Doğanın esinlediği hayal gücü: Totoro

Emre Falay

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Çocukların hayal gücü şaşırtıyor. Aklınıza gelmeyecek türlü benzetmelerle dolu, bire bin katarak anlattıkları, kendi kendilerine kurdukları bir dünyaları oluyor. O dünyada ırmaklar, dinazorlar, kuşlar, Karagöz, kocaman kafalı on kollu devler ... Daha neler var neler... Bir kez anlatmaya başladılar mı, hiç müdahale etmeyin. Daha fazla anlatmaları için teşvik edin. Hatta hikâyelerinin bir parçası olun, siz de rol alın o hikâyede. Kim bilir neler duyacaksınız...

Anlattıkları ne olursa olsun, mutlaka inandıkları, samimi ve çok kez de büyülü bir hikâyedir.

Yine de insan düşünmeden edemiyor: İnsanların birbirlerinin gözlerine bakmayı unuttuğu, birlikte yaşama, üretme ve paylaşma olanaklarının ortadan kaldırıldığı, ortak mekânlarının, parkların, bahçelerin, ormanların yok edildiği bir kent yaşamının içine doğan çocuklarımız, bizim sahip olduğumuz düşgücü kaynaklarına ne kadar sahip? Dedelerinin köy evinde tavan arasını keşfetme şansları yok artık. Mahalle arkadaşlarıyla gidecekleri, onlara çok uzak gibi görünen, iki sokak ötedeki viran köşk ve bahçesi yok. Geceleri yatıp gökyüzüne bakınca yıldızlar da görünmüyor artık...

Bir nostaljiden falan bahsetmeye çalışmıyoruz. Sözünü ettiğimiz şey, en büyük esin kaynağımız aslında: Doğanın ve doğa ile uyumlu bir yaşamın kendisi...

İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya'da geçen Komşum Totoro; Satsuki ve Mei'nin doğa ile yakın ilişkilerinin, keşfetmelerinin, hayal kurmalarının, kurgu/oyun dünyalarını gerçeklikten biriktirdikleri ile genişletmelerinin ve belki de büyümelerinin hikâyesi. Bir çizgi film...

Hastalığı nedeniyle anneleri yaşadıkları yere uzak bir kentteki hastaneye gidince Satsuki ve Mei, babaları ile birlikte, annelerine daha yakın olabilecekleri bir köydeki eski bir eve taşınırlar. Film, bu taşınma ile başlar. Miyazaki'nin pek çok filminde satır aralarında yer verdiği ince mesajların ilki de, Komşum Totoro'nun daha ilk sahnesinde karşımıza çıkar. Aile, küçük bir kamyonet ile taşınmaktadır. Kamyonetin önünde şoför ve baba, arkasında (kasasında) Satsuki ve Mei oturmaktadır. Satsuki ve Mei, başlarını kamyonetin kasasından dışarı çıkarmış gülümserken, Satsuki bir anda “saklan” der. Birkaç saniye sonra kamyonetin geçtiği bisikletlinin polis olmadığını anlar ve rahatlarlar. Polisten zarar gelebilir, ancak doğayla buluşmalarından itibaren görülecektir ki, doğanın kendisinden gelen bir kötülük yoktur.

Komşum Totoro'da, büyülü olan her şeye rağmen kötü adamlar, kavga dövüş, korkunç canavarlar, silahlar yok. Çünkü filmin paylaşmaya çalıştığı görüşe göre dünya (doğa) aslında iyicil. Bu nedenle filmin tüm büyülü karakterleri, Satsuki ve Mei onlarla karşılaştıklarında yadırgamadıkları, zarar görmeyeceklerini bildikleri, sevecen karakterler. Böyle görünmelerinin nedeni, ana karakterlerin çocuk olmasından kaynaklı cesaret, merak ya da kucaklayıcılık diye düşünülebilir. Ancak, Miyazaki'nin bu kucaklayıcılığı sadece çocuk karakterlerine özgü değil. Ülkemizde Küçük Cadı Kiki adı uygun görülmüş olan Kiki's Delivery Service'in başkarakterinin cadı olması ya da Kırmızı Kanatlar adıyla bilinen Porco Rosso'nun başkarakterinin domuz olması, her iki film boyunca hiçbir karakter tarafından yadırganmaz. Bu, farklılıkların doğal kabulü de Miyazaki'nin filmlerinde bir alt mesaj olarak okunabilir.

