Sınıf arkadaşım'a

Av. Münteha Jan Demirci

Blog: Diren Terazi

Değerli Hakim Bey/Hanım,

Dün sizinle aynı sıraları paylaştık.

Bazen birbirimizden ders notu, bazense kopya istedik.

Ceza Hukuku finalinden otuz alınca, sizi ben teselli ettim.

Derse girmediğim için, yerime imza attınız.

Yemek fişimiz çıkışmadı, birbirimize öğlen yemeği ısmarladık.

"Bu okul bitmez" derken bir gün, -kimimiz beş, kimimiz on yılda; artık Allah ne verdiyse- diplomayı alıverdik.

Mezuniyetten sonra, hakimlik sınavını takdire şayan bir başarıyla kazanarak, "dolgun bir ücretle" staja başladınız.

Benim hayalimse sadece avukat olmaktı. Hakimlik sınavlarına hiç girmedim. Okuldan sonra staja başladığım ofiste asgari ücretle, günde on iki saat çalıştım. Takım elbisenizle/döpiyesinizle adliye kafeteryasında çay içtiğiniz sırada yanınızdan, lastik ayakkabılarımla koşa koşa geçtim; yetişmesi gereken dilekçelerim vardı.

Hakim/savcı olmayı hiç düşünmemiş bir avukat olarak sizden hep "hakimlik sınavını kazanmayı başaramamış, mecburen avukat olmuş hukuk mezunu" muamelesi gördüm. Sadece siz değil aslında, yüce devletimiz de benden bu engin şefkatini (!) hiç esirgemedi.

Şartların gerektirdiği durumlarda "hepimiz meslektaşız" savunmasına sığınsanız da, duruşma esnasında oturarak beyan verdiğim zaman, en "müsamahakar" olanınızın dahi beti benzi attı.

Kendinizi benden değil, usul hukukundan dahi üstün görmekten beis duymadınız.

Değerli Hakim Bey/Hanım,

Dün bir meslektaşımı, "hakaret suçu isnadı" nedeniyle "tutukladınız!"

Ceza hukukunu hatmetmişsiniz, onlarca sınavdan geçmişsiniz, yüzlerce dosyada hüküm kurmuşsunuz. Bu olayda tutuklama yönünde karar veremeyeceğinizi çok iyi biliyorsunuz.

Ama -üzülerek ve utanarak söylüyorum-; o kadar tarafgir, o kadar öfke dolusunuz ki, o kararı verdiniz.

Hep demedik mi biz, "adalet savaşçılarıyız" diye... Ortak amacımız hep "hakkın yerini bulması" olmadı mı?

Ne zamandır beni, kendi önünüzde engel olarak görüyorsunuz?

Ne zaman başladınız, aynı amaca hizmet eden görev insanları değil, birbirinin önüne taş koymaya çalışan kör dövüşçüler olduğumuzu düşünmeye?

Adaletin yolundan ne zaman saptık/saptınız?

Bizler ne zaman "aman, başımız yanmasın" diye susar ve hatta daha kötüsü, "düşünmediğini söyler" bireyler olduk?

Adliyelerde avukatlar yerlerde sürüklene sürüklene göz altına alınırken, "hakaret isnadından dolayı tutuklayacak" kadar hassas olan adalet teraziniz neredeydi?

İş alanlarına girişlerinde avukatlar özel güvenlik çalışanlarınca, Avukatlık Kanunu hiçe sayılarak, iç çamaşırlarının türü dahi mevzubahis olacak kadar aranıp psikolojik tacize uğrarken, "avukatın tutuklanmasını protesto eden herkes aleyhine soruşturma başlatacak" kadar araştırmacı ve hırslı olan hukuk vicdanınız neredeydi?

Biz ne zamandır düşman olduk, ben tepemdeki yumruğa "hayır!" dediğimden beri mi?

Hakim Bey/Hanım,

Bunca yıllık hukukumuza dayanarak size "sen" diye hitap etmek isterdim, ama o da suç mudur, bilemiyorum.

Hiç birimiz,  ama hiç birimiz artık bu ülkede "adil yargılanacağımıza" inanmıyoruz. Herkes bir konuda tedirgin, herkes tarafsızlıktan endişeli, herkes suçluluk duygusunun baskısı altında...

Kimisi dininden, kimisi siyasal görüşünden, kimisi maddi durumundan, kimisi ırkından, kimisi memleketinden, kimisi mezhebinden dolayı "olağan şüpheli" hissediyor kendini.

Siz de, ben de "bugünkü dayanağımı yitirirsem, halim ne olur"un kaygısındayız; o dayanak her ne ise işte...

Ama bireysel kaygılar, adaleti sekteye uğratmamalı. Bunu hukukçu değil, insan olarak, her birimiz içselleştirmeliyiz.

Bu ülkede artık insanlar bize, hukuka, hukukçulara güvenmiyor ey değerli "meslektaşım"!

Bunda siz de suçlusunuz, ben de suçluyum.

Herkes kendi günahını boynuna asarsa, daha aydın ve daha ayık olacağımıza inancım sonsuz.