Kaliforniya’da bir Kürdistan ya da anlatılan kimin hikâyesi?

Erdem Tüfekçi

Blog: Kurdewarî

Konumuz, geçtiğimiz günlerde medyada yer alan “Kürt iş adamı Kaliforniya’da kendi ülkesini yarattı!” başlığıyla yayınlanan bir yazı… *

Hikâye, Mehmet Sıddık Torun’un 1957’de, Bingöl’de doğumuyla başlıyor. İlkokulu bitirirken nüfus cüzdanı olmadığı için diploma alamayacağını öğreniyor. Sonra annesinden aldığı 6 lira ile yollara düşüyor. Önce Elazığ, ardından İstanbul… Parklarda yatarak hamallık, tornacılık, bulaşıkçılık yapıyor.

Aldığı ayakkabı sandığıyla bir gazinonun önünde ayakkabı boyuyor ve ardından aynı gazinoda bulaşıkçılık yapmaya başlıyor. Bir zaman sonra bulaşıkçılık yaptığı bu gazinonun ortağı oluyor.

Muazzam dedikleri bir başarı öyküsü böyle başlıyor. Bir nokta eksik... Zamanında bulaşıkçılık yaptığı gazinoya nasıl ortak oluyor? Bilmiyoruz… Bir tüyo verse, milyonlarca emekçi de voliyi vurmanın yolunu bulur belki. Ama hikâyede emekçilerin yeri yok… Yazar önemsiz görmüş olsa gerek.

E tabi gazinoya ortak olunca Zeki Müren’den Müjdat Gezen’e, Uğur Yücel’den İlyas Salman’a kadar pek çok ünlüyle yolu kesişmeye başlıyor.

Fakat yazarın burayı neden vurguladığını bilemiyoruz… Torun kendisine, “Mesela o İlyas Salman, filmlerde göründüğü kadar uzun boylu değil” demiş midir, onu da bilemiyoruz. Eğlence sektörü olunca, tanışıklıklar olur herhalde deyip geçiyoruz.

Ama tesadüfler ve tanışıklıklar burada bitmiyor.

Torun, 94-95 yıllarında adalet bakanı olan Mehmet Moğultay ile tanışıklığı sayesinde siyasete girip, Sosyal Demokrat Parti (SODEP) kurucuları arasında yer alıyor. Yani kahramanımız sosyal ve demokrat meselelere de duyarsız değil. Fakat kuruculuk sonrasında ne yaptığını bilemiyoruz. Daha fazla “tanışıklık” ve “tesadüfün” önünü açmış olabilir… Gelişme çağındaki her patronun buna ihtiyacı var ne de olsa…

Devamını alıntılayalım…

“Torun, 90’lı yıllarda Kürt iş adamlarının üst üste öldürüldüğü dönemde kendisine de yönelen tehditler sonucunda çareyi yurt dışına çıkmakta bulur ve 1994 yılında Amerika’nın Atlanta şehrine taşınır.”

90’lı yıllara bakınca, Kürt iş adamlarının öldürüldüğünü görmek herhalde hikâyenin bağlamı için tercih ediliyor. Çünkü Torun bir patron... E haliyle yakılan köylerle, öldürülen emekçilerle ilgisi olamaz. İlgisinin olmadığını, Amerika’nın Atlanta şehrine taşınabilmesinden de anlıyoruz. Ayrıntılar önemli… Kaçmıyor, taşınıyor. Tanışıklıkların faydası olmuştur diye tahmin ediyoruz. Çünkü Torun gibi yurt dışına gidemeyenler var. Ama onların hikâyede yeri yok.  Malum, yıkılan evlerin ve boşaltılan köylerin hikâyesi pek para etmiyor.

Gelişme çağındaki patron kahramanımızın öyküsü Amerikan Rüyası ile devam ediyor. Atlanta’da farklı işler deniyor. Sonra birden şarap üretmeye karar verip 2002 yılında Kaliforniya’ya taşınıyor. Zaten Birinci Dünya Savaşı’nın buhranlı yıllarında Kaliforniya’ya gelen dedeleri de olmuş. “Bildikleri bir şeyler vardır” diyor, onların macerasının izini sürmek istiyor. Hem ziyaret hem ticaret yani…

Amerikan rüyası, Torun’a “Yürü ya kulum” diyor ve Torun şarap üreticisi oluveriyor. Tıpkı masallardaki gibi, kahramanımızın isteğinin gerçekleşmesi için istemesi yetiyor… Ama haksızlık etmeyelim. Bu bölüm, bulaşıkçılıktan gazino ortaklığına uzanan öyküsünden daha ayrıntılı ele alınıyor.

