Küba'da yeni adımların atıldığı dönem ve "siyasi mahkumlar"

1 Ağustos'ta Raúl Castro'nun yaptığı önemli konuşma Küba'da yeni adımların atıldığı dönemi başlatmış oldu. Temmuz ayında alınan, 52 mahkumun serbest bırakılması kararı, bu döneme girerken ayrı bir anlam ifade ediyor.

Son dönemde Küba'da önemli gelişmeler yaşanıyor. Bunlardan en fazla gündeme geleni, Fidel'in hastalığını en azından bir ölçüde atlatıp, halkın karşısına çıkmaya, toplantılara katılmaya başlaması idi. Bu, sadece Küba halkına değil, bütün dünyanın devrimci, ilerici kesimlerine son derece büyük bir moral kaynağı oldu. Zira Fidel'i tekrar halkın arasında görmeyi, galiba, artık kimse beklemiyordu.

Bir başka, ve belki de asıl üzerinde odaklanılması gereken gelişme, 1 Ağustos'ta Raúl'un Küba Meclisi'nde yaptığı, tarihsel öneme sahip konuşmaydı. Bu konuşma, uzunca bir süredir beklenen bazı yapısal değişikliklerin açıklanmasına vesile oldu. Ve Küba'da yeni adımların atıldığı bir dönem başladı.

Temmuz ayında alınan, 52 mahkumun serbest bırakılması kararı, Küba tarihi açısından böylesi önemli bir döneme rastladı. Hatırlanacağı gibi, İspanya katolik kilisesi ile sürdürülen görüşmelerin sonucunda Küba yönetimi 52 mahkumu serbest bırakmaya başlamıştı.

Bu gelişme dünya basınında “Küba siyasi mahkumları serbest bırakıyor” başlığı ile yer buldu. Mahkumların önemli bir bölümü şu ana kadar serbest bırakıldı ve bunlardan çoğu, İspanya'ya gitti. Bir bölümü ise Küba'da kalmayı tercih edeceklerini belirtti. İspanya'ya giden mahkumlar ve aralarında Beyazlı Kadınlar'ın da bulunduğu başka Kübalı muhalifler, gerici İspanyol siyasetçilerle görüşerek emperyalistlere siyasi malzeme oluşturdular. Sağcı Halk Partisi'nin lideri, eski İspanya başbakanı Jose Maria Aznar, bu kişiler üzerinden, Küba'da diktatörlüğün devam ettiğini, mahkumların serbest bırakılmasının göstermelik bir adım olduğunu iddia etti. Avrupa Birliği'nin Küba politikasının değişmemesi gerektiğini savundu.

İspanya'daki ABD büyükelçisi de mahkumların serbest bırakılmasını olumlu bir adım olarak değerlendirirken, Küba'nın “daha yapması gereken çok şey bulunduğunu, abkulayı hafifletmeyi düşünmek için henüz çok erken olduğunu” belirtti.

Emperyalist ülkelerin medyası, Küba yönetimini, bundan aylar önce bu ülkeye yönelik olarak başlatılan siyasi saldırı karşısında boyun eğiyormuş gibi göstermeye uğraştı. Hatırlanacağı gibi, Küba hapishanelerinde işledikleri adi suçlar nedeniyle yatan mahkumlardan bir tanesi olan Orlando Zapata, sözde siyasi gerekçelere dayanan bir açlık grevi sürdürmüştü. Mahkumun zayıflayan bünyesine Kübalı doktorların müdahalesi sonuç vermemiş ve Zapata 23 Şubat'ta yaşamını yitirmişti. Bunu izleyen günlerde yine siyasi bir geçmişi bulunmayan bir başka Kübalı evinde açlık grevine başladığını ilan etmişti. Emperyalizmin ajanı olduğu çok açık olan bu Kübalıların ilişkileri ve siyasi saiklere sahip olmadıkları Küba yönetimi tarafından açıkça ortaya konduğu halde ABD ve Avrupa Birliği Küba'ya dönük siyasi saldırıyı yoğunlaştırmış ve Küba'da insan haklarının bulunmadığı tezine daha güçlü vurgu yapmaya başlamışlardı. ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin öncülüğünde ve Lech Walesa gibi tescilli antikomünistlerin sözcülüğü ile yürütülen kampanya özellikle bahar aylarında doruğuna ulaştı.

