Molla Lütfi

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Bilim tarihinde önemli işler yapmış öyle kişiler vardır ki hiç kimse onları tanımaz. Aslında bu kişiler için bilinçli bir biçimde unutturulmuştur demek daha doğru olur çünkü genellikle otoriteyle ciddi sorunları olmuştur. Tokatlı Lütfi veya Sarı Lütfi adlarıyla da bilinen Molla Lütfi bunlardan biridir. 

Molla Lütfi 15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıt dönemlerinde yaşamış, döneminin ünlü bir matematikçilerdendir. Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun öğrencisi olmuş, Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir. Öyle ki, Sinan Paşa aldığı bu bilgilerle önemli bir matematik makalesi bile yazmıştır.

Sonrasında Sinan Paşa’nın önerisiyle Molla Lütfi, Fatih Sultan Mehmet’in özel kütüphanesinin başına getirilmiştir. Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur.

Molla Lütfi, çevresindeki sözünü sakınmayan birisi olarak bilinirdi. Fatih Sultan Mehmet’in medrese müfredatından bazı dersleri kaldırması üzerine Molla Lütfi, Fatih’e çıkıp ve “sultanım, medreselerden geometri, matematik ve felsefeyi çıkarırsanız yakında ordunuzda köprü yapacak mimar bulamazsınız, ayrıca geometri bilmeyen kadılar doğru karar veremez” der. Bu eleştiri üzerine de Sivrihisar’a sürülür.

Fatih’in ölümü sonrası tahta geçen Beyazıt, tüm siyasi mahkûmları affeder. Bu aftan yararlanan Molla Lütfi, İstanbul’a dönmekle kalmaz medresedeki görevine de iade edilir. Çalışmalarını matematik ve astronomi üzerine yoğunlaştırır. Yüzün üzerinde farklı bilim alanlarını tanımladığı eserini de bu dönemde yazmıştır. Yine bu dönemde Bizanslı bilimcilerin eserlerinden yararlandığı düşünülmektedir. Bizans ile Osmanlı arasında bilim açısından köprülerden biri Molla Lütfi’dir.

Molla Lütfi Sahn-ı Seman medreselerindeki eğitimi ve dönemin önemli bilimcilerin eleştirmiştir. Eleştirilerinin temel noktası medrese eğitiminde pozitif bilimlerin oranının azalması ve yerini dini bilgilerin alması olmuştur. Tartışmalar sırasında “namaz kuru bir tekrar, bir alışkanlık, eğilip kalkmaktan başka bir şey değildir” demesi Molla Lütfi’nin sonu olmuştur. Kurulan mahkemece suçlu bulunup, Beyazıt’ın onayıyla kılıçla boynu vurularak idam edilmiştir.

Bu son, halk tarafından da büyük bir haksızlık olarak değerlendirilmiştir. Hatta dönemin bazı ileri gelenleri ve şairleri, Molla Lütfi'nin çekememezlik yüzünden öldürüldüğünü, bu nedenle de şehit sayılması gerektiğini vurgulamışlardır.

Halil İnalcık'a göre Molla Lütfi “tutuculuğun kurbanı özgür düşünceli bir bilgin olarak anılması gereken kişidir, üstün bir bilgisi ve geniş hoşgörüsü nedeniyle yaşadığı yüzyılı aydınlatanlardandır”. Bu aydınlatma sadece matematik ve astronomiye katkıları nedeniyle değildir. Molla Lütfi gerek Bizans bilimiyle Osmanlı arasındaki bağı kurarak, gerekse bilgiyi canı pahasına savunarak da çevresini aydınlatmıştır.

Molla Lütfi’nin öldürülmesi Osmanlı’da pozitif bilimlere karşı hareketin başlangıcı kabul edilebilir. Başına gelenler Sokrates’in yargılanması ve ölümüyle çok benzerdir. 

Görüldüğü gibi yükselme döneminde bile Osmanlı bilime veya farklı düşüncelere karşı anlatıldığı kadar hoş görülü olmamıştır. İleri olan Osmanlı değil, Molla Lütfi ve onun gibileridir.

Not: Bu yazı A. Adnan Adıvar’ın "Osmanlı Türklerinde İlim" isimli kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.