Oyuncaklardaki Cinsiyetçilik: Mavi Dünya, Pembe Hayaller

Devrim Yalçınkaya

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Oyuncağın cinsiyeti olur mu demeyin, ataerkil düzenin kendini yenilediği ve ürettiği alanların gözünü diktiği yerlerin başında oyuncak sektörü geliyor. Farkındasınızdır, oyuncakçı reyonları cinsiyete göre düzenlenmekle kalmadığı gibi bu düzenleme renkler başta olmak üzere pek çok farklı girdiyle bu toplumsal cinsiyet rollerini besliyor. Örneğin, kızlar için tasarlanmış ürünlerin olduğu bölüm pembeden ibarettir. Bu oyuncaklar kız çocuklarına, kusursuz güzellikteki prensesler ve bu prenseslerin içinde yaşadığı pembe şatolar ve ev eşyalarından oluşan pembe hayaller sunar. Erkeklere dünyanın, gökyüzünün ve denizin rengi olan mavi sunulurken, kızlara hayallerin rengi olan pembe uygun görülmüştür.

Bu oyuncakçılarda bir tarafta hep aynı güzellik ölçülerindeki Pamuk Prenses’ler, Barbie’ler, Winx’ler ile onların kıyafetleri, çantaları, ayakkabıları, gözlükleri, simli ve parlak renkleriyle makyaj malzemeleri, diğer tarafta pembe şatodan evleri, bu evler için oyuncak çamaşır makineleri, süpürge makineleri ve ütü masalarını görürüz. Bu prensesler, modayı takip edip, alışverişe çıkıp, güzellikleri ile ilgilenirken evlerini de ihmal etmezler.  Erkek çocukları için olan bölümde ise savaş ve uzay temalı oyuncaklar, süper kahramanlar, deney setleri, legolar, mekanik oyuncaklar mevcut. Bu oyuncaklardaki erkekler geniş omuzları, arkaya taranmış saçları ve geniş çeneleriyle güçlü, kudretli, yeteneklidirler. Arabaları ve silahlarıyla hep yarışan, hep kazanan ve kazandıkça puan biriktiren modellerdir.

Oyuncakçı reyonlarında gördüğümüz ayrım aslında çok nettir. Oyuncaklar abartılmış dişil ve eril renkler ve semboller ile birbirlerinden kesin çizgiler ile ayrılmıştır. Oyuncaklar dünyasında kızlar sadece kızlarla oynayıp, dış görünüş ve beğenilme üzerinden rekabet halinde iken, erkekler güç ve sahiplik üzerinden birbirleriyle rekabet halindedirler. Kısacası her şey kapitalizm açısından olması gerektiği gibidir.

Kapitalizm oyuncaklar üzerinden çocukları birer tüketici olarak selamlarken doğalıklarından uzaklaştırılmış ideal erkek ve kız imajlarıyla birer tüketici modeli yaratır. Onların ne yiyip ne giyecekleri, görüntülerinin nasıl olması gerektiği ve nasıl yaşamaları gerektiği konusunda ölçütler ortaya koyar. Böyle olmaları halinde kabul görüldüklerine, normalin bu olduğuna inandırır onları. Bunların dışında kalmak son dönemlerin popüler tabiriyle ‘ezik’liktir.

Çocuklar eziklikten kurtulup kendini ‘olması gerektiği gibi’ gördüğü andan itibaren onlar ve bizler hep birlikte piyasa tanrısının tüketen ve tüketerek mutlu olan mutlu oldukça da şükreden kullarına dönüşürüz.

Peki, bu kuşatmanın dışına çıkabilecek miyiz?

Bu sorunun yanıtı elbette tartışmaya ve düşünce üretmeye açık ama ilk etapta piyasanın kendi ihtiyaçlarına göre sunduğu tekdüze seçenekler ile çocukların ufkunu daraltmasının, özellikle kız çocukların oyuncaklarda kendini pembeyle, Barbie’lerle, mutfakla özdeşleştirmesinin, erkek çocuklarının ise silahlarla çevrelenmiş oyuncak dünyasında kaybolmasının önüne geçilmelidir.

Oyun çağı, çocukların beyinlerinin en hızlı geliştiği ve en çok etkiye açık olduğu bir çağ ve bu dönemde yaşanan her deneyim, her aktivite belirli sinir bağlantılarını güçlendirirken belirli bağlantıları zayıflatıyor. Çocukların ilk önce oyun ve oyuncaklar üzerinden yaşamı ve dış dünyayı deneyimlediklerini göz önünde bulundurarak, onların düşünsel, üretken ve çok yönlü bir oyuncak deneyimine sahip olmalarını sağlamalıyız.

Elbette ki kızların bebekleri, aynı şekilde erkeklerin arabaları olacak. Ancak neden kızlar mekanik ve soyut düşünme yetilerini geliştiren, modüler oyuncaklarla da oynamasınlar? Aynı şekilde erkekler neden bebeklerle oynamasınlar?

Ki yapılan çalışmalar da, kızlarla birlikte oynayan veya bebek oyuncakları da olan erkeklerin büyüdüklerinde çevresine karşı daha sevecen olduğunu, abileriyle ve erkek çocuk oyuncakları ile oynayan kızların ise üç boyutlu düşünce  yetilerinin diğer kızlara göre çok daha güçlü olduğu saptamışken bizim piyasanın tuzaklarına karşı uyanık olmamız, oyuncak seçiminde yönlendirici olmamız önemlidir. Biz çocuklara biçilen ölçüleri sorguladığımız ölçüde başarılı olabileceğiz.