İktidarının on ikinci yılında 2011 bütçesi: Chavez ilerliyor mu, yoksa zaman mı kaybediyor?

Venezuela’nın 2011 yılı bütçesi sosyal harcamalara ve altyapı yatırımlarına ayırdığı payın yüksekliği ve buna karşılık faiz harcamalarına ayrılan payın düşüklüğü ile neoliberal bütçe uygulamalarından büyük farklılık göstermeye devam ediyor. Ancak finans sistemi, gıda perakendeciliği ve medya alanındaki özel sermaye yoğunluğu, halkın boynuna dolanmış büyük bir tehdit oluşturmaya devam ediyor.

2002 yılında başarısız bir darbeyle birkaç günlüğüne başkanlıktan ayrılıp bir demokrasi kahramanı olarak büyük kitle desteğiyle geri döndüğünde tekel medyası Venezuela başkanıyla ilgili haberlere “eski darbeci general Chavez” diye başlamaktan vazgeçmişti. "Şimdi neresinden yakalasak?" aranışları fazla uzun sürmedi.

Bu kez 2004-2008 arası muhteşem büyüme ve yoksulları refaha kavuşturma hamlesi 1,5 yıl önce teklediğinde atışa başladılar. Tekleme denen olgunun eski temposuna göre belki bir anlamı var ama insan, "Latin Amerika standartlarında teklemiş hali buysa" demeden edemiyor. Geçen ay yapılan seçimlerde mecliste kritik sayıda sandalye kaybederek anayasa değiştirme gücünü kaybettiğinde yeniden düğmeye basıldı. Dünyanın en zengin ve en yoksullarının yan yana yaşadığı, ABD’ye en büyük petrol ihracını yapan bir ülkenin “halkçı” bir iktidar sahibi olması kolay olmuyor.

Diğer yandan yine son iki yılın olayları sonucu ilk kez ortodoks soldan Chavez iktidarına sertçe eleştiriler de gelmeye başladı. Bu eleştirilere sonda kısaca değinmeden önce 12. yılında Chavez iktidarının aldığı yola, petrole bağımlılık ve güncel ekonomik sorunların ne derecede kritik olduğuna kısa bir göz atalım.

Akışı sağlamak için uzun uzun sayılardan bahsetmemeyi tercih edeceğiz. Aktarılan olgularla ilgili istatistiksel ve grafik verilere dipnotlardaki linklerden ulaşılabilir.

Başlangıç noktası çok dipte
Rakamların ötesindeki hikayenin algılanması için Venezuela’nın Chavez iktidarından önce dünyanın en yoksul ve en büyük petrol üreticilerinden biri olduğunu hatırlamakta yarar var. Yani aynı ülke içinde beyaz ırk ağırlıklı petrol zenginlerinin ve onların küçük iş çevresinin Paris’te, kalan yerli ırk ağırlıklılarınsa Kolombiya’da yaşadıklarını varsayabiliriz. Bugün gelişkin ülkelerle kıyaslanıp eksiklikleri nedeniyle beğenilmeyen bu halkçı iktidarların aslında onun gibi bir noktadan kalktıkları düşünülürse, Kolombiya gibi ülkelerle karşılaştırıldığında ne kadar büyük mesafe kaydettikleri daha iyi anlaşılabilir.

1998 yılında iktidara geldikten beş yıl sonra halkın ve ordunun boşa çıkarttığı darbeyle devrilmeye çalışılana kadarki görece zayıf ilk iktidar döneminde bile Chavez yönetimi, ülkenin ortalama gelirini reel olarak yüzde 10 kadar artırmayı başarmıştı. Chavez, darbe girişiminden hemen sonra 2002 yılı sonunda başlayan petrolcüler grevinin (patron sendikalarıyla anlaşmalı lokavt demek daha doğru) yarattığı şokla 2004 ortasına kadar mücadele etmek zorunda kalmıştı.

