Şifreli mesaj

Av. Ozan Gülhan

Blog: Diren Terazi

1943 yılının Ocak ayında Leningrad yaklaşık 500 gündür kuşatma altındaydı. En büyük erzak deposu vurulmuş, mühimmat sayısı azalmış, birçok kayıp verilmiş ve Alman bombardımanı neredeyse normalin iki katına çıkmıştı. Şehrin dışında savaşan birliklerin durumu da pek iç açıcı değildi. Birkaç ay önce kuşatmayı kırmak için yapılan Sinyavin Harekâtı başarısız olmuştu ve üstüne bir de Naziler’in son saldırı için hazırlıkları tamamladığı haberi gelmişti. Mecburen yeni bir yarma harekâtına girişilecekti.

Iskra Harekâtı ile Kızıl Ordu birlikleri, Leningrad’a dışarıdan dar da olsa bir kara koridoru açmayı planlıyordu. Koridor Ladoga Gölü kıyısından açılacak, on kilometrelik bir hat sağlama alınacak ve ardından hızlı bir şekilde yapılacak demiryolu ile ikmal hattı güçlendirilecekti. Ancak koridorun açılabilmesi için kuşatma altındaki General Georgy Jukov’a bilgi verilmesi ve içerideki bazı güçlerin saldırının yapılacağı bölgeye kaydırılmasının sağlanması gerekiyordu.

Almanlar’ın telsiz mesajlaşmalarına sızması ve buradan gönderilen şifreli mesajları kısa sürede çözmesi nedeniyle, mecburen elden mesaj gönderilmesi kararlaştırıldı. Şifreli mesaj o bölgeyi çok iyi bilen ve gizlenme konusunda usta bir asker olan Aleksandr Volkov tarafından komutana ulaştırılacaktı. Kendisi Leningradlı genç bir avukattı. Artık davaların peşinde koştuğu günler bitmiş ve savaş onu Kızıl Ordu saflarına katmıştı.

Yola çıkmadan önce son bir kez elindeki şifreli mesaja baktı Aleksandr. Üzerinde, “nıslıt apak relpitah mami” yazıyordu. Bunun anlamı büyük olmalıydı. Belki de savaşın kaderi onun ellerindeydi şimdi. Ölümü pahasına bile olsa bu mesaj şehre ulaştırılmalıydı.

Alman askerlerinin daha az olduğunu tahmin ettiği tehlikeli bataklık yolundan gitmeye karar verdi. Kendisi bile bugüne kadar sadece bir defa geçmişti bu yoldan. O gün ise, şimdiki gibi arazinin karla kaplı olmadığı, adım attığı her yeri rahatça görebildiği sıcak bir yaz günüydü. Bir an için içinden, “En azından gece yola çıkmak zorunda kalmasaydım keşke” diye geçirdi. Düşüncesinin anlamsızlığını kendisi de farkındaydı tabii.

En kısa mesafeden, en hızlı şekilde şehre ulaşması gerekiyordu. Koşmaya başladı. Koştukça vücudunun ısındığını hissetti. Isındıkça daha hızlı koştu. Ağaçların arasından, bataklıkların kenarından, kayaların üzerinden geçti. Ardından şehrin ışıklarını gördü. Tam kimseyle karşılaşmadan şehre ulaşacağını düşünmeye başlamıştı ki, sol tarafından iki el silah sesi geldi. Kendisini görmüşlerdi. “En az iki asker olmalı” diye düşündü. Bir tur daha ateş ettiler. Ancak bu sefer beş altı kadar kurşun yakınından vızıldayarak geçti. Kalabalıklardı. Kurşunlardan kurtulmak için zikzaklar çizerek koşmaya başladı. Askerlerden hızlıydı ve daha önemlisi buraların hâkimi kendisiydi. Yakalanmayacağını biliyordu.

Kısa sürede askerlerin görüş mesafesinden çıktı. Ancak bu kez de yaklaşmakta olan köpek sesini duydu. Onu vuramayacağını anlayan askerler yanlarındaki köpeği üzerine salmıştı demek ki. Şehre kadar köpekten kaçma imkânı olmadığının farkındaydı. Ateş ederek yerini belli etmek de istemiyordu. Durup geriye döndü, belindeki bıçağı çıkardı ve beklemeye başladı. Üzerine koşan kurt köpeğini gördüğünde içi bir garip oldu. Köpek seri bir hamleyle önünde tuttuğu sol kolunu kaptı. Aleksandr korkunun yanında büyük bir acı hissetti. Milyonların kaderi onun ellerindeydi. Hemen kendisini toparlayıp, çenesi gevşeyene kadar köpeğe arka arkaya bıçak darbeleri indirdi. Köpeğin cansız bedeni önüne düşer düşmez, vakit kaybetmeden yeniden şehre doğru koşmaya başladı.

Kan ter içinde şehre vardığında bir saniyeliğine bile dinlenmeyi düşünmeden çok önemli bir mesaj taşıdığını söyleyip, kendisini generale götürmelerini istedi. İşte sonunda General Jukov’un karşısındaydı. “Mesaj… Şifreli…” diyebildi yalnızca. General elinde tuttuğu kâğıdı alıp bir göz attı. Ardından ters çevirip ışığa tuttu. Aleksandr, “Meğer şifrenin çözülmesi bu kadar kolaymış ha” diye geçirdi içinden. Mesajı okuyan general, düşünceli bir ifadeyle kâğıdı geri verip, hızlıca odadan çıktı. Odada yalnız kalan Aleksandr merakına yenildi. Ters çevirdiği kâğıdı ışığa tuttu ve şu yazıyla karşılaştı: “imam hatipler kapatılsın.”

(Bu yazı, Hukukta Sol Tavır Derneği’ne ait #DirenTerazi blogu için kaleme alınmıştır)