Maden işçilerinin karanlığa cevabı: Örgütleniyoruz!

Yalçın Akyürek

Blog:

Kamuoyu gündemi ne ile meşgul edilirse halk, bilinçli ya da bilinçsiz olsun, bireysel olarak ya da kitlesel olarak politik tepkisini gündem içerisinde ağırlık kazanan konular üzerinden ortaya koyuyor. Dışarıda Suriye halkına yapılan saldırılar, içeride Kürt halkına yapılan zulüm, burjuvazinin iktidar tahkimatı ve devlet içi hesaplaşmalar vb. tüm bunlar sürerken düşürülen Rusya savaş uçağı, gazetecilerin tutuklanmaları, Tahir Elçi suikasti... Gündem olağanca yoğunluğuyla hız kesmeden devam ediyor.

Sömürünün doğrudan ve dolaylı olarak tahribatı giderek ağırlaşırken toplumun düzenden kopuşu gerçekleştirebileceği mevzi önümüzde duruyorken, gerçekleşmeyecek olduğu başka mevzilerde gücün sınanması en nihayetinde sınıfın siyasal olarak düzen içerisinde konsolide edilmesini garanti altına alıyor. Bu durum ortaya koyuyor ki en baştan işçi sınıfının donatıldığı siyaset burjuvazi ile aynı cephede yer almakta, esas çelişki üzerinden gerçekleşmesi gereken bölünme ve mücadele kapsamında buraya dair aktarılması gereken sınıfsal tepki, düzeni var eden unsurların sermaye sınıfına egemenliğini ve kazançlarını pekiştiren unsurlarına aktarılıyor.

Tekel eyleminden bu yana işçi sınıfının kendi gündemine dair politik çıkışını gördük, çokca gündem dışı bırakıldı. Milliyetçi ve dinci siyaset, ''ülke kalkınıyor'' aldatmacasıyla işçi sınıfına yedirilmeye çalışılan liberal virüs ve görüyoruz ki tarihsel karşıtlıklarını boşa çıkaran AKP karşısında iki sosyal-demokrat muhalefet adayının mecliste var olabilme rekabeti. Düzeni yapılandırma üzerinden 2. Cumhuriyet'i emperyalist tahkimata yetiştirme ve yaşamını burada daim kılabilme, özellikle 1980'den bu yana olduğu gibi bugün de emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin  'toplumu nasıl sömürürüz?'' sorusuna cevap üretmekten ibaret ''mücadelesi!'' işçi sınıfının gündemini meşgul eden ve algıları burada muhafaza edip gelişebilecek toplumsal tepkinin sınıfsal içeriğini  daha başlamadan yine burada sönümlendiren, kendilerine emperyalist muhatap aramaya hak kazandıkları, insan onurunun, emeğin, halkın acılarının ve yoksulluğunun satıldığı ve tüketildiği ''ucuz bir kafeden'' başka hiçbir şey olmayan meclisteki düzen partileri! Hiçbir tanesinin mecliste üretilen burjuva politikalarına ve çıkarılan emek düşmanı yasalarına gündem haline getirerek karşı duruşlarını göremedik. Göremeyiz çünkü muhalefette bakilik üzerinden var olma çabası ve bu çabanın ancak hayat bulduğu muhalefet zemininin emek diye işçi sınıfı diye bir sorunu yok.

Böyle bir ortamda siyaset deyince meclisten ötesini göremeyen, inanmayan bir topluma ''bu halktan birşey olmaz'' diyerek sitem etmek, arabesk bir şarkıdan öteye gidemez. O halde gerçeğe yüzümüzü dönüp gerçeğin doğru ile arasındaki açıyı kapatmak gerekiyor.

