Hayatımızı değiştiren o soru!

Yalçın Akyürek

Blog:

Performansa dayalı çalışma sistemi yalnızca piyasada değil piyasadan sonra kamuda da uygulamaya geçti. Finans,hizmet,sanayi,ağır sanayi kısaca ekonomide kaymağı en bol sektörlerde bu sistem mevcut. Bu yazıda ‘’Nereden geldi, neden geldi, iktisatta yahut çalışma ekonomisinde teorisi nedir?’’den ziyade pratik karşılığını incelemeye alacağız. Bir yerden sonra komikleşen örnekler çıkacak karşımıza. Güleceğiz de ama biraz olsun hayata diyalektik bakabilenler son zamanlardaki ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine askerin ve polisin artan saldırılarının sırtını nereye dayadığını görebilenler oldukları için gülümsemeye ya burukluk ya da öfke karışacak.

Beyaz yakalılar yahut diğer hizmet sektörü çalışanları, en azından son on yıldır, karşılaşmıştır büyük olasılıkla. Bir iş başvurusu mülakatında sorulan o inanılmaz soru var ya hani, çoğumuzun aklına aynı soru gelmiştir eminim: "Neden bizi tercih ettiniz?"

Öyle bir özgüvene sahiptir ki o ses ve o soru, sanki tüm firmalar ve kurumlar tek tek işçilerin peşinden koşuyor; ‘’bizimle çalışın ne olur!’’ Uzaydan gelen bir canlı görse firma/kurum sayısını işçi sayısından daha fazla sanabilir. Bu soru 18. yüzyıl İngilteresi'ne ya da bugün Norveç, İsveç gibi İskandinav ülkelerinde sorulabilir. Zaten bu ülkeler işgücü ithal eden ülkelerdir ve sorunun gerçekten içini doldurabilecek cevapları mevcuttur. Fakat söz konusu ABD, Almanya, Arjantin, Güney Afrika, Yunanistan ya da Türkiye olunca soru ilk sorulduğunda işçi adaylarının aklında beliren ilk cevabın küfürü bol bir içeriğe bürünmesi normaldir, haklı olarak.

Verilebilecek cevapların İnsan Kaynakları'nı etkileyebilmesi ve sizi diğerlerinden farklı kılabilmesi için firma/kurum hakkında mülakata gelmeden önce biraz araştırma yapmış, bilgi sahibi olmuş ve altın vuruşu yapabilecek birkaç yorum hazırlamış olmalısınız. Onun dışında verilecek her cevap, sırrınızı ortaya çıkaracaktır. O sır, işçi sayısının firma/kurum sayısından binlerce kat daha fazla olması! Gerçeği öğrenirlerse yandık, tekrar başvurular, bekleyişler hep ömürden gidenler… Mail ya da mesaj gelir kariyer.net’ten ya da BilgeAdam denen kabus mutlaka ulaşır size eğitim eğitim diye.

Eksikliklerinizi yüzünüze vururlar "bugüne kadar boş yatmışsın, tab,i iş bulamazsın. Gel ne olursan ol gel" diye kaşırlar insanı, para bol ya bizde! Nereden duymuşlarsa artık. İşe girersin yine ayrılmaz peşinden: "Bildiklerin yetmiyor gördün mü, bir terfi alamadın yıllardır. Gel ben seni adam edeyim!"

İsim soyisim, nerede doğdunuz, hangi üniversiteden mezun oldunuz haha hihi ve "neden biz?". Örneğin, iktisat okumuşsunuz. Zaten iktisat öğreten eğitmenler daha 3. sınıfta diyorlar ya bankacı olursunuz ya da KPSS ile devlet memuru! Mezun olup iş başvurusu yaparsınız, ekonomik olarak dayanağınız olmadığı için hemen işe girip para kazanmaya başlamak zorundasınızdır.

