Nakliyeci çilesi

Av. Ozan Gülhan

Blog: Diren Terazi

Eğer bir memur her istediğinizi yapıyor ve karşılığında para istemiyorsa, bilin ki o acemidir. İşinizin bitmesini bekleyin, bittiği zaman gidin ve yeniden bir şeyler isteyin.

Eğer yapması gereken iş için para istiyor, vermediğiniz zaman duruyorsa, o işini bilen bir müdürdür. Kaçın ve paranızı kurtarın.

Eğer sizi gördüğü zaman birden ortaya çıkıyor, hiç iş yapmasa bile tomarla para istiyorsa, o bir nakliyecidir. Merak etmeyin, o sizi bulur.

Bizim bir müvekkilin geçenlerde bir haciz işi vardı. Nakliyat şirketinden deposuna kadar her şeyi kendisi ayarladı. Benim tek yapacağım, icra memuruyla gidip, kaldırılacak malları göstermek olacaktı. Borçlu reklam şirketi olduğundan mallar da birkaç parça bilgisayar ve elektronik eşya zaten. Her zamanki gibi kâğıt üzerinde her şey dört dörtlük!

Ertesi gün sabahtan adliye gittim, haciz masraflarını yatırdım. Öğlen olunca diğer avukatlarla beraber haciz aracının önünde icra memurunu beklemeye başladık. Ben konuştuğum avukat arkadaşa tam muhafaza yapabileceğimi söyledim ki, birdenbire yanımda bir adam beliriverdi. Daha ne olduğunu anlayamadan da kayıttan konuşmaya başladı: “Deneyimli ve uzman kadrosuyla her zaman yerinde, zamanında ve yüksek kalitede hizmet vermeyi görev bilen, yaygın ve geniş hizmet ağıyla taşımacılık sektörünün öncüsü, vizyon ve misyon sahibi, nakliyatta güvencenin adresi Hınzıroğlu Nakliyat iyi günler diler.” Konuşma içeriğinin saçmalığı bir yana, adamın tüm bunları göz açıp kapayana kadar nefes almadan söylemesi takdire şayandı.

Teşekkür edip, nakliyemi zaten ayarladığımı, kendisine ihtiyaç olmadığını anlattım. Yine de kartını elime sıkıştırmayı ihmal etmedi. Ardından yola çıktık. Benden önceki birkaç dosyanın işi bittikten sonra, sıra bana yaklaşırken bizim müvekkilin ayarladığı nakliyeciyi aradım; ancak telefonu açan yok. Bir, iki, üç, adrese geldik ama hala cevap yok. Neyse kapıyı çaldık, açtılar, içeri girdik. Borçlu bizim hacze geleceğimize hiç ihtimal vermemiş olacak ki, bizi karşısında görünce epey bir şaşırdı. Ben yekten konuya girip; borcunu kapatmasını, aksi halde nakliye çağırıp muhafaza yapacağımı söyledim. Herhalde blöf yaptığımı düşündüğünden, “Ne istiyorsan al götür avukat bey” dedi.

Bizim nakliyeciyi bir kez daha aradım ama yine telefonu açmadı. İcra memuru da bir an önce işi bitirip gitmek için sıkıştırmaya başlayınca, el mecbur adliyede kartını veren nakliyeciye telefon ettim. Depomuzun yerini söyledim, birkaç parça bilgisayar ve elektronik eşya taşıyacağımızı anlattım. Sonradan sürpriz yaşamamak için ne kadar para istediğini de sordum, “300 lira” dedi. Kabul edince, nakliyeci on beş dakika içinde yanımıza geldi. Yanında da dört tane adam. Evet tam dört tane. Yahu icra memuru izin verse, ben bile taşırım şuncacık eşyayı; bu kadar adam nedir? Diğer taraftan, deneyimli ve uzman kadro diye reklamını yaptığı adamları da görseniz, değil eşya, güvenip günahınızı vermezsiniz. Adama bilgisayarın kasasını gösteriyorum, kutuda ne var diye soruyor! “Valla ben büyük hissediyorum, 500 bin olabilir ama seni de yanıltmak istemem” dedim; “O zaman daha dikkatli taşıyalım” diye cevap verdi!