Rusya uçağının düşürülmesi, savcının öldürülmesi ve ardından söylediği yalanlar üzerinde yarattığı başka alemin ''dış güçleri'' karşısında halkın birlik içerisinde kendisini sahiplenmesini bekleyen Tayyip Erdoğan ve varlık sebebi onun suçlarını örtmeye ve pisliklerini temizlemeye çalışmaktan ibaret olan çetesinin (AKP, MİT, emniyet, yargı, ordu) karşısında onların söylediklerine binayen burjuva anlamda karşı argüman geliştirerek ayakta durmaya çalışan muhalefet; etrafı bu siyasi düzlemde gelişen ve sınırları ardı görünmeyecek şekilde yüksek duvarlarla kapatılmış olan politikalara mahkum edilen emekçi halkın taleplerini ve beklentilerini ''demokrasi'' adı altında piyasaya, emperyalist düzene hapseden mekanizma.Bu mekanizmanın asgari ücret şovu, bu mekanizmanın ağababalarının ve politik liderinin kapitalizmi sorgulayışları, bu mekanizmanın kar ettirdiği sürece karşılığında verdiği politik primlerin sahipleri, bu mekanizmanın Suriye düşmanlığı karşısında tek vücut olabilme kabiliyeti, bu mekanizmanın emeğe dair gördüğü tek sorun sayısı yüzleri aşan işçi ölümleri...

Bu mekanizmanın eleştirdiği ve sağlıksız bulduğu kapitalizm; dünyanın hiç bir ekonomisinde reel karşılığı yaratılamamış olan serbest piyasa ekonomisidir. Bill Gates'in sosyalizm anlayışı, Ali Koç'un kapitalizm karşıtlığı devletin ekonomiye müdahalesinin artmasından yani sermayeyi rahatlatacak yatırımları gerçekleştirmesinden, sayısı on binleri aşan KOBİ'lerin, rekabetin ortadan kalkmasından yani tekelleşmeden ibaret. İşte AKP'nin gerçek sorunlarından bir tanesi! Ama bu sorun AKP'ye ait, sermaye sınıfının çözülemeyecek bir sorunu değil bu durum! O nedenledir ABD'nin Tayyip Erdoğan'a ''alternatifsiz değilsin'' uyarısı. Dünyadan bağımsız bir tepki değil, AKP kendisini yarattığı piyasa dışında var etmesi mümkün değil. Saldırganlığı buradan geliyor, emperyalizmin akışı karşısında duramamasından. Keynes'i kıyasıya eleştiren, devlet müdahalesinin kaldırılması gerektiğini savunan Frieadman'ın haklılığı reel sosyalizmin çözülmeye başladığı ilk dönemlerde ortaya çıkmıştı. Kaldı ki liberalizmin kendisini var edebileceği tek ortamdır kamuculuktan piyasacılığa ''geçiş süreci''. Bugün de kalıcı bir özelliği yoktur, tıpkı karma ekonomi gibi. Görünen o ki liberalizm de olmuyor. Devlet müdahalesinin artması gerektiği yönündeki görüşler, sol yükselişe işaret etmiyor aksine emperyalist dinamiklerin netleşmesinin gerçekleşeceği, etrafını temizleyeceği bir sürecin ihtiyacından kaynaklanıyor. Proletaryanın yaşadığı zulmün ve yoksulluğun, sömürünün burjuvazi tarafından politik araç hale getirilmesinin başka bir amacı olabilir mi? Sosyalizm diyen ve kapitalizmi suçlayan bir başka  burjuvazinin bu söylemlerinin gerçekten sermaye sınıfını ve onun düzenini hedef aldığına inanılabilir mi? Onların sosyalizmden kastı devletin tekelleşme sürecinde görev üstlenmesinden ibaret. Emperyalistlerin karşı karşıya gelişlerinde tarafların belirginleşmesi, paylaşımların gerçekleşmesi ve bölgemizden bakacak olursak Ortadoğu'daki paydaşların olabildiğince azalması; işte oligarşinin ve emperyalistlerin elde edeceği en yüksek karların ve ancak buna bağlı olarak gerçekleşebilecek Ortadoğu'da sermaye birikiminin gerçekleşmesi.