Kaldı ki bu acelenin tek sebebi maddi imkansızlıklarla sınırlı değil. İşsizler, iş değiştirenler ve yeni mezun olanlar arasındaki amansız rekabete parasızlığı da ekleyince önümüze gelen firmaya başvuru yapmaya başlarız. Okurken KYK’dan alınan bursun geri ödemesiyle hayata 5-0 yenik başlayacak olmak da cabası. Kimimizin ailesi ev kredisi ödüyordur, kimimiz evlenecektir, kimimiz babasının sigortasını dışarıdan ödeyip  emekli etme telaşındadır, kimimiz okuyan kardeşine destek olacaktır, kimimiz sevdiği için çalışmak istiyordur yahut ev ya da otomobil almak istiyordur bir an önce.

Yanlış anlaşılmasın, bu soruları yönelten emekçiler de benzer süreçlerden geçmiş, çalışırken de aynı baskılara mazur kalmaktadır. Neticede onların da işe ihtiyaçlara var. Buradaki asıl mesele bu soruların ve baskıların, üzerinde kafası yukarıda rahatlıkla geziyor oldukları zeminin kendisi, yani sistem. Herkesin yetişmesi gereken bir hayatı var ve işsizlikti parasızlıktı derken hepimiz kendi aramızda bir rekabete giriyoruz ister istemez. Bu durumun psikolojisiyle yüklü bir işçi adayının tüm firma/kurumlar için istenen sonuca yol açan cevaplarını firmalara göre fazlaca değişkenlik gösterdiğinden burada yer veremeyiz ama olumsuz sonuçlar doğuracak genelgeçer cevapların birkaçını sıralayabiliriz en azından:

1-Kariyerden her yere başvuru yaptım, sadece siz dönüş yaptınız,
2-Bu işsizlikte mecbur kaldım,
3-Aynı sektörde başka bir firmaya gitsem orada da aynı pozisyonda aynı maaş ile işe başlayacağım.İlk siz aradınız size geldim,
4-Yabancı dil istemiyorsunuz o yüzden,
5-Burada çalışan bir yakınım ancak burada torpil yapabiliyor,
6-Cumartesi-Pazar tatil,
7-Yol yemek veriyormuşsunuz, gibi…

Bazı firma/kurumlarda da olumlu sonuçlar doğurabilecek cevaplar da mevcut.Onlardan bir kaçı da şöyle;

1-Namaz vakitleri ibadet yapabileceğim imkanları tanıyorsunuz,
2-Bilmem ne hoca tavsiye etti,
3-Allah korkusu var sizde, hak yemezsiniz,
4-Faize karşısınız,
5-Alkol ve sigara kullananlara karşısınız,
6-Tüm çalışanlarınız oruç tutuyor,
7-Çalışanlarla birlikte kapıya kilit vurup Cuma’ya gidiyorsunuz, ne güzel… gibi!

Malum soru, bazı firma/kurumlar için verilebilecek ve bazı firma/kurumlar için ise öfkeye dönüşüp aklımızın bir köşesinde zamanını beklemeye koyulan fakat o an için verilemeyecek cevaplar böyle.

Bir de ağır sanayi sektöründe var mülakatlar ki onlar tamamen rezalet. Örneğin Türkiye Taş Kömürü'nün (TTK) maden işçisi alımlarında gençleri tabi tuttuğu mülakatı görseniz ‘’heralde film çekiyorlar’’ diye düşünürsünüz. İki-üç metre odun direklerin omuza kaldırılıp onunla birlikte eğilip kalkılması, yürünmesi işlemi var mesela. Bu işlem sadece bu kadar da değil, koca kütüğü nasıl tuttuğun, kavradığın da göz önünde bulunduruluyor. Sonra bir balta ile odun kesme işlemi var. Baltayı nasıl tutup oduna nasıl vurduğunuz çok önemli! TTK bu işlemlerin eğitimini vermiyor, eğitimlileri bekliyor! Ormancılık yaptıysanız daha önce ya da odunculuk, ne âlâ.

