Hidrojen bombasına karşı Kürt hançeri: Ahmed Arif

Hilal Ataş

Blog: Kurdewarî

Elimizin hünerinde yeryüzü

Şairlerin doğum günleri, çocukluklarını geçirdikleri mahalleler, anılarına ve dolayısıyla eserlerine sinmiş kentler başka türlü heyecan yaratır. "Şu sokakta oyun oynamıştı, şurada bir kavgaya karışmıştı..." 21 Nisan 1927'de bir perşembe günü dünyaya gelen Ahmed Arif için durum biraz farklı. Şu sıralar Diyarbakır'ın Hançepek Mahallesi Yağcı Sokağı çocukları kolluk güçlerinden izin almadan evlerine giremiyor çünkü.Sur'da sokağa çıkış izni henüz uğramadı şairin çocukluğuna...

Ahmed Arif'in doğduğu 7 numaralı ev, geniş avlulu, bahçeli, eyvanlı, yazlık ve kışlık odaları bulunan bir evdi. "Diyarbakır evi" diye tarif edilenlerden... Kerküklü Arif Hikmet ile eşi Erbilli Sare Hanım'ın evi...

Şiirlerine kazınmış hasret duygusunu ilk kez 1929'da annesinin ölümüyle yaşadı. 2 yaşındayken kaybetmiş olmasına rağmen annesini "onu emziren,büyütüp eğiten gerçek bir melek" olarak saygı duyduğu Arife annesi hayatında önemli yer tuttu.

Diyarbakır, ilk hasretin adresi değildi yalnızca. Burada anaokuluna kadar devam edebilmiş olsa da okumayı öğrenmişti. Bugün, Balıkçılarbaşı'nda PTT Şubesi olarak kullanılan bina ilkokuludur Arif'in.

Çocukları yaklaşık 5 yaşına gelene kadar Diyarbakır'da yaşayan aile daha sonra kaymakam vekili babanın görevi dolayısıyla Siverek'e taşındı. Arkadaş edinme kaygılarını en çok burada yaşadı Ahmed Arif. Önceleri mahallenin çocukları "yabancı" diye almadılar aralarına. "O çocuklar kavgacıydı, sonradan ben de öyle oldum. Ama kimseyi kendimden zayıf diye gözüme kestirip dövmedim. Mahalle için, okul ya da sınıfım için kavga ettim." diye anlatır buradaki çocukluğunu.

Ata binmeyi, silah kullanmayı, Kürtçe'yi Siverek'te, Arapça'yı Harran'da öğrendi. "Oyuna doyan bir çocuk oldum, insanoğlu neden eşkıya olur burada öğrendim." diyen şaire göre eşkıyalık, feodal çağın kaçınılmaz bir sonucuydu. Onlar, felsefe ya da ekonomi bilerek değil; kendine özgü nedenlerle ve çoğunlukla namus uğruna dağa çıkan yiğitlerdi. Günün toplumsal koşulları eşkıyalığı dayatıyordu.

"Yasak bundan böyle zulüm;

Ve öşür

Ve haraç

Ve angarya

Ve katil

Ve şirkat

Ve talan

Ve küfür kıza kısrağa

Yasaktır, emreder Dağlar Paşası

Elinde, affetmez Fransız üçlüsü..."

 

dediği Rüstemo şiiri işte bugünlerdeki kültürel birikimin eseriydi.

1942 yılının Haziran'ında Urfa Ortaokulu'ndan mezun olan Ahmed Arif'i babası Afyon Lisesi'ne gönderdi. Burası bir yatılı okuldu. Ağabeyi Muhammed Necati'nin o sıralarda Isparta'da öğretmenlik yapıyor olması bu kararda etkilidir. Ahmed Arif o dönemi "16-17 yaşlarındaydım ve durmadan şiir yazıyordum diye anlatır. Bu yıllarda kaleme aldığı şiirleri bazı dergilerde yayımlanır. Fakat o, henüz şiirinde kendi yolunu seçmemiştir. Daha çok edebiyat öğretmenine beğendirme çabasıyla yazdığı dizeler sonraları yeni bir yola girecektir. Kendi deyişiyle Nazım'ın okyanusundan ve Rıfat Ilgaz'dan beslenerek...