Filme dönersek, Satsuki ve Mei'nin yerleştikleri köy evinde doğa ile kurdukları ilişki ve bu ilişkiyle yeşeren düşgüçleri, kendilerini her gün benzersiz bir maceranın içinde bulmalarına neden olacaktır. Bu macera dolu günlerden birinde Mei, babası evde çalışırken bir yavru Totoro görür, takip eder, onun peşinden bir çalılığın içine girer ve orada büyük Totoro'yla tanışır.

Toz tavşanları; iri bir tavşan, kedi ya da pandayı, daha doğrusu hepsini birden andıran Totoro; kedi otobüs...

Satsuki ve Mei'nin hayal dünyaları keşfettikleri her yenilik ile zenginleşirken, babaları ile büyükanne diye seslendikleri bakıcıları da onları yadırgamaz ve hoşgörü gösterirler. “Belki de toz tavşanlarını görmüşsünüzdür... Kurum perileri; ben de küçükken çok sık görürdüm... Sen çok şanslı bir çocuksun, ormanın ruhu ile karşılaşmışsın...” diyerek, Satsuki ve Mei'nin heyecanlarına ortak olurlar.

Filmin akışına kendinizi kaptırınca, gerçekten de Satsuki ve Mei'nin gözüyle bakmaya başlıyorsunuz dünyaya. Totoro'nun, toz tavşancıklarının ya da kedi otobüsün onların hayal gücünün birer ürünü olduğunu unutup, onların dünyasını yaşamaya başlıyorsunuz yüzünüzde bir gülümseme ile. Meşe palamutlarını onlarla birlikte ekip bir an önce filizlenmelerini dileyerek uyuyor, Totoro ailesinin bahçeye gelmesiyle siz de uyanıp onlara katılıyorsunuz. Bitkilerin büyümesi için dansı Totoro ailesi ile birlikte yapıp meşe palamutlarının bir anda filizlenmesini, büyüyüp kocaman ağaçlara dönüşüp bahçede bir koru oluşturmasını birlikte izliyorsunuz. Bunların olduğuna Satsuki ve Mei ile, kendi çocuğunuzla birlikte inanıyorsunuz. Sonra güneş doğuyor, uyanıyorsunuz. Hemen yataktan fırlayıp bahçeye koşuyorsunuz Satsuki ve Mei ile. Ektiğiniz tohumların filizlendiğini görüp mutlu oluyorsunuz.

Totoro'nun sadece doğanın esinlediği bir hayal kahramanı değil, doğanın kendisi olduğunu düşünüyorsunuz. Satsuki ve Mei'nin babasının deyişiyle, ormanın ruhu...

Doğayla daha uyumlu, zamanın daha ağır aktığı, daha özgür bir gündelik yaşama ihtiyacınız olduğunu anlıyorsunuz. İnsani olanın bu olduğunu... Bu anladığınızdan “o zaman haydi herkes köylere geri dönsün” sonucunu çıkarmadığınıza göre, kendinizin ve çocuğunuzun hayal etmeyi unutmadığı bir ülke kurmanın, bunun için uğraş vermenin zorunlu olduğunu, başka çıkar yol olmadığını görüyorsunuz.

Bir de, otuz yıl önce ilk süt dişiniz döküldüğünde, “dişini pamuğa sarıp yastığının altına koy, güvercinler sabah sana şeker getirsinler” diyen babanızı anımsıyorsunuz. Şekeri güvercinlerin getirdiğine gerçekten inandığınızı, nasıl olup da güvercinlerin siz uyanmadan gelip hiç ses etmeden o şekeri oraya koyduğuna şaşırdığınızı...

Komşum Totoro

Yönetmen ve Senarist: Hayao Miyazaki

Süre: 86dk

Katkı ve öneriler için; [email protected]