Öte yandan, kendilerine “Beyazlı Kadınlar” adını veren bir topluluk Havana’da yürüyüşler düzenlemeye başladı. Kendilerini “siyasi tutukluların eşleri” olarak tanıtan bu kadınlar, her hafta Havana şehrinde bir kilisede toplanıyorlar, kilisedeki ayinin bitmesinin ardından, şehrin ana caddesinde yürüyüş yapıyorlardı. Gloria Estefan gibi kimi tanınmış emperyalizm yanlısı Kübalılar ise eylemlere destek veriyorlardı.

Emperyalist ülkeler, Küba'da hayata geçirilmesini bekledikleri “ekonomik ve siyasi reformları” bu tür siyasi saldırılarıyla dayatmayı planladılar.

Küba yönetimi, bugüne kadar emperyalizmin kendisine yönelttiği pek çok saldırıyı olduğu gibi bu saldırıyı da büyük bir beceriyle göğüsledi, ama yine de bu saldırının Küba'yı “yorduğunu” belirtmek gerekiyor.

Mahkumların serbest bırakılmasını bu eksende açıklamak en doğru yaklaşım olacaktır. Yukarıda da değindiğimiz gibi Küba tarihi bir dönemeçten daha geçiyor. Yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesi sürecinin başladığı yeni adımların atıldığı döneme girerken, emperyalizmin saldırılarına daha dikkatli göğüs germek zorunda sosyalist Küba. Bu dönemde daha fazla risk alacak, daha fazla “açık verecekler”, yani emperyalizm daha fazla vuracak nokta bulacak. Bu dönemeçte Küba yönetimi ülkede gerginliğe neden olabilecek gelişmelerden uzak durmaya çabalıyor. Bunda haksız olduklarını herhalde kimse iddia edemez.

Örneğin, Beyazlı Kadınlar her ne kadar sadece 30 kişiden ibaret olsalar da bir huzursuzluk kaynağı olarak işlev gördüler. Bazı Kübalı yurtseverler, yürüyüşleri sırasında yollarını keserek kendilerini protesto etti. Bu protestoların düzeyi zaman zaman çok yükseldi ve sert tepkiler ortaya çıktı. Küba yönetimi, Beyazlı Kadınlar gibi muhalif eylemleri istemediği kadar, toplumsal karşıtlıklara neden olabilecek bu tür uç tepkileri de istemiyor.

Öte yandan, mahkumların serbest bırakılmasının, Küba Beşlisi üzerindeki basıncın azaltılması ve adaya uygulanan ablukanın hafifletilmesi gibi önemli gelişmelere zemin hazırlayabilecek bir “jest” olduğunu düşünmek de mümkün ve bu, kimi çevrelerde dile getiriliyor. Ancak emperyalizmin, kendisi açısından bu tür önemli adımları kolay kolay atmayacağı, bunun için Küba'dan çok daha fazla sayıda “demokratik açılım” bekleyeceğini tahmin etmek de güç değil. Bu nedenle, Küba'nın attığı adımı, bu tür gelişmeler için ortaya konan bir koz olarak değerlendirmek yerine, hassas bir döneme girerken ülke içinde birikmesi olası (her ne kadar korkutucu bir düzeyde olmasa da) gerilimi azaltmak ekseninde değerlendirmek daha doğru.

Ancak bir başka önemli gerçek var ki, emperyalizm, saldırılarını durdurmayacak. Hatta bu dönemin hassasiyetleri üzerinden daha farklı araçlar geliştirmeleri olası. Bugüne kadar Küba'nın geliştirdiği, emperyalist saldırılara göğüs germe yeteneği, bu dönem için de büyük bir umut yaratıyor.

Murat Akad