Bu ve benzeri mülakat yaptırımları başarıyla sonuçlanırsa ne güzel. Fakat köylerden çıkan milletvekili varsa muhakkak hatırı sayılır bir tanıdık bulunur yahut hatırı sayılır bir TTK yöneticisi ya da şefe 15-20 bin bayılırsınız ve bir bakmışsınız binlerce kişi arasından torbadan çıkan isimler arasında sizinki de var! Kısmet işte, nasibimmiş şükürler olsun dersiniz. Kendini kandırmak değil bu, yanlış anlaşılmasın. Rüşveti bayılınca bitmiyor işler. Çünkü hemen herkes ya ensesi kalın bir tanıdık buluyor ya da rüşvet veriyor.

İşte kuradan isminizin çıkması da bu rüşvet yahut torpil çamurunda rekabetin ahlaksız yüzünü ortaya koyuyor ve ismi çıkanlar da ‘’nasibim, şükürler olsun’’ diyerek sevinebiliyor. İnsan istifa dışında, bunca işsizlik cehenneminde, ya göçükten, grizudan ya da meslek hastalığından öleceği ya da sakat kalacağı bir işe bunca torpil, kura vs. pisliğinden ismim çıktı ve devlet işine girdim diye sevinebilir mi? Burası Türkiye ve binlercesi seviniyor. Saflıklarından yahut yaşamdan bıkmış olduklarından mı peki? Hiç sanmıyorum!

Performansa dayalı çalışma yani reel anlamda performansa dayalı ücret sisteminin ağırlıklı olarak uygulandığı ve bu sistemin yasalarla koruma altına alındığı sektörlerde işe alım sürecinde durum böyle.

Pekala işe girdikten sonra da benzer "gerizekalı", "hiçbir işe yaramaz" muamelesi devam edip kiranı bile veremeyeceğin maaşa talim etmek zorunda kalınca emekçilerin ‘’işten atılma’’ korkusunu sanırım daha net anlayabiliriz. Ya köylerinde yahut yaşadıkları kentlerdeki doğa talanlarında açığa vurmaya başlıyor düzen karşıtlığı, ya da milliyetçilik yahut din üzerinden başlıyor isyan! Emek siyaseti yani sol siyaset nerede peki?

"Neden bizi tercih ettiniz?" sorusuna dilediğimiz gibi verdiğimiz cevap sonuna kadar haklı ve gerçek cevap olacaktır ve o gün gerçekten gülebileceğimiz gün firma/kurumlar’a verdiğimiz cevaplar meydanlarda, sokaklarda yankılanmalı ki gülüşlerimiz daim olsun. Sol siyaset ise o aklımızın bir köşesinde beklemeye aldığımız cevaplarda. Daha ne kadar borçlanılacak mülkiyet (ev,araba vs.) için ve kimin gücü ve ömrü ne kadar yetecek bu borçları kapatmaya göreceğiz. Bu düzene vereceğimiz cevaplar meydanlarda birbirine yaslanan omuzların arasından tekleşmiş biçimde yankılandığında cevabı verilemeyecek sorular sorma sırası bize gelecek.

Bana kalırsa en güzeli mevsimlik tarım işçiliği. Gidiyorsunuz bir ekiple. Örneğin bir fındık tarlasında tarla sahibi ya da yakınıyla yan yana geldiğinizde bahsedilen konuyla ilgili ilk soru ‘’Ha burayı nerden buldunuz la?’’ oluyor. Siz de ‘’bir arkadaşla geldik, işe ihtiyacım vardı’’ diyorsunuz. O da ‘’iyi etmişsiniz biz de adam bulamıyorduk. Gel ha ordaki dalı toplayalım’’ deyip başlıyorsunu  fındık toplamaya.

‘’Neden bizi seçtiniz?’’miş. Hayret edersin arkadaş…