Diktatörden sonra: Hafıza-i Beşer nisyan ile maluldür

Erkan Yıldız

Blog: Kent Kültür Sanat

Toplumsal mücadelelerin alaşağı edemediği diktatörler için “ölse de kurtulsak” temennisi önünde sonunda bir karşılık bulur. Birbirlerinden sıdkı sıyrılmış ancak ilişkiyi bitiremeyen çiftlerin temennileri ile de benzerlik var bu temennide. Umutsuzluktan çıkan umut kırıntısı gibidir “ölse de kurtulsak”. Bunun bir başka versiyonu “aman gitsin de nasıl giderse gitsin” değil mi?

Elbette bütün diktatörler gidicidir. Peki ya gittikten sonra? Geçmişin acıları, bu acıların ve baskıların yarattığı toplumsal ve bireysel çürüme, diktatörün eli, gözü, sopası olanlar da gidecek mi? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi yapacağız hep birlikte. Unutacak mıyız? Tüm yaşananlardan uzaklaşabilir, tüm alçaklıklarla uzlaşabilir miyiz?

2018 yılında, Seda Ersavcı'nın başarılı çevirisiyle dilimize kazandırılan “Acı Bir Başlangıç Bu” isimli romanı okuduğunuzda benzer soruları sizin de sormanız oldukça muhtemel. İyi bir edebiyat eseri olmasının yanında, 17 yıldır başımıza çöreklenen iktidar düşünüldüğünde, yer yer güncel sorunlarımıza da işaret eden bir roman “Acı Bir Başlangıç Bu”.

Kitabın yazarı Javier Marias İspanyol edebiyatının yaşayan en önemli temsilcileri arasında gösteriliyor. Tüm eserleri arasında özellikle “Yarınki Yüzün” adlı üçlemesi oldukça önemli. Dünyanın pek çok diline çevrilen kitapları milyonlarca okurla buluşurken Türkiye'de okur sayısı açısından umulan ilgiyi bulamamış bir yazar Marias. 1951 yılının Eylül ayında, Franco İspanya’sının başkenti Madrid’de dünyaya geliyor. 17 yaşındayken yazdığı ilk kitabı henüz 19 yaşına girdiği sıralarda yayınlanıyor.

Javier Marias derdi olan bir yazar. Roman ve öykülerinde bu derdini, sizi de parçası kıldığı büyük bir soruşturmanın konusu haline getiriyor. İyilik, kötülük, merak, yalan, ölüm, dostluk, şehvet, ihanet, anımsamak, unutmak… Javier Marias sadece iyi bir anlatıcı değil aynı zamanda iyi bir çözümleyici. Onun dert ettiklerini okurken sadece yüzeyde dolaşma ihtimaliniz ortadan kalkıyor.  Mutlaka bir derinliğe ulaşıyor yazdıkları. Belki de bu özelliği nedeniyle Türkiye'de hak ettiği kadar okur bulamıyor. Her duygu, her düşüncenin neden sonuç ilişkilerini, bağlantılarını, tetikledikleri başka duygu ve düşünceleri büyük bir entelektüel titizlikle ve cesaretle soruşturuyor, serimliyor. Okurda hiç bitmeyecekmiş hissi uyandıran uzunluktaki cümleler bu derinliği elle tutulur hale getiriyor.

“Acı Bir Başlangıç Bu”, Marias yazınının bütün özelliklerini taşıyor.

Javier Marias, “Acı Bir Başlangıç Bu”, (İstanbul: YKY Yayınları, 2018)

Roman şimdiki zamandan geçmişe, Franco'nun öldüğü yıllara, uzanırken Marias romanın kahramanı Juan de Vere'yi adeta bir vizör gibi kullanıyor. Biz her şeyi Juan de Vere'nin gözlerinden görüyor, dilinden işitiyoruz. Bizi taşıdığı geçmişte henüz yirmili yaşlarını yaşayan Juan de Vere film yapımcısı Eduardo Muriel'in kişisel asistanlığını yapıyor. Tanımlı bir işi yok aslında Juan'ın. Muriel ne derse, ne isterse onu yapıyor. Bazen dert ortaklığı, bazen hafiyelik. Muriel'in büyük bir aşkla başlayıp uzun yıllardır nefretle, sevgisizlikle devam eden bir evliliği var. Evlilikleri bu halde devam ediyor çünkü diktatör boşanmayı yasaklamış. Karısı Beatriz Noguera 40'lı yaşlarını yaşayan, Juan'ın baktığı yerden oldukça çekici görünen birisi. Romanın kurgusunda aile- Franco diktatörlüğü- diktatörlük sonrası İspanyol toplumu iç içe geçiyor. Birini diğerinden bağımsız düşünmenin mümkün olmadığı satırlar okuyorsunuz. Pişmanlıklar, ikiyüzlülükler, görmezden gelinen karanlık geçmişler... Yazar kurduğu  aile- Franco diktatörlüğü- diktatörlük sonrası İspanyol toplumu üçgeninde soruşturmasını derinleştirirken İspanyol toplumu başta olmak üzere her coğrafyada yaşayan okurlarına bu manzara ile yüzleşme çağrısı yapıyor.