“Türkiye’deyken Kürtlüğünden dolayı sıkıntı yaşayan, polis tarafından sorguya çekilen, ismi ölüm listelerine yazılan Torun, Kaliforniya’da kendisini özgür bir şekilde ‘Kürt’ olarak tanıtmaya başlayınca şansı da yaver gitmeye başlar! Torun, bir vesile ile tanıştığı ve uzunca bir sohbet ettiği bir Amerikalının Napa Vadisi’ndeki arazisini satışa çıkardığını fark eder ve arazi için bir süre sonra yeni tanıştığı arkadaşına 200 bin dolar teklif eder. Arazi sahibi normal şartlarda daha yüksek bir fiyata satmayı planladığı arazisini ‘Kürt olduğu için’ Torun’a satmayı kabul eder!”

Özgürlükler diyarı ABD’nin en özgür eyaleti Kaliforniya’ya gidilir de, insanın şansı yaver gitmez mi?

“Güzel abim, madem Kürt’sün, sana burayı 200 bin dolara bırakırım.”

Herhalde ABD’ye giden her Kürt köşeyi dönüyor sanıyorsunuz. Oralarda yaşayan binlerce Kürt’e sormak lazım…

Ama her şey o kadar kolay değil. Öyküye biraz da gerçekçilik lazım...

“Arazinin ilk halini görenler Torun’a karamsar bir tablo çizer, ‘ölü bir yatırım, burayı canlandırmak imkânsız’ diyerek vazgeçirmeye çalışırlar. Ancak, Torun vazgeçmez ve yıllar içerisinde kendi deyimi ile ‘bir cennet köşesi’ yaratmayı başarır. İlk başta aylarca ailesi başka bir şehirde kalırken, Torun tek başına çalışır ve ailesinin taşınabileceği koşulları yaratır.”

Geçmişte karşılaştığı baskılar en büyük motivasyonu olmuş. Doğduğu topraklarda ailesinden öğrendikleri de ilham kaynağı…

Anlıyoruz ki Torun becerikli, Torun çalışkan, Torun azimli, Torun akıllı… Torun karşısına çıkan her türlü güçlüğü aşan bir kahraman… Milyonların yapamadığını yapmasını sağlayan da bu özellikleri... Bir de 200 bin dolar.

Kürdistan, Türkiye, Yunanistan ve İspanya’dan, Napa Vadisi’ne özel olarak bini geçen zeytin ağacı getiriyor. Zeytin dışında, köyünden dut çeşitleri, Antep fıstığı, ceviz, kayısı, yenidünya, nar, incir ve badem ağaçları getiriyor. Dersim dağlarına benzeyen Napa Vadisi’nde araziniz olur da şaraplık üzümleriniz olmaz mı? Onlar da var.

200 bin dolardan biraz fazlası gerekiyordur herhalde… Bir de “kahramanlık”…

“Bomboş yamaç bir ormanlık, 4 bin 200 dönüm arazi üzerine iki kilometre uzunluğunda asfalt yol ve arazi çevresinde 22 kilometreye yakın yürüyüş yolu, beş ev, bir ahır, biri zeytinyağı fabrikası, biri de şarap fabrikası olmak üzere iki fabrika, 24 bin üzüm, 10 bin zeytin ağacı, 250 dut, 150 ceviz, 40 kayısı ile fıstık, incir, hurma, nar, ayva, yenidünya, badem, kestane de dâhil olmak üzere sayısız meyve ağacı, arazi içinde yüzlerce elektrik direği, 120 sokak lambası, 40 araçlık otopark ve arazinin beton bloktan çitlerini kendi başımıza yaptık.”           

İnsan ne diyebilir ki… Bravo diyesi geliyor. Napa Vadisi’nde, Kaliforniya güneşinin altında çalışan Meksikalı göçmen işçiler de kafalarını kaldırıp bu “cennet köşesini” görünce bravo diyordur herhalde. Ama hikâyede onların yeri yok. Çünkü Torun hepsini kendi başına yapıyor.

