Sosyalist toplumda bilim nasıl olmalı?

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Günlük soL gazetesinde yazarak başladığım bilim konulu makalelerimin sayısı elliyi aştı. Dönüp şöyle bir baktığımda genellikle bir şeyleri eleştirdiğimi (Sovyetleri anlattığım bazı yazılarım hariç) fark ettim. Sanırım artık ideal olan ama ütopya gibi çok da uzakta olmayan bir toplumda bilimin ne olması gerektiğini yazma zamanı geldi, hatta geçti bile.

Öncelikle bilim basit bir teknik etkinlik olarak algılanmamalıdır. Bilim ve bilimsel faaliyet sosyalist toplumun yetkinleştirilmesinde ve yeni insanın yaratılmasındaki temel başlıklardan biridir. Bilim ancak böyle ele alındığında yaşamla bağlantısı kurulmuş olur, ayrıca hedefi de belirlenmiş olur. İşte bu noktada eski toplumdan farklılığı da ortaya çıkar: Bilim ve teknolojinin sömürüyü artırmak amacıyla ya da sömürünün artmasına izin verdikleri ölçüde geliştirilebildiği, metalaştırıldığı, geniş kitlelere yabancılaştırıldığı koşulların sona ermesiyle bilimsel faaliyetin toplumun bütünsel çıkarları doğrultusunda yürütülmesi mümkün hale gelecektir.

Kaynakların dağıtımında yine bilim insanları söz sahibi olacaktır ama bu bireysel görüş bildirme şeklinde değil, bilim insanlarının örgütü aracılığıyla olacaktır. Bilimsel çalışmalara ayrılan kaynakların belirlenmesi ve dağıtım kararlarına bilim insanlarının örgütlü olarak katılmaları sağlanacaktır. Bilim insanlarının yürüttüğü çalışmalar sonucunda ortaya çıkan kazanım ve ürünler bütün insanlığın ortak malıdır. Bilimin sonuçları kişi ya da kuruluşun patenti altına sokulmayacaktır çünkü gelişmenin ve buluşun insanlığın kolektif aklı ve çabasıyla olduğu bilinci yerleşecektir.

Gelecek gençliktir. Bu bilinçle gençlerin mümkün olan en erken yaştan başlayarak toplumsal yaşamın bütününe, siyasal karar alma süreçlerine, kültürel, sanatsal, bilimsel üretime katılabilmeleri özendirilecektir. Bilimin toplumsal yaşamın bir parçası olmasının tek güvencesi budur.

Bilimin bir önceki basamağı olan eğitim, insanların yetenek ve yaratıcı gücünü ortaya çıkaran, geliştiren bilimsel içerikli bir etkinliğe dönüştürülecektir çünkü yeni insanın sınıfsız topluma giden süreçte, aynı zamanda “mücadele eden insan” olduğundan hareketle, eğitim, sınıfsız-sömürüsüz bir dünya için verilen mücadeleye bilimsel ve ahlaki açılardan yardımcı olur.

Bilimin zıddı olarak tanımlanabilecek dinin tüm toplumsal alanlarda olduğu gibi eğitimde de yeri yoktur. Din sadece tarih ve toplum bilimlerinin bir araştırma konusu olarak ele alınacaktır. Bu araştırmalar da kesinlikle seküler bir içerikte örgütlenecektir.

Yabancı dil eğitim politikası, insanlığın kültürel ve bilimsel birikiminden azami ölçüde yararlanmak ve halklar arası kardeşliği güçlendirmek hedefi doğrultusunda belirlenecektir. Amaç yabancı dil öğrenmek değil, insanlığın bilimsel birikimine ulaşabilmek olacaktır.

***

Yukarıda eğik şekilde yazdıklarımın tümünü TKP programından aktardım. Polemik konusu yapmamak ve yazıyı da uzatmamak için diğer partilerle kıyaslamaya gitmedim ama açık bir biçimde bilimin gerçekten kavrandığı, en gelişmiş parti programı olduğunu söyleyebilirim. Bu program hazırlanırken başka ülke komünist parti programlarından ne ölçüde yararlanıldı bilmiyorum ama insanlık tarihinin birikimlerinden yararlanmanın bence hiçbir sakıncası yoktur.

Yazık ettik. TKP, Türkiye sol hareketinin yakın tarihimizde yarattığı en önemli değerdir.