Bu esnada bizim “al, vur, kır, parçala” diye atıp tutan borçlu, adamları kapıda görünce tutuştu tabii. “Bilgisayarları götürürseniz işlerimiz ortada kalır. Çalışalım ki borcumuzu ödeyelim. Siz şimdi haciz yapmayın; ben de borcun yarısını bugün, kalanını da en geç bir hafta içinde ödeyeyim” diyerek başladı hemen pazarlığa. Baktım adam gayet makul konuşuyor, bizim amacımız da bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek sonuçta; teklifini kabul ettim. Ben adamla anlaştım da, nakliyeciyle uzlaşmak ne mümkün!

Nakliyeci baktı malları kaldırmıyoruz, yaklaşıp “Avukat bey, sen bizim 300 lirayı ver de gidelim” dedi. Arkadaş, ne yaptınız da neyin parasını istiyorsunuz? Sanki gitmesek de bir yıllık parasını ödediğimiz spor salonunun sahibi! Hayır, 50-100 bir şey vereyim de, iş yapmadan paranın tamamını istemek nedir? Bu arada fazla bir şey de diyemiyorum; çünkü biliyorum ki nakliyeciyi gönderdiğim anda borçlu yine ödeme yapmaktan cayacak. “Dur bakalım biraz daha” diyerek zaman kazanmaya çalıştım.

Bizim borçlu sağa sola telefon edip para bulmaya çalışırken, malları taşımadan para alamayacağını anlayan nakliyeci de kendine iş çıkarma derdine düştü. “Avukat bey” dedi, “bu adamı benim gözüm hiç tutmadı. Senin paranı vermez, üzerine yatar bu. Gel sen beni dinle, bu malları kaldıralım.” Ben de güvenmiyorum da, şimdi para bulmaya çalışan adamın malları da kaldırılmaz ki kardeşim. Borçlu birilerini arıyor; nakliyeci kaşıyla, gözüyle uzaktan adama güvenmemem gerektiğini işaret ediyor. Ben gidip borçluyla konuşuyorum, o hala elleriyle karşıdan mal kaldırma hareketi yapıyor. Ben etrafa bakınırken yanıma gelip, “Kaldıralım, kaldıralım” diye fısıldıyor. Oğlum bak git!

Bir ara müvekkili arayayım dedim, borçluyla nakliyeci birbirine girdi. Bir tarafta nakliyeci, “Ödemeyeceksen ödemeyeceğim de. Bu kadar insanı bekletmeye hakkın yok, hepimizin işi gücü var” diye bağırıyor; diğer tarafta borçlu, “Sana mı soracağım len” diye çıkışıyor. Baktık kavga çıkaracak, icra memuruyla zar zor araya girip bunları yatıştırdık. Yahu yemin ediyorum, müvekkil bu kadar borçlunun mallarının peşine düşmedi!

Ortamı yumuşatalı daha birkaç dakika olmuştu ki, bu sefer de “İndir ulan elini”, “Asıl sen indir” diye sesler geldi. Nakliyeci ile borçlu yine birbirine girmiş. Borçlu bana dönüp, “Çek ulan köpeklerini üzerimden” demesin mi. Bizim nakliyeci iyice delirdi. Nasıl ama, o güdük Necmi, mantar yiyen Süper Mario gibi kabardı da kabardı. Tutamıyoruz küçük enişteyi. Bu arada borçlu da para vermekten vazgeçti. Zaten gerçekten hiç öyle bir niyeti oldu mu, ondan da pek emin değilim.

