Avukatların en çok yaptığı 15 hata

Av. Ozan Gülhan

Blog: Diren Terazi

Hatasız kul olmaz, hele avukat hiç olmaz. Her avukat mesleğe başladığı ilk günden bıraktığı güne kadar birçok hata yapar; yaptıkça da deneyim kazanır. Hata yapmak öğrenmenin en akılda kalan yoludur aslında. Ne derler bilirsiniz, en büyük hata hiç hata yapmamaktır. Peki avukatların en çok yaptığı hatalar neler? İşte cevabı…

1. Avukat olmak: İstisnasız bütün avukatların yaptığı bir hatadır. Hatta bazıları için öyle büyük bir hatadır ki, ömürlerinin sonuna kadar peşlerini bırakmaz. Ne yapsaydım yani, kafe açıp sinek mi avlasaydım, mühendis olup Irak’ta kelle koltukta mı çalışsaydım, doktor olup hasta yakınlarının şiddetine mi maruz kalsaydım diye düşünüyor olabilirsiniz. Siz yine de çok düşünmeyin bence... 

2. Genç olmak/genç görünmek: Gençler ve kendini genç hissedenler; sözlerim size. Hadi zaten gençsen bir nebze de, genç görünmek de nedir yahu? Aç kalırsınız, yapmayın. Tecrübesiz diye müvekkil kaçırır, kaçırmazsanız da daha az ücret karşılığı iş yaparsınız. Müvekkilin gözünde her zaman en iyi avukat, deneyimli avukattır. Peki deneyim nasıl kazanılır? Tabii ki yaşla. Bir de Matrix var, böyle hoppadanak yüklüyorlar her şeyi ama şimdi ona değinip kafa karıştırmanın lüzumu yok. Diyeceğim o ki, akıntıya bırakın kendinizi. Bırakın bu mesleğin stresi, on yaş, yirmi yaş birden göçertsin sizi. Nice Ajda Pekkanlar, Erol Evginler aç kalıp sokaklara düştü bu meslekte de, Ferhat Göçerler dimdik ayakta kaldı.

3. Müvekkile fazla güvenmek: Genelde avukatları yalan söylemekle suçlarlar ama ben daha müvekkillerin yarısı kadar bile yalan söyleyebilen bir avukat görmedim. Bu nedenle, müvekkilin her söylediğine inanmamak gerekiyor. Müvekkilinizle, “Demek kendi eviniz sanıp maktulün evine girdiniz ve tam ekmek keserken birden odaya girmesiyle korkup bıçağı kalbine saplayıverdiniz. Hayat işte, böyle şeyler her gün birilerinin başına geliveriyor.” ya da “Demek yakalanan bin koli kaçak sigarayı içmek için aldınız. Ama bu kadar içme be kardeşim, ciğerlerin mahvolur vallahi.” gibi konuşmalar yapıyorsanız, geçmiş olsun size. 

4. Akraba davası almak: Bolca karşılaşılan bir çömez avukat vakasıdır. Çok iş yapar, hiç para almaz, yine de yaptığınız işi beğendiremezsiniz. Akrabanın yakınlığı arttıkça memnuniyetsizliği de artar. Havuz problemlerindeki gibi bir ters orantı vardır burada yani. Bir içler dışlar çarpımı… Neden diye sormayın hiç. Einstein bile bu problemi çözememiş de, görelilik teorisine çevirmiş rotayı zamanında. Bunu kim mi söyledi? Bizim bir müvekkil var. Yok ya, çok iyi adamdır; asla yalan atmaz.

