Araştırma konusu bulma sorunu üzerine

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Akademinin değişmez konularından bir tanesi de tez hazırlama sorunudur. İster yüksek lisans, ister doktora, isterse tıpta uzmanlık tezini hazırlıyor olsun, hep tez konusu arayan, tezini yetiştirmeye çalışan, yazım aşamasında olan, süresini uzatmaya çalışan adaylar vardır ortalıkta. Aslına bakarsanız akademinin ve bilimin itici gücü de bu çalışmalardır; tabii elbette doğru yönlendirilmesi koşuluyla.

Tezin hazırlaması sırasında ortaya çıkan sorunların nedeni olarak tezin finansmanı, iyi bir ekip oluşturamama, planlama vs. gibi faktörler sayılsa da, bunların hepsi özünde maddi konulardır, çabayla ve yardımla kolayca aşılabilir. Zor olan ise tümüyle entelektüel düzeyde seyreden ve basit bir yardımla da kolayca çözülemeyecek olan tez konusunu veya hipotezi veya soruyu oluşturma aşamasıdır. Çünkü bu aşama kişinin yıllar içerisinde oluşturduğu birikimle, dünyaya bakışı veya yorumlayışıyla doğrudan bağlantılı bir süreçtir.

Piyasada bulunan  ‘araştırma kılavuzu’ kıvamındaki kitaplarda “kütüphaneye gidip, konuyla ilgili kitaplara bakın”, “gündemde olan konulara göz atın”, “bilimsel toplantılara katılın” gibi öneriler olsa da ben şimdiye kadar bu yöntemlerle iyi bir araştırma konusu bulabilene hiç rastlamadım. Bence konu aranmaz, konu araştırmacıya gelir. Söylemek istediğim, çalışma konularına sorgulayıcı tarzda bakanlar, konuya yoğunlaşabilenler ancak o konudaki boşluğu, araştırılacak noktayı görebilirler. İşte tam da bu noktada dinci bilim olamayacağı gerçeği de açık hale gelir.

Bilim tarihine baktığımızda bu söylediklerimi destekleyecek çok sayıda örneğe rastlarız. Örneğin, Fransız hekim Stephane Tarnier’in küvezi, kuluçka makinalarından esinlenerek yaptığı söylenir. O güne dek tüm hekimlerin erken doğan çocukların yüksek ölüm oranları gibi bir sorundan rahatsız olduğu ve yaklaşık 50 yıldır kuluçka makinasının kullanımda olduğu ve az sayıda yaygın kullanımı olan makinalardan birinin kuluçka makinası olduğu düşünülürse, neden bu fikri Tarnier geliştirmiştir? Yanıt basit; Tarnier bebek ölümlerinin bir yazgı olmadığını düşünmüş ve bu konuya yoğunlaşmıştı. Sonrasında kuluçka makinasıyla karşılaştığında artık çalışma konusu kolayca ortaya çıkmış oluyordu.

Alexander Fleming penisilini bulmasının açıkta bıraktığı stafilokok kültürüne kenarda unuttuğu bir sandviçin bozulmuş peynirinden küf bulaşması ve bu alanda üremenin olmadığını görmesiyle olduğunu söylemiştir. Elbette o güne dek çok kültüre küf bulaşmıştır ama buluşu konuya yoğunlaşan Fleming gerçekleştirmiştir.

Örnekler çoğaltılabilir. Burada önemli olan basit bir gözlemi sadece o ana özgü bir durum olmaktan çıkartıp soyutlaştırmakta sonrada bunu kavramsallaştırmaktır. Soyutlama yetisi bilimsel araştırmada ifadesini hipotez oluşturmada bulur. Soyutlama ve kavramsallaştırma; bilimi günlük işlerden ve özellikle taklit etmeden ayıran en önemli unsur olarak değerlendirilmelidir. Bu aynı zamanda insanı diğer memelilerden ayıran en büyük özelliktir.