Tanzimat ve bilim

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

     Bundan 90 yıl önce Yeniçeri Ocağı lağvedildi. Birçok tarihçiye göre bu hamle (Vaka-i Hayriye) Tanzimat Fermanı ile başlayan reform hamlesinin gerçek başlangıç noktasıdır. Benim bu konuya girmemin nedeni ise, bilim dilinin Türkçeleşmesinin Tanzimat ile başladığını sıkça duymam oldu.

     Önce Tanzimat dönemini ele alalım. Tanzimat, Osmanlı’da kapitalizm yönünde atılan en güçlü adımlardan biri olarak kabul edilebilir. Belki Batı’daki temel gelişme dinamiğinin kapitalizm olduğu henüz net olarak teşhis edilemiyordu, ancak Tanzimat’la getirilen birçok düzenleme, yönün buna rağmen şaşırılmadığını gösteriyor. Özel mülkiyeti garanti altına almaya çalışan bu reform daha sonraları bu yönüyle çok az gündeme getirilmiş olsa da sonuç ve dolayısıyla bu reformdaki nitelik değişmemektedir. Bu yönüyle Osmanlı yenilik hareketleri kapitalizmin tüm dünyadaki dönüştürücü etkisine uyum içerisinde sürdürülmüştür.(1)

     Henüz savaş bitmeden, Jön Türk yarı aydınında dikkatler doğuya çevrilmeye başlamıştı. Jön Türkler aniden, batıyı “yıkan” başlıca faktörün sınıf kavgası olduğunu keşfetti. Böylece sınıf kavgası, yeni aranışlar içindeki Jön Türk aydınını, yönelebileceği bir kanal olarak gündeme sosyalizm geldiğinde en çok korkutan unsur oldu. Hep, sınıf kavgasından kaçmaya çalıştı.2

     Sanırım Tanzimat’ın en önemli sorunu burada idi. Yani, Batı’nın kurumlarını alırken, o kurumları yaratan sınıf mücadelesini bilerek ya da bilmeyerek göz ardı etmesinden kaynaklanıyordu. Bu da tam anlamıyla “köksüz” bir reforma yol açıyordu. Sadece anayasa rejimi ile her şeyin düzeleceği sabit bir fikir halindeydi.

     Bu dönemde, dil alanında Batı’nın etkisi esas olarak iki biçimde görülmektedir: Batıdaki milliyetçilik akımının ve halka yönelmenin etkisiyle ana diline karşı duyarlılık uyanırken bir yandan da halkın anlayacağı dille yazmak amacıyla halk diline yönelme düşüncesi yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu düşünce doğru olmakla birlikte, sınıf mücadelesi dışlandığı için sadece düşünce ve bireysel girişim düzeyinde kalmış ve tam tersine Tanzimat’la birlikte Fransızca eğitim başlamıştır.  Eğitim ve bilim dilinin Türkçeleşebilmesi için daha 30 yıl geçmesi gerekmiştir.

     Bu iş için mücadele alanı Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye’dir. Örgütün ana hedefi eğitimi Türkçeleştirmek ve bu amaçla çalışmalar yapmaktı. Bugün böyle bir amaç için gizli örgüt kurmak çok garip gelse de o yıllarda garip karşılanan tıp eğitiminin Türkçe yapılmasını istemek, hatta bunu düşünebilmekti. Sadece halk değil, okumuş kesim de böyle düşünüyordu.

    Tıp Fakültesi öğrencisi Aziz İdris Bey ve birkaç arkadaşı bir süredir aralarında gizli gizli konuştukları bu konuda düzenli çalışma yapabilmek için yer arama çabasındayken, konuyu öğrenen Tıp Fakültesi matbaa müdürü Hacı Arif Bey’in odasında çalışmalara başlarlar. Hemen sonrasında güvenlik gerekçesiyle çalışmalarını üyelerden Vahit Bey’in konağına kaydırırlar. Ancak iki ciddi sorunları vardır: birincisi toplantıları sürekli aynı yerde yapmaları dikkat çektiği için sık sık yer değiştirmeleri gerekmektedir. İkinci sorun ise örgüt üye sayısının hızla artması ve her yeni toplantı için daha büyük mekân gerekmesidir. Neyse ki, ikinci sorun bir tür çözüm haline gelir: örgüte sonradan katılan Hayrullah Efendi Tıp Fakültesi Dekanı olunca legalleşmeye karar verirler ve 16 Şubat 1866’da ilk yasal toplantılarını yaparlar.

    Sonuç; Tanzimat’la birlikte bilim dili Türkçeleşmemiş ama yaratılan göreceli özgürlük ortamı ana dilde eğitim görüşlerin filizlenmesine yol açmıştır.


1) Balkaner MR. Türkiye dış politikasının kendini bulma serüveni. Gelenek 81, 2004

2 Çulhaoğlu M. Bir dönemin insanları (1917-1922). Gelenek 12, 1987