Kürt emekçileri barajı aştı mı?

Umut Araz

Blog: Kurdewarî

Bundan yaklaşık üç yıl önce AKP’nin güç kaybettiği 7 Haziran seçimlerinin ardından 1 Kasım’da tekrardan seçime gitmiştik. Seçim akşamı, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı semtin bir lokantasında onlarca insan gözümüzü ekrana dikmiş seçim sonuçlarını bekliyorduk. Tüm mahallenin tek bir derdi vardı: HDP barajı geçecek miydi?

O zamanlar siyasal bilinç anlamında bugünkünden uzak noktada olan bir Kürt genci olarak o lokantada garsonluk yapıyordum. Oy oranının %9’a takılıp kaldığı saatlerde lokantada herkes gerginlikle bekliyordu. İşte o gerginliği anlamaya çalışırken bir aile büyüğümüze “HDP barajı geçmezse ne olur?” diye sormuştum.

Aldığım cevap “Kürtlerin sonu gelir, bizi mahvederler” anlamına gelen cümlelerdi. Ardından HDP barajı geçmişti. Mahallede kutlamalar başlamış, halk sokağa dökülmüş, büyük bir coşkuyla barajın “yıkılmasını” kutlamıştı.

“Acaba artık ölmeyecek miyiz, kurtulduk mu?” diye düşünürken günler geçiyordu. Geçiyordu geçmesine de bir sıkıntı vardı. Kürdistan’ın birçok yerinde sıkıyönetim ilan edilmişti ve devletin kurşunları halkın üzerine yağıyordu.

Silvan’dan, Yüksekova’dan, Nusaybin’den, Siirt’ten... Ölüm haberlerinin ardı arkası kesilmiyordu. Barajı da geçmiştik, meclise de girmiştik oysa. Çocuk aklı işte bitecek sanıyordum.

Zaman ne acımasızdır ki acının hiçbir boyutu onu durduramaz. Ülkenin doğusundan her gün ölüm haberleri gelirken batısında hayat devam ediyordu. İşte o günlerde aynı kurşunlar Tahir Elçi’yi almıştı aramızdan.

O zamanlar “Oysa ölmeyecektik” çaresizliğinden kurtulmuştum. Çocukça düşünecek zaman mıydı? Geçmemiştik barajı hatta üzerimizde kocaman bir barajın enkazı var diyordum. Aylar sonra bir çağrı tüm Diyarbakır’ı katliamlara karşı yürüyüşe çağırmış, yürüyüş günü çağrıyı yapanlar ortalıktan kaybolmuştu. Sonrasında aynı çağırıcılar ölümlere karşı Kürt emekçilerini Cuma namazına, duaya çağırmıştı. Gericiliğin olduğu yerde sanki mücadele doğacaktı. Katiller korksa korksa duadan korkardı. Mücadeleden değil ya!

Ölümler, tecavüzler, yıkımlar devam ederken bugünlere kadar geldik. Yıktıkları Kürt kentlerini ranta açmakta da gecikmediler tabi.

24 Haziran seçimlerine giderken, seçim barajını geçersek Erdoğan’ı, AKP’yi durdurur hatta Cumhuriyeti bile kurtarırız dediler. Aynı lokantada yine onlarca insan izledik seçim sonuçlarını. HDP barajı geçti. Halk yine sokakta kutlamalar başladı. Ama bu sefer garip bir his sarmıştı her tarafı.

Erdoğan başkanlığa, AKP’nin ittifakı ise çoğunluğa sahip oluyordu. Kutlama yapanlar sonuçlara bakıp duraksıyor, sonrasında anlamsızlık hissiyle devam ediyordu yürümeye. Oylar açık seçik çalınırken, halkı soğukkanlılıkla evlere gidip uyumaya davet ettiler. Davet edenler Kürt halkına önce İslam Kardeşliğini, Medine Vesikasını sonrasında Hendek Savaşını örnek gösterenlerdi.

HDP barajı geçti geçmesine de peki ya Kürt emekçileri? Sadece Kürt emekçileri değil aynı sınıfın parçası olan milyonlar geçti mi barajı? Seçim barajını meclisin önünden kaldırıp Türk ve Kürt emekçilerin önüne kurdular yeniden. Bu baraj gericiliğin, yıkımın, ölümün, tecavüzün ardında kârına kâr katan düzenin koruyucusudur. Bu barajı bu düzeni değiştirmeyi erteleyenlerin, TÜSİAD masasında pazarlık yapanların, emperyalizmden medet umanların koruyucusudur.

Diyarbakır’dan İstanbul’a uzanan “Bu Düzen Değişmeli” sözü düzeni koruyan her türlü barajı yıkmanın sözüdür. Bizim derdimiz budur. Kürt ve Türk emekçilerinin ortak kurtuluşu ancak ve ancak bu düzen değişmeli diyen sesin büyümesi ile mümkündür. Aksi yok, mutlaka başaracağız!