Pandora'nın Kutusu

Gülperi Putgül Köybaşı

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

   “ Yarı tanrı Prometheus, insanlar sefalet sürerken tanrıların ateşi sadece kendilerine saklamalarına razı gelmez. Bir gün Olimpos’un tepesinden ateşi çalar ve insanlara getirir. Öfkeden deliye dönen Zeus, Prometheus’ u sonsuz bir işkenceyle cezalandırır. İnsanlardan intikamını almak için ise bir kadın yaratır; Pandora. Asla açmamasını söyleyerek Pandora’ ya bir kutu verir. Pandora kutuyu açar ve tüm kötülükler dünyaya saçılır. Kin, nefret, riya, yalan, kibir. Son anda Pandora kutuyu kapatır ve sadece umut kutunun içinde saklı kalır…”

İnsana bilgeliği ve aydınlığı taşıyan ateşin bedeli çok ağır olmuş görünüyor. Yasak elmayı yiyen Havva, isyankar Lilith, yasak kutuyu açan Pandora. İnsanoğlunu yoldan çıkaran, kötülüklerin vücut bulduğu kadınlar. Özgürlük ve aydınlanma yolunda hep cezalar, tehditler, korkutmalar. Bir de kutunun içinde saklı kalmış umut!

İnsan yavrusu doğduğu gün, yaşama tutunma çabası içindedir. Acıkınca, üşüyünce, canı acıyınca ağlar. Ağlar ki, birileri gelsin ve beslesin, ısıtsın, korusun onu. İçindeki yaşama yönelik itici güç, karşılık buldukça diğerlerinden, sevildikçe, umut da yeşerir. Bir çocuğun yüzünde gördüğünüz o masumiyet ve güzellik, umudun resmidir. Büyüdükçe, maruz kaldıklarımızla öğreniriz umudu büyütmeyi ya da söndürmeyi. Umut; insanı ayakta tutan, yaşama isteğini arttıran, yaratıcı kılan, ilerleten bir duygudur. Umutsuzluk yaşamla bağdaşamaz. Umut, mücadele ile doğar, mücadele ile büyür. Yaşamak için ağladığımız ilk gün, mücadelemizin başlangıç noktasıdır. Tembel bir hayalperestlikten onu ayıran da budur.

Yediden yetmişe referandumu en hileli, en ikiyüzlü ve en utanmaz halleriyle yaşadık. Tam işte bu sefer dediğimiz anda koca bir hayal kırıklığı kaldı elimizde. Yine bir şekilde yaptılar ve kazandılar duygusu sardı pek çoğumuzu. Tam da bugünlerin meselesi “umut” olduğundan, Pandora seslendi uzaklardan zihnimize sanıyoruz. Umutsuzluğa kapılacak gün değil çünkü. Küçük çocukları olanlar, hadi diyelim televizyonu açmadınız, yanında konuşmadınız pek, nereye sakladınız peki duygularınızı? Çocuklarınız gözlerinizde ne gördülerse öyle yaşadılar bu günleri sizlerle birlikte. Korktular, ürktüler, sessizleştiler ya da belki öfkeyle karışık ama umutla, inançla, üstesinden gelebileceklerini düşündüler. Bunların hepsini kaydettiler. Sizler onların umutlarını yeşerttiniz ya da söndürdünüz.

Çocuklar söylediklerinizle değil en çok yaptıklarınızla öğrenirler. Bugün sizden güçlü bir iktidar sahibinden hesap soramayacağınızı düşünüyorsanız bilin ki, çocuğunuz da kendisine şiddet uygulayan ya da taciz eden bir büyükten hesap sormayı öğrenemez. Siz bugün birilerinin sizin adınıza sizi kurtarmasını sessizce bekliyorsanız, çocuklarınızdan kendini savunmasını ya da sorunlarıyla baş etme yetisine sahip olmasını bekleyemezsiniz.

Umut da umutsuzluk da bulaşıcıdır. Etrafınızda sürekli çaresizlik içinde hayıflanan, edilgen bir bekleyiş içinde yaşayan birileri varsa bir süre sonra onlara benzemeye başladığınız hissedersiniz. Üretken insanlar umut eder. Mücadeleci insanlar umut eder. Çünkü sadece düşünmüyor aynı zamanda dönüştürüyordur onlar. Kendini ve çevresini dönüştürebilen insanlar size de umut verir.

Bugün umudu yani mücadele etme gücünü içinde barındıranlar, ışığı taşıyanlar olacak. İnanmıyoruz, korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz diyebilenler, bunu yapabileceklerini bildikleri için umutlular. Meşaleyi yalnız taşıdığınız sürece sönmeye mahkumdur. Ancak bir aradayken aydınlatabilir yolunuzu. Çoktan açıldı Pandora’nın kutusu.