Kısaca, nakliyeci allem etti, kallem etti, işi b.kladı sonunda. Baktım olacak gibi değil, nakliyeciye dönüp, “Malları kaldırıyoruz” dedim. Bizim nakliyeci de bunu bekliyormuş; siniri hemen geçiverdi. Böyle havaalanı müşterisi yakalamış taksici gibi gözleri parladı birden. Beş dakika içinde bütün malları kamyonete yüklediler. Ancak çilem yine bitmedi.

İcra memuru haciz zabtına masrafları yazarken nakliyeci yanımıza gelip, “Bizim masrafımız da 700 lira” dedi. Len oğlum, 700 lira ne? 300 lira diye anlaşmamış mıydık? Başladı anlatmaya: 300 lira kendi nakliye parasıymış, peki malları taşıyan bu garibanlar taş mı yesinmiş, adam başı 100 liradan 400 lira da yevmiyeleriymiş, bu avukatlar da ne beleşçiymiş, hepsi bir yana adam canını benim için tehlikeye atmış, ben hala paranın lafını ediyormuşum yahu!

Haliyle 300 liradan bir kuruş fazlasını vermeyeceğimi söyledim. Adam tutturdu 700 diye. Bildiğiniz Vecihi’ye bağladı: “İstiyorum, veriyor musun? Ağlıyorum, veriyor musun? Cevap ver, veriyor musun?” Ben Yaşar Usta gibi her seferinde bunu reddedince, “Peki öyle olsun” deyip arkasını döndü ve yürümeye başladı. Ben, “Ne çabuk vazgeçti” diye düşünürken, baktım seninkiler kamyonetten malları boşaltıp, borçlunun işyerine geri götürüyor. Arkadaş, ne oluyor yine? Sanki biraz önce onlar kavga etmemiş gibi bir nezaket, bir şakalaşmalar. Biri diğerine, “Senin de gereksiz yere kalbini kırdık” diyor; o da “İş stresinden olur arada öyle, önemi yok” diye cevap veriyor. Borçlu eşyalara yer gösteriyor; nakliyeci çalışanlara eşyaları sürtmeden taşımalarını tembihliyor. Mal kaldırmaya mı, ev düzmeye mi geldik belli değil!

Pazarlık üstüne pazarlıkla nakliyeciyi zar zor 500 liraya ikna ettim de, mallar bizde kaldı. Caner Erkin’le yeni sözleşme görüşmeleri bu kadar kıran kırana geçmemiştir vallahi. Ardından malları tekrar kamyonete taşıdılar. Borçluya bir günde iki kere muhafaza yapmış oldum böylece. Adamcağız, attığı beraberlik golüne sevinemeden, kalesinde yeniden golü gördü.

Peki çilem bitti mi? Yine bitmedi. Tüm bunların üstüne ofise dönüş yolunda müvekkilin ayarladığı nakliyeci aradı. Kaldırdığımız eşyaların gittiği deponun oradaymış. “Bütün günümü arkadaşlarla size ayırdım, başka iş almadım. Sizse malları başkasına taşıtmışsınız. Ekmeğimle oynatmam, 500 lira vermezseniz malları depoya sokturmam” diye çıkıştı. Defalarca aradığımı, ulaşamadığımı, mecbur kaldığımı falan anlatmaya çalıştıysam da nafile. Baktım adam ciddi, hemen bildiği başka depo var mı diye bizim nakliyeciye telefon ettim. “Olmaz olur mu avukat bey” dedi, “Ancak biz malları kamyonetten indirdik. Eğer başka depoya taşıyacaksak bir 500 liracık daha isteriz.” Benim öpüleceğim garanti de, kimin öpeceğine karar veremediklerinden aramışlar meğerse!

Ben böyle beleşten para kazanma görmedim. İşte o gün üçüncü gözüm açıldı. Yemin ediyorum avukatlığı bırakıp nakliyat işine gireceğim. Nakliyatta güvencenin adresi Gülhan Nakliyat iyi günler diler…

Av. Ozan Gülhan, Hukukta Sol Tavır Derneği YK üyesi