Savaşlar, ağzına bal çalınan onlarca yıllık hareketler, liberalizmin tarihe ara verirken gider ayak restore ettiği sol; proletaryanın kilitlendiği,politik algısının mevzilendiği bu zemin milliyetçiliğe, dinci gericiliğe artı yazmakta. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda ''düzen partileri ne işe yarar?", ''meclis,demokrasi bugün ne işe yarar?'' sorularının cevabı açıktır. Meclis içerisindeki düzen partilerinin emperyalistlerin, sermaye sınıfının  düzen tahkimatına yönelik işçi sınıfının onayını aldığı yegane bir yalan makinesidir.

Gündemi, ürettiği politikaları, hedefledikleri kazanımlar vb. hiçbiri emeğin sorununu çözmeye yönelik değildir, hiçbiri sömürü karşıtı değildir, hiçbiri işçi sınıfının özgürlüğüne dair atılan adımlar değildir. Sermaye sınıfına karşı, onu alt etmeye dönük olmayan hiçbir hedefin insanlara eşitlik ve özgürlük getirmeyeceği yeterince açık değil mi? Vicdana, duygulara sıkıştırılan siyaset gerçek sorunları toplum adına, sınıf adına çözme iradesi ve hedefi taşıyabilir mi? Al gülüm ver gülüm oylarıyla solun, emeğin onayı alınabilidiği sanılıyorsa tarihi hatalardan biri daha yapılıyor demektir, öyle oldu da! 

Böylesine kargaşa içerisinde bile bu kadar güçlüyken sermaye sınıfı ve emperyalizm karşısında hiç umut yok mu?

Umut hep var derken yalnızca inancımızı bağladığımız iyi niyetlerimizle sınırlı değil söylemimiz.

Sermaye düzenini, yoksulluğu, karanlığı yıkacak yolun sömürünün temeline yapılacak darbeden geçtiğini biliyoruz.
Gerçek savaşın burada olduğunu ve gücünün farkında olan ve bunu büyütmeye çalışan emeğin kazanacağını biliyoruz.

İşçiler gerçek mücadelenin,eşitliğin ve özgürlüğün meclis içerisinde değil dışarısında mümkün olacağını ve bunu perdeleyen her türden milliyetçi, dinci, burjuva politikalarının kendilerini kandıramayacağını kanıtlayan adımlar atıyor. İşte bu adım patronların ve emperyalizmin beslendiği düzen siyasetinden arınmanın, özgürlüğün de ilk adımı olarak önem kazanıyor aynı zamanda.

İşçiler hükümet ve patron yanlısı sendikalara, düzen partilerine, liberalizmi besleyen sivil toplum kuruluşlarına, meclise dur diyerek örgütleniyorlar.

Düzenin devamlılığına hizmete ve bu hizmete ait politikalara araç olmak için değil yıkılması için örgütleniyorlar.

Var oldukları gerçeklik üzerinden, çoğalabilecekleri yegane zemin üzerinden başlayan ve örgütlülüğü tüm ülkede gerçekleştirerek siyasal iktidarı hedefine koyan gerçek umut, bölge bölge işyeri ve işçi komiteleri kurarak mücadeleye başlayan maden işçileri daha fazla örgütlenerek mücadeleyi büyütmek ve tüm sektörlerdeki işçilerle birleştirmek adına ilk adımlarını attılar.

Sınıf bilinciyle başlayan bu hareket düzen içi kazanımlara hapsolmayıp sosyalist iktidar hedefinden kopmadıkça başarıya ulaşması yolunda karşısında durabilecek hiçbir güç yoktur.

Savaşa, sömürüye, eşitsizliğe, yobazlığa, hırsızlığa, ölümlere, yoksulluğa en güzel ve en gerçek cevap tarih boyunca olduğu gibi yine işçilerden geliyor.

İnancımız da gücümüz de buradan gelmekte ve işte gerçek umudumuza inanarak bu bilinçle diyoruz ''sosyalizme inanın''...