5. Uzun ve karmaşık dilekçeler yazmak: O dilekçeleri okurken, bir avukat olarak benim bile sıdkım sıyrılıyorsa, binlerce dosyayla boğuşan hâkimleri düşünemiyorum bile. Aynı şeyleri tekrar tekrar yazmak, davayla alakasız açıklamalar yapmak, dilekçeyi aynı içerikli Yargıtay kararlarından oluşan bir gül bahçesine çevirmek... Özellikle 1912 tarihli o Federal Mahkeme kararı yok mu, dilekçenin olmazsa olmazıdır. Uzmanlara göre dilekçelerinizi ufak bir çocuğun bile anlayabileceği yalınlıkta yazmalısınız. “Sonra atta giderken düşmüş, uf olmuş” mu? Sana da bir şey demeye gelmiyor, hemen b.kunu çıkarıyorsun be arkadaş.

6. Son güne iş bırakmak: Son güne bırakılan işler her zaman için tam bir baş belasıdır. Hele bunu bir alışkanlık haline getirip, çoğu işinizi son güne bırakıyorsanız; dörde bir yakalanan defans oyuncusu gibi kimi tutacağınızı şaşırır, kalenizde golü görüverirsiniz. Özellikle UYAP’ın hayatımıza girmesi (daha doğrusu arada nanik yapıp gitmesi) ile birlikte, son güne bırakma kavramı mesai saatlerini de geçip gece yarısına kadar genişledi. Ne UYAP yine mi yok? Tetris’te bloklar ağır ağır yükselirken uzun çubuğu beklemenin stresi nedir bilir misiniz?

7. Müvekkile kendi sorunlarınızı anlatmak: Seni çok iyi anlıyorum anlamında, müvekkil anlattıkça avukatın da içini dökmesi durumudur. Zaten ağaçtan düşeni doktor değil, yine en iyi ağaçtan düşen anlar. O kaynana yok mudur, o kaynana; az çekmemiştir o da. Onun da bir arsa meselesi vardır ve tam yirmi senedir çözememişlerdir. Eee, onu da dolandırmışlardır, hem de yirmi değil, tamı tamına otuz bin lira. Aaa, onun da kaynının belinde ağrı… Emin ol meslektaşım, sana güvenip dosyasını teslim edecek birazdan!

8. Mübaşirle ve dosya memuruyla dalaşmak: Eşine sataş, polise giriş, aslanla güreş ama mübaşire ve dosya memuruna elleşme. O çok acele işlerinin hiçbirisi bitmez ondan sonra. Nasıl iş bilmiyorum ama adamların bir şekilde adliyeyi perde arkasından yönettiklerini düşünüyorum. İcrada, “Bizim dosya bulunamadı mı hala? Üç hafta oldu yahu!”; duruşma salonunu önünde ise, “Kimiz biz? Avukatlar. Ne istiyoruz? Duruşmaya girmek. Ne zaman istiyoruz? Hemen şimdi! Nah!”

9. Süreyi kaçırmak: Dava açma, cevap verme, temyiz etme, başvuru yapma vb. süreleri kaçırmak avukat camiasında sıklıkla yapılan bir diğer hatadır. Ne kadar haklı olursanız olun, usul esastan önce gelir hukukta. Bir işi zamanında yapmadınız mı, artık yapmanın pek bir anlamı kalmaz. Şöyle konuşmalara kulak misafiri olmuşluğum çoktur mesela: “Bir güncük yaa. Bir gün geç vermişsek ne olmuş yani. Kabul etseniz ölürsünüz sanki!” veya “Dava süresi bir yıl mıymış? Çok azmış be. Ben en az bir beş sene vardır diyordum.” veyahut da “Vay be, temyiz süresi tefhimle mi başlıyormuş? Bir yaşıma daha girdim.” Sen merak etme güzel kardeşim; o fazladan girdiğin yaşı müvekkil fazlasıyla alır yakında.

10. Yanlış tanık seçmek: Tanık, insanı vezir de eder, rezil de. Bir insan evladı nasıl olur da duruşma salonunun kapısında anlattıklarının tam yüz seksen derece tersini, üç metre mesafedeki kürsü önünde söyleyebiliyor aklım almıyor. Ateistler açıklayın! Kesin büyü yaptılar bizim tanığa, dilini falan bağladılar.

