Arşimed gerçekten yaşadı mı?

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Tarih söylencelerle doludur. Öyle olaylar anlatılır ki, olay içerisinde adı geçen kişilerin orada olabilmesi olanaksızdır; hatta kişinin yaşadığı dönemle anlatılan olay arasında yüzyıllar vardır! Burada aslında bir masal kahramanı yaratılmıştır. Bundan daha sık rastlanan bir durum ise kişilere hiç söylemediği bir sözün yakıştırılmasıdır. Öyle ki, bu söz kişinin önüne bile geçebilir.

Örneğin Marie Antoinette. “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözünün ona ait olmadığı neredeyse kesinleşmiş olmasına karşın, bu sözün ünü kendisininkini kat kat aşmıştır. Hatta aristokrasiyle halk arasındaki uçurumu anlatan daha iyi bir “metin” olmadığı bile söylenebilir.

Bilim tarihi de böyle söylencelerle doludur. Hemen her bilimci için bir şeyler anlatılsa da, sanırım kimse Arşimed’i geçemez. Aslında yaşamı hakkında çok az şey biliyoruz, hatta yaşayıp yaşamadığını bile kesin olarak bilmiyoruz. Bir görüşe göre ise tarihteki birden fazla kişiden tek kişi, Arşimed yaratılmıştır.

Her neyse, dediğim gibi çok sayıda Arşimed öyküsü vardır anlatılan. Bu öykülerin tek tek her birinin bilim tarihini etkilemiş farklı anlamları vardır. Arşimed zihnimizde bu öykülerle canlanır.

Herkesin bildiği ilk öyküde Siraküza hükümdarı som altından bir taç yaptırır ama yapılan işte hile olup olmadığı, tacın gerçekten saf altın olup olmadığından kuşkusu vardır. O günkü bilgilere göre tacı eritmeden bunu anlamanın yolu yoktur. Arşimed’den yardım istenir ama ilk anda onun da verebileceği bir yanıtı yoktur. Kafasındaki bu soru ile bir gün küvete adımını attığında (diğer bir versiyona göre ise hamamtasını suya düşürdüğünde) bir miktar suyun taştığını görür ve hemen bir iki denemeyle bunun suya giren cismin hacmine bağlı olduğunu anlar ve giyinmeyi bile düşünmeden o ünlü sözü bağırarak hamamdan fırlar: “Eureka” (buldum).

Belki de en çok bilinen Yunanca sözcük olan Eureka, bu gün herhangi bir keşfi kutlama ünlemi halini almıştır. Bunun yanı sıra, gerçek bilimin laboratuvarla değil, imgelem gücü ile sınırlı olduğu, başka bir deyişle yaşamın içinden geldiği ve buluş öncesi zihinsel yoğunlaşma gerektiği konusunda da sıkça örnek olarak kullanılmaktadır.

İkinci öyküde Siraküza kenti Romalılarca kuşatılır. Bu küçük kent Arşimed’in geliştirdiği silahlarla otuz ay boyunca dönemin en güçlü ordusuna karşı direnebilir. Bu silahlar arasında surlara yaklaşan gemileri ele geçiren vinçlerden, yelkenleri yakan aynalara, uzaklara taş atabilen mancınıklardan, çok sayıda oku aynı anda fırlatabilen yay düzeneklerine kadar çok sayıda silah vardır.

Bu savaşın öyküsü bilimin toplum gereksinimlerine uygun olarak kullanılması ve pratik sorunların çözülmesine olanak sağladığının gösterilmesi için örnek verilir. Bilimin gücü için de iyi bir örnektir: bilimi arkasına alan küçük bir kent dünyanın en güçlü ordusuna iki buçuk yıl direnebilmiştir.

Savaşı sonunda yine Roma kazanır ama bilime üstün gelmesiyle değil, Siraküza içerisinden birilerinin ihanet ederek kapıları düşmana açmasıyla. Yine bir ders: bilimi ancak hile ile alt edebilirsiniz. Bu arada söylediği “bana bir dayanak noktası verin dünyayı yerinden oynatayım” sözü, bilimde atılım gücü, tabuların yıkılması, sınırsız düşünebilmeye örnek olarak gösterilir ve herkesin iyi bildiği sloganlardan birisi olmuştur.

Arşimed’in ölümü yine çok bilinen bir öyküdür. Kentin düşmesi sonrası kuma çizdiği şekiller üzerinde bir geometri problemine yoğunlaşmışken, kendisini konsül Marcellus götürmek isteyen askere beklemesini söylemesi üzerine askerin kılıcıyla can verdiği söylenir. Bu öykü bilim insanın otoriteyle ilişkisinin nasıl olması gerektiği konusunda yine sıkça verilen bir örnektir.

***

Arşimed yaşadı mı bilinmez. Bu öyküler doğru mudur? O da bilinmez. Ama ne olursa olsun kendisine atfedilen öyküler hala bilim dünyasında yol göstericidir.