Torun’un ünlülere olan ilgisi de devam ediyor.

“Torun’un vadideki komşuları arasında Hollywood dünyasının tanınmış isimleri de bulunuyor. Müzik ve televizyon ünlüleri arasında yer alan bazı isimler şöyle; 2020 başkanlık seçimlerinde de ismi geçen Oprah Winfrey, pop star Madonna, aktör Robert Redford ve birkaç yıl önce intihar eden ünlü sinema oyuncusu Robin Williams.”

İngiltere Kralı, “rahmetli” başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Backenbauer, kaleci Mayer, Nadia Komanaçi, Brigitte Bardot ve Fenerbahçeli Cemil… Uslu bir çocuk olursanız, Şirinler’i bile görebilirsiniz…

Torun, önemli biri olup, Hollywood yıldızlarıyla komşu olsa da geçmişini unutmuyor. Sosyal ve demokrat duyarlılıkları var ne de olsa…

Babasından kalan araç gereçlerle Kürdistan Tarım Müzesi kurmuş. Dahası var…

“Çiftlikteki birçok yola ve bölgeye tarihe mal olmuş Kürt şahsiyetleri ve değerlerinin ismi verilmiş. Ahmede Xanê, Seyid Rıza, Qazi Muhammed, Yılmaz Güney, Musa Anter, Yaşar Kemal, Tahir Elçi, Ahmet Kaya ve arazinin üst kısımlarında ‘Rojava’, ‘Bakur’, ‘Başur’, ‘Rojhılat’ tabelaları dikkat çekiyor.”

“Hepimiz aynı gemideyiz” demenin farklı yollarını bulmak patronların ortak özelliği. Ama Torun’un bir mahareti de burada… Zenginliğini yukarıdaki isimlerle taçlandırmak her patronun harcı değil… Hikâyenin haber değerini artırıyor…

Çalıştığı inşaatın, okuduğu okulun duvarına Yılmaz Güney posterleri asan Kürt emekçilerinin ise hikâyede yeri yok.

Torun’un aklında onlarca proje daha var… Anadolu usulü değirmen, Nemrut Dağı modeli, Diyarbakır’dan getirdiği taşlarla yapacağı bina…

“Torun’a göre bir insanın hayallerini gerçekleştirmek için ilk önce çok istemesi lazım. Sonra da azim ve kararlılık... En önemlisi de aynı yola baş koyduğunuz birilerinin varlığı… Torun, ‘Beni bugünlere getiren şey sahip olduğum değerler ve içinden geldiğim kültüre olan bağlılığım’ derken de geçmişini hatırlatıyor.”

Torun hayallerini gerçekleştiren biri olarak milyonlarca Kürt emekçisine akıl veriyor. Çok isterseniz, azimli ve kararlı olursanız sizin de hayalleriniz gerçekleşir diyor… Bulaşıkçılıktan gazino ortaklığına terfi edebilir, Napa Vadisi’nde arazi alıp çiftlik kurabilir, başkalarının milyonlarca dolar harcayarak yaptığını 200 bin doların biraz üstünde bir birikimle yapabilirsiniz. Torun’u dinleyin ve hayallerinize ulaşıp patron olun…

Bölgedeki çiftçiler ve komşular da onaylıyor…

“Başkalarının milyonlarca dolar harcayarak yaptıklarını Mehmet Sıdık ve Naciye çifti kendi el emekleriyle gerçekleştiriyor. İnsan emeğiyle adeta bir mucize gerçekleştirmeye devam ediyorlar.”

Elleri pek maharetli olsa gerek, milyonlarca dolarlık işleri şıp diye yapıveriyorlar.

İnsan gülmek istiyor ama gülemiyor. Bu kadarı yeter.

Bu kadarı yeter çünkü bizimle ilgisi olmayan bu hikâyelerden, patron güzellemelerinden Kürt emekçilerine bir yol haritası çıkmıyor. Sınıf atlama hayallerinden, kaçıp kurtulma edebiyatından, Amerikan rüyasından bıktık.

Bu hikâyede bizim yerimiz yok.

Bizim kaderimiz de hikâyemiz de hayallerimiz de başka.

“…

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, 
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla 
bu güzelim memlekette hürriyet
…”

Nâzım Hikmet

*https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2018/07/07/kurt-isadami-kaliforniya...