parçası diyebilirsiniz ama Peygamber Efendimiz giydiğinden müslümanlar için kutsaldır. Kabe'nin örtüsü bir bez parçası diyebilirsiniz ama Müslümanlar için kutsaldır.

İsteyen bu yedi hilalli (yıldızlı değil!) otelin akıbetinin ne olduğunu ve yukarıda yanmaz kefen pazarlayan şahısla olan bağlantısını da araştırabilir.

Konumuz bu değil. Dedik ya kutsiyet tanıdıkları tek şey para…

Soy, sop, şecere, çoğu kez dinsel olmasa da başka türlü kutsiyetler atfedilen milliyet, "şanlı tarih" de buna dahil…

YOK DEDEMİN BÖRKÜ!

Kendisini "Nilhan Sultan" olarak tanıtan "hanedan mensubu" şahıs da bugün "ben de varım" diyeceğini açıkladı.

Kimdir bu Nilhan Sultan?

Eğri oturup doğru konuşalım, sabık hanedan Osmanoğulları ailesine mensup kişiler bu gibi ucuz işlere girmediler. Büyük bölümü görece mütevazı bir yaşamı tercih etti, bir bölümü yoksulluk dahi çekti. Çoğu yaşadıkları memleketlere adapte oldular. Bir bölümü Türkiye'ye geri döndü dönmeyenler de "sürgünde hanedan" görüntüsü vermemeye özellikle özen gösterdiler. Ailenin yakın zamanda hayatını kaybeden büyükleri ısrarla Türkiye sağının bu yönde çekiştirmelerine karşı hanedanın bittiğini söylediler. Hanedan defterine son kayıtlı üye olan Neslişah Sultan olarak bilinen Fatma Neslişah Osmanoğlu da 2012 yılında İstanbul'da hayatını kaybetti.

Nilhan Osmanoğlu da kendisini "Sultan 2. Abdülhamid-i Han Sani torunu" olarak tanıtıyor. Ki kendisi ailesiyle ilgili bilgi düzeyini bu şekilde bile göstermiş oluyor. Zira "sani" zaten Osmanlı'da aynı isimle sonradan gelen padişahlar için kullanılır. Sözcük anlamı da ikincidir. "Abdülhamid-i Sani" dediğinizde zaten İkinci Abdülhamid demiş olursunuz. "2. Abdülhamid-i Sani" demek ikinci bir İkinci Abdülhamid demektir.

Nihan Hanım'a bu tanımlama çok yakışmaktadır.

 

Nilhan Hanım, benim saptayabildiğim kadarıyla 2012'den beri ortalıklardadır. Neslişah Osmanoğlu'nun ölümüyle aynı zamanlara denk gelmesini pek şaşırtıcı bulmuyorum zira bilenler bilir, kendisinin "hanedan mensubiyeti"nden faydalanmak isteyen fırsatçı kişilere dönük ağır sözleri mevcuttur.

Nilhan Hanım'ın konumuzla alakası şudur: Sık sık AKP "network"üne dahil olma girişimleri ile tanıdığımız ve bugün "Ben de varım! Evet" diyen Nilhan Hanım bu girişimlere paralel olarak yakın zamanda bir internet sitesi kurarak ticarete girmiş ve "soyadını paraya tahvil etmeye" girişmiştir.

Bu sitede yok yoktur.  Şöyle ki, Şehzade Mehmed Selim Efendi İbriği, Fatih Sultan Mehmed Han Kokusu, Hürrem Sultan Takımı, Sultan Vahdettin tişörtleri bulabilirsiniz sitede. Hepsi satılık…



Bu ürünlerin üstlerine de marka olmanın gereği olarak İngilizce "Since 1299" (1299'dan beri) ibaresi düşülmüş. Böylece koskoca İmparatorluk, şanlı tarih hooop marka oluveriyor. Asılacaksan İngiliz ipiyle asılacaksın tabii… Tabii de üretimi Çin'de yaptırmak bugün daha uygundur diye tahmin ediyorum. Bu nedenle, alışveriş edenlerin kutuların yahut ürünlerin bir yerinde "Made in China" ibaresi ile karşılaşması hiç şaşırtıcı olmayacaktır doğrusu.

Kutuların üzerindeki TBMM Milli Saraylar ibaresinden bu ürünlerin Milli Saraylar'a bağlı noktalarda satışa sunulduğunu da anlıyoruz. Meclis sponsorluğunda saltanat güzellemesi…

Velhasıl, giysiden kokuya, ev dekorasyonundan telefon kılıflarına kadar her türlü ihtiyacınızı buradan karşılayabilirsiniz. Üstelik Osmanlı garantisiyle…  

Sabık hanedanı savunmak yapacağım en son iş, ama ister istemez kendimi Osmanoğlu ailesine mensup diğer insanların yerine koyuyorum da "aileye bu bohçacı fırsatçılığından daha büyük bir hakaret edilmiş midir?" diye sormadan edemiyorum.

Vahdettin'e "vatanı sattı" suçlaması eninde sonunda politik bir suçlamadır ve bir kaç yıl önce başka bir yerde yazdığım gibi, bana kalırsa, doğru değildir. İşin doğasıdır… Sınıfsal tercihlerdir… Bence ihanet demek teknik olarak mümkün değildir. Bu ayrı bir tartışma! Ama "cihan fatihi" dedesinin fotoğrafını parfüm şişesinin üzerine basıp internetten pazarlayan bir torun olsa olsa "Bugün dedesini pazarlayan yarın neyi pazarlamaz ki?" sorusunu akla getirir.

Bu arada siteyi kontrol ettim. Giyim kısmı var ama henüz iç giyim ürünleri pazarlanmaya başlamamış. Ama "pazar" genişledikçe şanlı bir dedenin seçkin bir donunun Çin malı ucuz taklidini pazarlamaktan çekinmeyeceklerinden eminim.

Ne demiştik? Sefa sınıfı parazitleri evet diyor ve bu hiç şaşırtıcı değil.

NOT: Nilhan Hanım, sitesinde tablo da pazarlıyor. Önerim son Halife 2. Abdülmecid Efendi'nin Avludaki Kadınlar tablosunun replikalarını da pazarlamasıdır. Müşteri profiline uymasa da dedesinin fırçasından çıkmadır.