Olga Forş, Saray ve Zindan

Levent Özübek

Blog: Kent Kültür Sanat

Mihail Beideman’ın devrimci anısına…

Ama onun anısını kim biliyordu? Trajedisini, korkunç hayat öyküsünü bilenlerin sayısı beş, on kişiyi geçmezdi o henüz hayattayken. Buna hayat denebilirse… Sonradan, onu bilen tek bir kişi kalmıştı dünyada. Yaşlı bir adamdı… Çok uzun yıllar geçmiş, Beideman çoktan toprak olmuştu. Yaşlı adam da bir uzun hayat geçirmişti. Hayatının sonunda her şeyi itiraf edecekti.

Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nde, Mihail Stepanoviç Beideman’ı arasanız, onun akıl almaz bir ezayla geçen korkunç yaşamının izini orada bulacaksınız. Belki onu kimse tanımayacaktı, kimse bilmeyecekti. Öyle biri yaşadı mı, cesurca mücadeleye atıldı mı, güzel bir dünya düşledi mi, bunları kimse bilmeyecekti. Onu tanıyan tek insan da hayattan ayrılınca, Mihail Beideman’ın hayat kaydı tamamen karanlıklara gömülecekti. Çünkü Çarlık rejimi ve onun korkunç gizli polisi Mihail’i zindana kapamış, izini yok etmişti. Onun hakkında bir bilgi almak isteyen endişeli ailesine; “Böyle birini tanımıyoruz” veya “Bu isme kayıtlarımızda rastlanamadı,” diye cevaplar veriliyordu. Oysa onu çok iyi tanıyorlardı.

Gün geldi, ortaya çıktı bu korkunç zulüm. Ekim Devrimi’nin üzerinden çok geçmeden, rastlantıyla bulundu kayıtları. Çarlık gizli polisinin arşivleri devrimciler tarafından ele geçirilip, zorbaların geçmişte işledikleri cinayetler, insanlık suçları incelenirken bulundu onun ismi. O güne kadar hiç kimse duymamıştı onun ismini. Vicdanlı devrimciler, onun kabul edilemez ıstıraplı öyküsünü Sovyet toplumunun bilgisine ulaştırdılar. Devrim başarılmıştı ama ne mücadelelerle… Ve ne kadar uzun zaman önce başlamıştı bu mücadele...

Genç Mihail Beideman, Petersburg’da bir harp okulu öğrencisi, ilerici, toplumcu fikirlerle yetişmişti. Çar’ın baskı ve zulmüne dayanamıyordu. Monarşiye, toprak köleliğine karşıydı. Bir gün, davet edildiği bir sosyete partisiyle başladı onun hayat trajedisi. O davete katılan asilzadelere orada kendi fikirlerinden, özlemini duyduğu dünyadan bahsetmişti. Kısa sürede indi Çarlığın darbesi başına.

Bolşevik yazar Olga Forş, açığa çıkan bu korkunç öyküden etkilendi, bunu gelecek kuşaklara tüm yönleriyle anlatmak için bir roman yazmaya karar verdi. Çünkü o, bir sosyolog yazar, bir tarihçi yazardı. En önemlisi devrimci, yazardı.

Uzun yıllar Sovyet Yazarlar Birliği’nin aktif, ateşli bir üyesiydi. Gençliğinde yazmaya başladığı ilk romanını incelemesi için Gorki’ye göndermişti. Gorki yazdıklarını pek beğenmemiş, bunu öyküler haline getirmesini, toplumsal olaylara dayanarak yazmasını tavsiye etmişti ona. İşte o zamandan başlayarak Olga Forş gerçekçi, toplumcu, tarihçi edebiyat anlayışına kavuşmuş oldu.

“Özgürlük Savaşçıları” romanıyla Dekabristleri yazdı. “Sıcak Atölye” de 1905 Devrimi ve sonrasındaki toplumsal olayları aktardı. Rusya’nın sosyo-ekonomik koşullarını incelediği için Çariçe Katerina tarafından Sibirya’ya sürgüne gönderilen On sekizinci yüzyılın ilerici, toplumcu yazarı Aleksandr Radişçev’in üç ciltlik biyografisi “Radişçev”i yazdı, “Jacobin Mayası”nı yazdı. “Voron”da genç Sovyet aydınlarını ele aldı. “Çağdaşlar”da sanatçı ve toplum ilişkilerini inceledi. Rusya’da 1860’lı yılların devrimci mücadelelerini anlattı. İç savaşla ilgili öyküler yazdı.

Tüm Rusya tarihini yazdığı lirik romanlarla okuyucuya aktaran bu çok verimli yazar ülkemizde hiç tanınmıyor. Bugüne kadar hiçbir kitabı dilimize çevrilmiş değildi. Onun romanları ve diğer eserleri her biri değişik tarihsel olayları aktaran belge niteliğindedir. İleride bunların toplumumuza tanıtılması dileğiyle…

Olga Dmitriyevna Komarova General olan babasının görevle bulunduğu Dağıstan’da Gunib Kalesi’nde 1873 yılında doğdu. Çok küçük yaşta annesi Azerbaycanlı Nina Shakhetdinova’yı kaybeden çocuk, aynı zamanda bakıcısı olan ve annesinin ölümünden sonra babasıyla evlenen üvey annesinden hiçbir ilgi görmedi. Bir süre sonra kadının Olga’nın babasından çocuğu da olunca, bu ilgisizlik büsbütün arttı.

Aradan çok zaman geçmeden babasını da Türk-Rus savaşında kaybeden Olga bir yetimler yurduna yerleştirildi ve orada yetişti. Yirmi iki yaşına gelince tanıştığı ve o da yüksek rütbeli bir subayın oğlu olan Boris Eduardoviç Forş ile evlendi. Petersburg’da Çarskoye Selo kasabasına yerleştiler.

İki genç de ilerici, toplumcu, halkçı fikirlerle yetişmişlerdi. Daha önce Teozofi’ye merak sarmışlarken sonradan Lev Tolstoy’un fikirleriyle tanışmışlar ve onun takipçisi olmuşlardı. Kısa süre sonra Olga ve eşi Boris Bolşevik harekete aktif olarak katıldılar. Olga Forş hayatının sonuna kadar Bolşeviklere bağlı kaldı.

Evliliklerinin ilk yıllarıydı, eşi Boris Forş 1904 yılında askerlik mesleğinden siyasi tutukluların idamlarını protesto etmek için ayrıldı. Geçim sıkıntısına düşen çift Ukrayna’da bir çiftliğe çekildiler. Burada üç çocuklarını yetiştirirlerken Olga Forş art arda eserler verdi.

Boris Forş Kızıl Ordu’da görev yaptığı sırada tifüsten ölünce, Olga kendini tamamıyla çalışmaya verdi. Edebiyat ve sanat çevrelerinde haklı bir ün yaptı. Sovyet Yazarlar Birliği’nin 1934 Kongresi’nde önemli bir rol oynadı. 1954 Kongresi’nde de açılış konuşmasını yaptı. İki kez “Kızıl Emek Bayrağı Nişanı” ve bir kez de “SSCB Onur Nişanı” aldı.  1961 yılında Petersburg’un, eskiden Çarskoye Selo denilen ve 1934’te ismi ‘Puşkin’ olarak değiştirilen kasabasında hayattan ayrıldı.

Olga Forş’un Saray ve Zindan isimli romanını Yazılama Yayınevi, Levent Özübek’in çevirisi ile Türkçeye kazandırdı.