İç Güvenlik Paketi: Bir demokratikleşme hikâyesi!

Av. Ozan Gülhan

Blog: Diren Terazi

Yok başkanlık sistemi tartışmaları, yok Arınç-Gökçek atışması, yok kaçak sarayda bıldırcın yumurtası derken, bir baktık İç Güvenlik Paketi’nin arta kalan maddeleri de Meclis’ten geçirilmiş. Asıl önemli maddeler daha önceden halledildiğinden, son posta kimsenin umurunda olmadı pek. Böylece nur topu gibi yeni bir paketimiz oluverdi. “Paket de neymiş, biz koca koca torbalara alışmış bir milletiz” diyorsanız, siz de haklısınız tabii. Paketti, torbaydı derken, en sonunda bir yolunu bulup, hukuk sistemini BİM poşetlerine doldurarak kenara kaldırmalarından korkuyorum!

Hükümet diyor ki, güvenliğin tesisi, çatışmaların önlenmesi, sükûnetin sağlanması, gezicisiyle-hevaliyle-paraleliyle mücadele, ikizkenarıyla dirsek teması, demokratikleşme yolunda adım atılması için falan yasal değişiklikler gerekli. Dediklerine göre, bu paket geçince güllük gülistanlık bir ülke olacakmışız. Öyle de bir anlatıyorlar ki, “Adamlar ne de güzel bir paket yapmışlar, helal olsun valla” diyesi geliyor insanın. Veyahut da “Uzun arkadaş, oradan bir paket de bana uzatabilir misin?” diye sorası...

Benim bu pakete asıl ilgim, internette gördüğüm bir son dakika haberi ile başladı. Haberin başlığı şu şekilde verilmiş: “Milletvekilleri Meclis’te birbirini tokmakladı!” Habere bu başlığı attıran neyin kafası bilemiyorum ama ben bonzaiden şüpheleniyorum. Başlığı bırakıp içeriği okuyunca işin aslı ortaya çıktı tabii hemen. Meclis’te İç Güvenlik Paketi’nin görüşülmesi esnasında muhalefet milletvekilleri “tatsızlık” çıkarmış, iktidar milletvekilleri de iç güvenliği tesis etmek için tokmakla, bardakla, sandalyeyle, artık ellerine ne geçerse onunla saldırmış bunlara. Ertuğrul Kürkçü’yü kafasından yaralamışlar. Bir nevi pilot uygulama yapmışlar yani. Bakmışlar işe yarıyor, yeteri kadar kafa-göz yarılmış, “şimdi de bunu tüm ülkeye uygulayalım” demişler. Sağ olsunlar, hiçbir şeyden de mahrum etmiyorlar bizleri!

Pakette neler yok neler? Paketle yargı tamamen devreden çıkarılacak, mülki amirler ve polis hukuk dışı, denetimsiz, olağanüstü yetkilerle donatılacak, mesela polise yargı kararı olmadan 48 saat boyunca gözaltı, telefon dinleme, arama gibi sınırsız yetkiler verilecek, polisin silah kullanma yetkisi genişletilecek, mülki amirlere sıkıyönetim kurallarını uygulama imkânı sağlanacak, birçok cezanın alt sınırı 2,5 yıla çekilerek cezalar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamından çıkarılacak, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yüzü kapalı katılan herkes bir nevi terörist muamelesi görecek… Böyle böyle devam ediyor paket.

İşte tüm bunları anlatmak üzere, üç hafta kadar önce Ümit Kocasakal ile birlikte Galatasaray Üniversitesi’nde “İç Güvenlik Paketi” konulu bir panelde konuşmacı olduk. Ben, Ümit Hoca’ya ayıp olmasın diye kendimden ödün vererek gayet resmi bir sunum yapmaya çalıştım. Tabii resmi bir sunum dediğim, tam anlamıyla resmi. 20. yüzyılın başlarından alıp dünyanın ve Türkiye’nin nasıl bu hale geldiğini, AKP’nin nasıl iktidar olduğu ve nasıl olup da memleketi bu paketi çıkaracak hale getirdiğini anlattım. Hatta Marx’ın Hegel’in sözünü tamamladığı Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i kitabına atıf bile yaptım. Tahminen “Nereden nereye geldik, vay anasını” falan demiştir dinleyenler.

