Hayır'lı evlat yetiştirmek...

Psikiyatrist Cem Taylan Erden

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Referandum öncesi siyasi mesaj verme çabasını çocuklarımızı bu koşullarda yetiştirirken yaşadığımız kaygı ile birleştirmeye çalışan yazımıza hoşgeldiniz. Referanduma dair tartışmamız şimdilik bir yana kalsın ama bir dostun kızına doğumgününde Ataol Behramoğlu'ndan

"Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım

Sevincin ürünüdür insan, nefretin değil

Zulmün önünde dimdik tut onurunu

Sevginin önünde eğil kızım..."

diye yazması ile yazının yazılma motivasyonu tamamlanmış oldu.

Çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor ve çocuklarımız buna ne kadar hazır? Daha da ötesinde: Çocuğumuzun bizim için anlamı nedir? Ondan beklentimiz nedir?

Geçtiğimiz ay hayatını kaybeden, ülkemizde ve dünyada sosyal psikolojinin öncülerinden Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın “Çocuğun Değeri Araştırmaları” sorularımıza yanıt verir nitelikte. 30 yıl arayla dünyanın farklı coğrafyalarında tekrarlanan bu çalışmada temel soru çocuğun ebeveynin zihnindeki yeridir. Araştırma sonucunda üç adet değer tipi belirlenmiştir: Çocuğun ekonomik değeri, psikolojik değeri ve sosyal değeri.

Çocuğun ekonomik değeri ebeveynin ekonomik yaşantılarına katkısı, psikolojik değeri ebeveynin psikolojik sevgi doyumuna katkısı, sosyal değeri ise ebeveynin sosyal statüsüne katkısı olarak tanımlanabilir. Buradan yola çıkan Prof.Dr. Kağıtçıbaşı birey-aile-toplum bağlamında aileyi temel alarak, bireyi temel alan Amerikan psikolojisinden ayrışmış; Aile Değişim Modeli adını verdiği kavramsallaştırma ile özellikle gelişmekte olan ülkelerde bireyin değişiminin sanıldığı gibi gittikçe bağımsızlaşan aile modeli içinde değil de, psikolojik bağımlı aile modeli içinde anlaşılabileceğini öne sürmüştür.

Bu modelde çocuk yetiştirmede kontrol ve özerklik bir arada bulunmakla birlikte, çocuğun aile ve akrabalarla ilişkideki maddi bağımsızlığının yanısıra, karşılıklı psikolojik/duygusal bağımlılık ön plandadır. 30 yıl sonra çalışma tekrarlandığında, Aile Değişim Modeli’nde öne sürüldüğü gibi değişimin  zaman içerisinde Amerikan psikoloji ekolünün öngördüğü üzere Bağımsız Aile Modeli’ne doğru olmaktan çok Psikolojik Bağımlı Aile Modeli’ne doğru olduğu tezi tekrar gösterilebilmiştir. Buna göre çocuktan maddi beklenti azalmış, buna paralel olarak çok çocuk sayısı ve erkek çocuk beklentisi de azalmıştır.

Tüm bu çalışmalardan referandum sonrası ülkemiz ve çocuklarımız ile ilgili olarak çıkarabileceğimiz sonuç nedir? “Hayır”lı bir evlat nasıl yetiştirilir?

Öncelikle çocuklarımızdan beklentimiz özerk bir benlik geliştirmeleri olmalı ve gelişimlerine bu yönde  katkıda bulunmak için elimizden geleni yapmalıyız. Bunun birinci koşulu onların özerkliğine koşulsuz saygıdır. İkincisi ise onların süreçlere bir özne olarak müdahalelerini desteklemek, boyun eğici davranışlarını gözden geçirmelerine uygun bir zemin hazırlamaktır.

Çocuklarımızdan diğer bir beklentimiz çevrelerindeki her türden ızdıraba ilgi göstermeleri olabilir. Bunun öncelikli yolu çevreleri ile kurdukları bağı güçlendirmelerine destek olmak, çevreleri ile birlikte var olma becerilerini arttırmaktır.

Çocuklarımızın süreçlerden kendileri ile ilgili olarak çıkardıkları sonuçların niteliğinin yıkıcı olmaması bir diğer beklentimiz olmalıdır. Bunun için onlara karşı yargılayıcı, eleştirel ve suçlayıcı bir tutumdan uzak durabilmeli, onların kendi rollerini gözden geçirebilmelerine destek olmaya çalışmalıyız.

Bunların tümü çocuğa beklentilerimizi doğrudan sözel olarak ifade etmekle değil, birlikte deneyimlemekle mümkündür. Çocuklarımızın rol modelleri olarak davranış biçimimiz sandığımızın çok daha ötesinde onların belleklerinde yer etmektedir. Bizim çevremizle ve onlarla kurduğumuz ilişkideki tutarlılık, onların başlıca öğretmeni olacaktır.

Çocuklarımızın zor zamanlarda dünyada kendilerine yer edinmeye çalıştıklarını kabul etmeliyiz. Bu süreçte çevresel koşulların yanıltıcı ve saptırıcı etkilerine de açık olduklarını, ancak aramızdaki bağın gücü ve canlılığıyla onların gelişimine azami katkıda bulunabileceğimizi unutmamalıyız.

Hayırlı evlatlar yetiştirmenin, hayırlı yetişkinlerle kuracakları sağlıklı ilişkilerin sonucu olduğunu ise asla aklımızdan çıkarmamalıyız.