11. Aynı güne ikiden fazla duruşma almak: Aynı adliyede olsa bile bir güne ikiden fazla duruşma alabilmek için en azından hızlı bir kısa mesafe koşucusu (yüz metre on saniyenin altında koşulmalı), inandırıcı bir ağlak (hâkim bey bizim dosyayı biraz bekletseniz, diğer tarafta karar duruşması var) ve güçlü örümcek hislerine sahip (bir tehlike hissediyorum, iş mahkemesi dosyayı alıyor galiba) olmanız gerekmektedir. Tüm bunlar sizde bulunsa bile, yine de daha kazançlı bir gün düşüncesiyle iddiayı büyüterek üst oynamanız (iki buçuk duruşma ve üzeri), her zaman duruşma kaçırma riskini beraberinde getirir. Handikaba dikkat!  

12. Dosyayı şahsileştirip onur meselesi yapmak: Kraldan çok kralcılıktır. Durum böyle olunca, her duruşma bir haçlı seferine dönüşür ve altıncı sefere kalmadan kutsal topraklara varılması gerekir. Karşı taraf da, avukat da şeytanın vücut bulmuş halidir. Sadece davayı kazanmak yetmez, üzerine ikisini bir de Çağlayan meydanında sallandırmak lazımdır. Hatta bazen asil davadan vazgeçmek ister de, avukatı izin vermez. Yoksa o da mı karşı tarafa geçmiştir. O zaman onu da sallandırmak gerekir. Sonunda dava kaybedilirse duruşma salonunda ağlanır, kazanılırsa salon önünde halay çekilir. Tamam oğlum, bitti işte, sakinleş biraz. Derin nefes aaal… Evet, çok güzel… Şimdi veer…

13. Para almadan işe başlamak: Dosya masraflarını kendi cebinden yapmak veya ücreti iş bitince istemek bir avukatın yapabileceği en büyük maddi hatalardır. Evet, belki de yakın arkadaşınız Satılmış öyle şey yapmaz, dolandırıcılıktan yargılanan Fırıldak Nuri sözünün eri bir kişidir ve Richard Abi yabancınız değildir. Ancak yine de bin bir türlü çabanızla tahliye olduktan sonra tutuklu yargılanan sanığı; dava aleyhe bitince, “Size de o kadar yorduk, o kadar masraf yaptırdık avukat bey” deyip para getireni gördünüz mü hiç? İş bitmeden önce Alaaddin’in cini gibi “İşi bitir, ne dilersen dile benden” diyen, kilon kadar altın vaat eden, “Tahsil et, yarısı senin” bonkörlüğünde olan müvekkil, iş bittikten sonra ortadan kayboluverir. Ondan sonrası klasik: “Canımı mı alacan ya, canımı mı!”

14. Özel cep telefonu numarasını müvekkile vermek: Tek telefon kullanıyorsanız ya da birden fazla telefona sahip olmakla beraber “Oradan ulaşamazsan, buradan ararsın” diyerek özel telefon numaralarınızı müvekkile verdiyseniz, welcome to bitmek bilmez konuşmalar dünyası... Gecenin yarısı, sabahın körü, haftasonu  demeden her saniye aranırsınız. Sonrası mı? “Gülhan Hukuk Bürosu müşteri hizmetleri, ben Avukat Ozan Gülhan. Nasıl yardımcı olabilirim? Bir saniye, diğer hattan arıyorlar. Lütfen beklemede kalınız…”

15. İcra memuruna muhafaza yapacağınızı söylemek: Dakka bir gol bir. Hacze en sonda çıkmayı kendiniz istediniz, şimdi sızlanmak boşa. Kurmanız gereken doğru cümle, “Şöyle bir bakıp çıkacağım” olmalıydı. Şimdi ne mi olacaksınız? Haciz arabasında akşama kadar çalkalana çalkalana köpüklü ayran tabii ki…


Av. Ozan Gülhan, Hukukta Sol Tavır Derneği YK üyesi