DİKTATÖR GİTTİ ÇÜRÜMESİ KALDI

Marias, diktatörün gidişiyle çürümenin bitmediğini biliyor. Diktatörün kötülüklerine muhatap olanların taşıdığı uzlaşma isteğiyle hafızasız davranmak, hesaplaşmaktan kaçınmak ve ikiyüzlü davranmak arasındaki ilişkiyi görüyor. Aşağıda romandan alıntılanan satırları roman kahramanlarının değil de bizatihi Marias'ın sözleri olarak ve tespitleri olarak okumak mümkün.

“Hem özgürlük olmadan yaşanabilir, pekâlâ özgürlükten vazgeçilebilir. İşin aslı korkuyla yaşayan yurttaşların ilk vazgeçtikleri şeydir özgürlük. O kadar ki neredeyse özgürlüklerinden olmak için, özgürlüklerinin ellerinden alınması için, gözlerinin önünden ilelebet uzaklaştırılması, resimlerde bile görünmemesi için davetiye çıkarırlar, alkış tutarlar bunu yapacak olana ve gider ona verirler oylarını.” (sf. 35)

“Her ne kadar adil olmasa da -kaybedenlerden gerçek ve hayali her türlü hesap gani gani sorulmuştu- herkes bu şartı kabul etti.” (sf. 38)

“Pekâlâ, meseleyi kurcalamayalım. Ülkenin normale dönmesi ve yeniden birbirimizi öldürmememiz için kimseye bedel ödetmemek gerekiyorsa, faturaları yırtalım ve baştan başlayalım” (sf. 39)

NORMALLEŞME!

“Ülkenin normale dönmesi” ne kadar tanıdık bir ifade ve temenni değil mi? Eğer faturalar yırtılacaksa “Ülkenin normale dönmesi” anormalin normalleşmesi demek aslında. Bunu herkes bilir. Bu aldatmacanın parçası olan herkes bilir ki bu mutabakat kendi kişisel dünyasının kirini, utançlarını, karşı çıkmayışlarını da örtecek, görünmez kılacak.

Javier Marias, “Acı Bir Başlangıç Bu” ile Franco'nun İspanya’sından Tayyip'in Türkiye’sindeki bize sesleniyor. Diktatör gittiğinde değil onun kurduğu düzenle uzlaşmadığında, hafızanı yitirmediğinde ve hesaplaşmayı önüne koyduğunda çürümekten kurtulacaksın.

Her şeyin yüzeyde gezindiği, insan aklının alaya alındığı, insanlığın binlerce yıllık birikiminin yok sayıldığı şu günlerde Marias gibi derinlik arayışı taşıyan yazarları okuma listemizin başına yazmanın gerekliliğini vurgulamak isterim. Uzun cümlelerden, kalın kitaplardan, incelikten, bilgiden sıkılmaya devam ederek daha iyi, daha mücadeleci insanlar olma şansımız yok. Kitapla ilgili söylenecek son söz ise Seda Ersavcı'ya Marias gibi zor bir yazarı çevirirken gösterdiği titizlik ve harcadığı emekten dolayı teşekkür etmek olmalı. Ve eğer bir okuma listeniz varsa o listeye Seda Ersavcı çevirilerini de eklemenizi önerebilirim. Ersavcı, çevirileriyle edebiyat ufkunuzu genişletmeye katkı sunacaktır. 

YKY'Yİ UNUTMAYALIM, ÇEVİRMENLERİNİN VERDİĞİ MÜCADELEYİ DE

Kitabın çevirmeni Seda Ersavcı'dan söz etmişken kitabın basımını yapan  YKY'nın çevirmenlerle ilişkisine değinmeden yazıyı bitirmek olmaz. Hepinizin bildiği üzere YKY Türkiye'nin en zengin kişilerine, Koç’lara ait bir yayıncılık tekeli. Koçların geçtiğimiz yıla ait kazançlarının 5 milyar TL civarında olduğunu basından okuduk. Kazandıkları bu paranın kaynaklarını tahmin etmek zor değil. Belli ki bu kazancı daha da artırmak için çevirmenlerin aldıkları ve zaten az olan telif ücretlerini azaltmanın yollarını arıyorlar. Bunu yapmamalarını, bu aç gözlülüğe bir son vermelerini başka şeylerin yanında bir okur olarak da dile getirmek isterim.