Büyük öğretmen boykotunun düşündürdükleri

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Bugün 15 Aralık; Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın  (TÖS) örgütlediği Büyük Öğretmen Boykotunun 45. yıldönümü. Eminim çok sayıda anma/anımsatma yazısı yayınlanacaktır ama ben işin pek değinilmeyen bir yönüne, bilim insanlarının tavrına, bir de benim için kişisel önemine değineceğim. Önce genel bilgiler:

“Türkiye eğitiminin ve öğretmenlerinin içinde bulunduğu bunalım dayanılmaz bir dereceye gelmiştir. Yabancı etkiler altında, sırtı halka dönük, eşitlikten uzak, tüketici, kalitesiz bir eğitim yıllardır, çocuklarımızı, halkımızı ve öğretmenlerimizi bıktırmıştır...” TÖS 15 Aralık 1969’da başlayıp 4 gün sürecek olan Büyük Öğretmen Boykotunun kararını bu cümlelerle açıklamıştı.

Boykota, belki greve demek daha doğru olacak, Türkiye’de görev yapan 156 bin öğretmenin 109 bini iktidarın tüm baskılarına, boykotun duyulmasına ilişkin sansürüne karşın katılmıştı. Bu tüm öğretmenlerin yüzde yetmişinin iş bırakması demekti! Bu derece kitlesel bir eyleme sanırım bir daha hiç ulaşılamadı. Resmi rakamlara göre bu öğretim yılında Türkiye’de 874 bin öğretmen olduğu düşünülürse, yaklaşık 612 bin öğretmenin iş bırakması ile aynı durum! Üstelik TÖS’ün üye sayısı 70-80 bindi, yani 30-40 bin öğretmen örgütlü olmadığı halde sadece çağrıya uyarak boykota gitmişti.

Sonrasında, TÖS Başkanı Fakir Baykurt’un aktardığı verilere göre, “eyleme katıldıkları için 50.300 öğretmen hakkında kovuşturmaya gidildi. Bunların 19.250’si takipsizlikle sonuçlandı. 2.118 öğretmen açığa alındı. 65 öğretmen bakanlık emrine alındı. 45.520 öğretmene maaş kesimi cezası, 3.900 öğretmene kıdem indirimi cezası verildi. 590 öğretmen bir başka ile sürgün edildi. 6.600 öğretmen ise il içinde bir başka yere atandı. 400 müdür görevden alındı. 1200 öğretmene derece indirme cezası verildi. 11 kişi ihraç edildi.” TÖS, boykot nedeniyle açığa alınan veya görevden el çektirilen öğretmenlerin ücretlerini ödedi. 12 Mart darbesiyle de TÖS kapatıldı, yargılanma yıllarca sürdü.

Elbette bu eylemin öncesi de vardı. TÖS’ün 4-8 Eylül 1968'te Ankara'da düzenlediği Devrimci Eğitim Şurasına öğretmenlerin yanı sıra yazarlar, bilim adamları, üniversite öğretim elemanları katılmıştı. Bu toplantıda eğitimle bağlantılı olarak ülkenin birçok sorunu konusunda bildiriler sunulup, çözüm yolları aranmıştı. Bildiğim kadarıyla bilim insanlarının TÖS’le ilk ciddi işbirliği bu şekilde olmuştu. Toplantıda üniversiteden bildiri sunanlar arasında Cevat Geray, Özdemir Nutku, Mübeccel Kıray, Atalay Yörükoğlu, Yalçın Küçük gibi isimler vardı.

Arkasından 15 Şubat 1969 da Ankara Büyük Eğitim Yürüyüşü yapıldı. Katılım 40 bin civarındaydı ve sadece yarısı öğretmendi. Diğer yarıyı ise çoğunlukla üniversite öğrenci dernekleri oluşturuyordu. Dikkat çekici olan, gerek öğretim üyelerinin gerekse asistanların örgütleri olmasına karşın yürüyüşe ilgi göstermemeleriydi. Bireysel katılımlar olmuştu elbette ama örgütsel bir destek yoktu.

Sonrasında Büyük Öğretmen Boykotunda da bilim insanlarının tavrı farklı değildi. Üniversitelerde kayıtlara geçen bir boykot olmamıştır. Yine bireysel olarak derse girmemeler olduysa da girmeyenler hakkında işlem yapılmadığı gibi, öğrenciler de boykot mu yapılıyor, yoksa derse girmeyen hocanın bir mazereti mi var anlayamamıştır. Tek destek, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un başkanı olduğu Türk Hukuk Kurumu adına bir grup öğretim üyesi ile birlikte boykotun anayasa uygun olduğuna dair bildirdikleri görüştür. Bir diğer olumlu hareket ise boykot sonrası ise, ODTÜ’nün Fakir Baykurt’u Halkla İlişkiler ve Yayın Müdürlüğü görevine getirmesiydi.

Görüldüğü gibi, kimi olumlu bireysel hareketlere karşın bilim böylesine önemli bir toplumsal harekete yeterli karşılığı vermemiştir. Nedenleri tartışmaya açık olsa da durum budur ve savunulabilmesi güçtür; üniversitenin öğretmenlerden destek istemesinin tarihsel koşulları kaybedilmiştir.

Gelelim bu günün benim için önemine. Bugün benim de ilk eylemimin 45. yıldönümü. Büyük Öğretmen Boykotu sırasında 9 yaşında, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiydim. Sınıf öğretmenimin boykota katılacağı biliniyordu. Eylemden bir gün önce babam bana boykotu anlatıp benim de destek için okula gitmememi söyledi. Anımsamıyorum ama konuyu anladığım için mi, yoksa okula gitmemek daha keyifli olduğu için mi, ben de ertesi gün okula gitmedim. Sokakta oynarken öğretmenimi gördüm, konuştuk, bana” tek başıma derse girmememin önemli olmadığını, diğer arkadaşlarımı da derse girmemeye ikna etmem gerektiğini” söyledi. Ben de hemen okula gittim; dersler boş geçmesin diye Milli Eğitim Müdürlükleri okullara boykotçu öğretmenlerin yerine kız sanat enstitüsü öğrencileri yollamıştı. Ders arasında sınıf arkadaşlarıma durumu anlatıp, derslere girmemeleri gerektiğini söyledim. Sonra hep beraber okulu terk ettik. Bu arada bir kişi müdüre gidip “İzge derslere girmeyin diyor” demiş. Müdür de hemen beni getirmeleri için birilerini yollamış ama iş işten geçmiş biz sınıf olarak boykota katılmıştık.

Bilim insanları değil ama ben görevimi yapmıştım.