Buraya kadar her şey iyi, güzeldi de, bu panelden sonra İç Güvenlik Paketi üzerime yapıştı. Her gören paketle ilgili bir şeyler sormaya başladı: ”Ne zaman çıkıyor abi?”, “Geri çekilir mi paket?”, “Abi pakette değişiklik olur mu?”, “Hakikaten öyle bir madde koymuşlar mı?”, “Çıkınca iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulur mu?” Birkaç gün içinde paketçi başı yaptılar beni, dert babası oldum yemin ediyorum. Sorumluluğu üzerimde hissedince, paketle yatıp paketle kalkmaya başladım ben de. Tiryakisi oldum, günde en az iki paket bitiriyorum, üçüncüyü de açıp birkaç dal alıyorum içinden.

Bu arada üniversitede hukuk öğrencileri ve avukatlarla başlayan bilgilendirme seferberliği, kısa sürede halkımızın en alt birimlerine kadar indi. Müvekkiller, arkadaşlar, akrabalar falan derken, en son annem komşularla yaptığı altın gününde paketi anlattırmaya çalıştı bana: “Evladım, teyzelere de bir anlatsana paketi, merak ediyorlarmış.”

Tabii ben bilgiye aç, aydınlatılmayı bekleyen bir kitle bulunca dayanamadım yardırdım. Bir elinde kısır tabağı, diğerinde sigara böreği olan teyzelere ayarsız bir şekilde 20. yüzyıldan, Marx’tan Hegel’den alıntılarla başlayınca, durdurdular beni. Bunun üzerine somut örnekler üzerinden gitmeye karar verdim. Ancak komşular da en az benim kadar konuya vakıf çıktı. Parça parça şöyle konuşmalar geçti aramızda:

- Bundan sonra polis yargı kararı olmadan arabada arama yapabilecek mesela.
+ Evladım arama da neymiş? Gezi zamanı arabadan zorla indirilip, toplu bir şekilde dövülüp, gözüne şiş sokulduktan sonra öldü diye ateşe atılan vatandaşı hatırlamıyor musun sen?
- Polisin silah kullanma yetkisi genişleyecek.
+ 14 yaşında ekmek almaya giden çocuğu vurmamışlar mıydı? Üstüne daha ne yetkisini genişletiyorlarmış.
- Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yüzünün kapalı olması bile suç oluşturacak.
+ Açık olsa ne olur? Polisler, göstericilere zorla poşu giydirip fotoğraflarını çekmedi mi? Çantalarına maske, taş doldurmadı mı?
- Ama işte şimdi tüm bunlar yasal kılıfa sokulacak, polisler ceza almayacak bundan sonra.
+ Eee, bundan önce bunları yapan polislere dava açıldı mı sanki?
- 48 saate kadar yargı kararı olmadan gözaltı imkânı sunulacak.
+ Türkiye’de gözaltına alındıktan sonra senelerce bir daha haber alınamayan insanlar var. 48 saat sonra geri vereceklerse yine iyiymiş.
- Valilere denetimsiz, olağanüstü yetkiler verilecek.
+ Zaten o yetkileri kullanmaya çoktan başlamadılar mı? İzmir valisi neredeyse bütün basın açıklamalarını, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklayan genelge hazırlamış diyorlardı.
- Bu paket, hukuk devletinin yerine kurulmak istenen polis devletinin belgesi.
+ Daha polis devleti değiliz yani?
- Yargı yürütmeye devredilirken, kuvvetler ayrılığı ortadan kalkacak.
+ Yargı mı kaldı be evladım!

Doğru söze ne denir? Konuşmaların sonunda, hepimizi tutuklasalar da, onlar da rahat etse biz de noktasına geldik. Geldiğimiz nokta, zaten sözün bittiği noktaymış! Daha sonra hiç kimse bir şey konuşmadı.

En son baktık olacak gibi değil, akşam komşular gidince “televizyonu açalım da, Karadayı’nın yeni bölümünü izleyelim” dedik. Şans bu ya, bu sefer de ana karakter Mahir’i tutukladılar. Ardından bizimkilere dönüp şöyle dedim: “Bu İç Güvenlik Paketi hakikaten Türkiye’yi demokratikleştiriyor galiba. Eskiden Mahir’i öldürür, Ertuğrul Kürkçü’yü ağır yaralarlardı. Paketle birlikte artık Mahir’i tutukluyorlar, Ertuğrul Kürkçü de hafif sıyrıklarla kurtuluyor!”


Av. Ozan Gülhan, Hukukta Sol Tavır Derneği kurucu YK üyesi