Ahmed Arif, dönemin moda olan şiir akımlarını elinin tersiyle iter. Kötü bir kopya olmaya karşı da direnecektir: "Şiire yeni başlamış devrimci bir delikanlının karşısına Nazım'ı dikerseniz çocuk ya paniğe kapılır ya da ezilir. Hidrojen bombasına karşı Kürt hançeri ne yapabilir?" diyerek Nazım gibi şiir yazmakla Nazım'dan sonra şiir yazmak arasındaki ayrımı yapar. Bu ayrım ilk kez Rüstemo'da, sonrasında Otuzüç Kurşun'da görülür.

1947'de Ankara DTCF Felsefe Bölümüne kaydını yaptıran Ahmed Arif, burada Türkiye Gençler Derneği'ne üye olur. Derneğin 206 üyesi vardır ve 43'ü TKP üyesidir. Şiirleri yazıldıktan sonra yayımlanmasa bile özellikle gençlerin dilindedir artık. Ve 1950'de Otuz Üç Kurşun'u kaleme alır. TİP'in Doğu Mitinglerinde okunan şiir 1943 yılında Van'ın Özalp ilçesinde 33 yurttaşın sorgusuz yargısız kurşuna dizilmesinin ortaya çıkmasıyla yazılmıştır. Ahmed Arif'in işkence görmesine, 1951'de Sansaryan'da bir hücreye tıkılmasına sebep olan şiir budur. 110 numaralı sanık Arif Önal, 8 ay Urfa'da nezarette bulundurulma cezası alır. Mahkeme başvurusuyla bu yer Diyarbakır olarak değiştiştirilir.

Ankara'dan Diyarbakır'a giden şair burada tuğla fabrikalarında çalışır. Sonradan Leyla Erbil'e yazdığını öğrendiğimiz şiirlerin birçoğu Diyarbakır'da yazılmıştır. 

Ve tabii mektupları...Ahmed Arif'in şiirinin, ilk ve tek şiir kitabı olan Hasretinden Prangalar Eskittim dizelerinin tercümanı gibidir bu mektuplar. Şiirlerindeki hitap biçimi, ses uyumuna verdiği önem mektuplarında da gösterir kendini. Ve hep saklı kalan bir şeyler vardır o mısralarda, hapishane ve sonuçları da önemli yer tutar.

Aynı korkunç sevdadadır

Gökte bulut, dalda kaysı.

Başlar  koymağa hapislik.

Karanlık can sıkıntısı...

"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,

Bense volta'dayım ranza dibinde

Ve hep olmayacak şeyler kurarım,

Gülünç, acemi, çocuksu...

Kısık sesle başlayıp sonradan yükselen sohbetler gibidir dizeleri, sesi gür çıkansa hep umuttur.

Destansı deyişleri şiirde güzelleyen Ahmed Arif, sevdasını da halkın diliyle yoğurarak yaşar. Ondan esinlenerek kendine özgü bir dil yaratmıştır denilebilir. Örneğin "Leylim gece" Ahmed Arif'in dilidir. Leyl, Arapça'da "gece" anlamına gelir. Şiirde karşımıza "dost gece, sevgili gece" diye çıkacaktır.

Bu kadar az sayıdaki şiirin sebebi sorulabilir, bir şair daha fazla dizeyi sığdıramaz mıydı ömrüne denilebilir. Sorunun yanıtı, onun dizelerinin etkisinde aranmalıdır. Ahmed Arif'in dizeleri, kuru bir halkçılıkla değil, gerçeklerle bezenmiştir. Okuyanın hafızasında edindiği yer de bundandır. Leyla'sına yazdığı bir mektupta umutsuzluğu, insanoğlunun en alçak, en affedilmez duygusu olarak gördüğünü söyleyen ve kendisinin ona yenilmemek gibi bir tutkusu olduğunu vurgulayan şairin Mart 1970'de bir dergide yayımlanan sözlerine kulak verelim:

"Ben, sessiz ve derin bir halkın çocuğuyum. Yalnız sessizlik değil, genel olarak korkusuzluk da halkımın en belirgin özelliği. Buna diretme ve başkaldırmayı da eklemek gerek. Ancak böylece kestirip atmak, salt ırkçıların hoşlanacağı bir bağnazlık olur. Evet, bu korkusuzluğu, soya çekim yasalarından çok, devrimci öğreti, devrimci bilinç ve kavga koşullarına borçluyum."

Katkı ve Önerileriniz İçin: [email protected]