Bu dönemde milli gelirin neredeyse üçte biri buharlaştı ancak daha sonraki olağanüstü fakat akılcı politikalarla tekrar kriz öncesi döneme tırmandı. Böylece ekonomide V şeklinde bir iniş-çıkışa tanık olundu. 2004 ortasından 2008 ortasına kadarki seyir ise muhteşemdi. Petrol ihracatına dayalı bir ekonomi, petrol fiyatlarının ortalama olarak üçe katladığı böyle bir dönemde iyi olmaz da ne olur denecektir. Ancak daha önce belirttiğim gibi, ülkenin Chavez öncesini bilmekte yarar var. Çıkarılan petrolün değerinin sadece yüzde 10’unun - o da resmi sondaj rakamlarına göre - vergi olarak ödendiği, yabancı tekellerin parsellemiş olduğu bir açlık ülkesini resmetmek kolay değil.

Kamu maliyesi reformu: Hep liberalini gördük, halkçısı da oluyormuş
Chavez, petrolcüler grevini kırmayı ve ülkenin petrol tekeli olarak PVDSA’yı kamulaştırmayı başardığı andan itibaren yabancıları kovmak yerine, sallantıdaki iktidar dengelerini de gözeterek vergiyi derhal yüzde 50’ye doğru yükseltti. Devletin gelirinin nerelere harcandığı da gelir artışı kadar önemli bir parametre. Bu dönemde ortalama reel gelir iki katına çıkarken, örneğin ülkedeki birinci basamak halk sağlığı uzmanlarının sayısı tam on iki katına çıkıyordu!

Gelir adaletsizliğine işaret eden (ve 0-1 arasındaki skalada 0’a yaklaştıkça eşitsizliğin azaldığını işaret eden) Gini katsayısı, ABD’de 0,47’yi gösterirken Venezuela’da 2008’e kadarki on yıllık dönem boyunca 0,49’dan 0,41’e düştü. Bu dönemde Dünya Bankası tarafından kabul edilen “aşırı yoksulluk oranı” göstergesi yaklaşık dörtte birine, yoksulluk oranı göstergesi ise yarıya düştü. Üstelik bu göstergeler, nakit gelirleri veri aldığı için ayni sosyal yardımlar, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetlerindeki sıçrama tabloya dahil değil. (4)

Yaygın ve güçlü bir gösterge olan bebek ölüm hızının binde 21’den 14’e düşürülmüş olması, birçok uzman açısından başka söze gerek bırakmayacak bir gösterge. Çocuk ölüm oranının yarıya düşmüş olması ise beslenme ve sağlık standartlarının yoksullar için nasıl yükseldiğinin önemli bir işareti. Ancak kişi başına sosyal harcamanın sabit fiyatlarla üçe katlandığını söylemek, bu sonucun bir sürpriz olmadığını anlatabilir.

Bu süre içinde ülkenin dış borcu yaklaşık üçte birine, iç borcu ise yarısına düşürüldü. Her fırsatta politikaları yüzünden borçlanmakta zorluk çekiyor denen hükümetin, borçlanma ihtiyacındaki bu inişten hiç bahsedilmemesi ibret verici.

Konu tek başına petrol olsaydı, Nijerya, Meksika, Angola gibi ülkelerde de insani kalkınma göstergelerinde benzer sıçramalar görüyor olmamız gerekirdi. Venezuela’dan biraz daha fazla petrol çıkan ve beşte biri nüfusa sahip olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin göçmen işçilerle ilgili on yıllardır birkaç adım bile atamamış olması yeterli bir açıklama.

İçinde bulunduğumuz Kasım ayı başında ülkede okur yazar olmayan kimse kalmamasının beşinci yılı kutlandı. Lise ve üstü okullara kayıt yaptırma oranı neredeyse ikibuçuğa katlanmış ve eğitim çağındakilerin yaklaşık üçte birine ulaşmış durumda. İlk dokuz yıllık eğitim için okullaşma oranıysa yüzde 95’e ulaştı. (5)

Bütçenin yönü doğru, hızı tartışmalı
Venezuela ekonomisinin temel yapısal bozukluğu sayılabilecek iki ayak var: Petrol ihracatına bağımlılık ve gıda ithalatına bağımlılık. Petrol ihracatına bağımlılıkta yetersiz de olsa iyileşme var. Chavez iktidarı boyunca petrol dışı üretim sektörleri sürekli büyüme göstererek neredeyse ortalama iki kata ulaştılar. Başlangıç noktası çok küçük olduğu ve gıda maddelerinde ciddi ithalat bağımlılığı olduğu için bu yeterli değil. Tarım reformunun hızla sonuç vermesi gerekiyor.

Daha önemli bir parametre ise “hız” ve “radikallik” tartışmalarının neredeyse belkemiğini oluşturuyor: Öncelikle finans sistemi (6) ve gıda maddeleri ithalat ve dağıtımı (7) ülkenin en güçlü kapitalist tekellerinin elinde.

2011 yılı bütçesine gelindiğinde Türkiye’den bakıldığında ayaklarının üstüne çevrilmiş bir tabloyla karşılaşıyoruz: Sosyal harcamalar bütçenin yüzde 45’ini geçiyor, faiz harcamaları ise yüzde 12’de kalıyor. Altyapı yatırımları, bütçenin yüzde 5’ine ulaşıyor (8). Petrol varil fiyatının (şu anda 80 dolar civarı) 40 doların üzerinde seyretmesi, hedeflerin tutturulması için yetiyor. Temel sorun enflasyon. Venezuela enflasyonu, tekelci medyanın ağzına sakız olan birkaç konudan biri.

Enflasyon, özel sektör egemenliğindeki imalat sanayinin yatırım yapmamasından, tarımda da toprak sahiplerinin ellerindeki toprakları tam verimlilikle ekmemesinden kaynaklanıyor. Sosyal kamu harcamaları, temel tüketim sektörlerinde üretim artışıyla karşılanmadığında kronik bir enflasyona yol açıyor. Hükümetin bunun karşısına fiyat kontrolleri, anti kartel operasyonlar ve ekilmeyen topraklara kamu çiftlikleri kurmak için el konulması hamleleriyle yanıt vermeye çalıştığı biliniyor. Yani Venezuela enflasyonu, tarihte eşine ender rastlanır bir biçimde doğrudan sınıf mücadelesinin, hatta ikili iktidarın yarattığı özel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Gıda ve temel tüketim malları ithalatında kapitalist perakende tekellerinin yer kaplaması, medyada ülkenin, hatta Latin Amerika kıtasının en yağlı büyük patronlarının köşe tutması, ilk sektörün, ikincisinin en büyük reklam vereni olması. İşte karşı devrim cephesinin temel direkleri ve ne kadar güçlü olduklarının özeti. Chavez hükümeti, hem finans tekellerine hem perakende ticareti ve toprakları ellerinde tutan büyük patronlara, hem de medyaya karşı haddinden daha fazla anlayışlı olmakla suçlandı (9). Bu aşırı anlayışın “demorkasi cephesi”nde kazançları ile orta sınıflarda yarattığı ideolojik tahribatın zararlarının hangisinin daha fazla ağırlık kazandığı tartışılıyor. Ancak “müsamaha”nın temel nedeninin radikal bir vuruşun gerektirdiği gücün - aynı anda birbirini destekleyen çok fazla sayıda kilit noktaya yapılma zorunluluğunun - Chavez iktidarının boyunu aştığı söylenebilir.

Özellikle medyadaki oligopolistik yapı, tüm sermaye bağlantılarıyla bir mücadele aygıtı olarak yapılanmış durumda. Böyle bir aygıt, dokunulduğunda gıda ithalatını aksatacak güce sahip olduğundan, halkın boğazına dolanmış bir ahtapota benzetilebilir. Diğer yandan hükümetin tedrici önlemleri, anti tekel yasaları, sınırlı kamulaştırmaları tercih ettiren bu politikaların zaman geçtikçe lehte değil aleyhte işlediğinin en önemli göstergesi, Eylül seçimlerinde kaybedilen bir milyon oy oldu. Şu an, 2012 seçimlerini kazanabilecek örgütlülük ve gücün kolaylıkla toparlanabileceğini iddia edenlere güvensizlik beslemek haksızlık olacaktır. Ancak finans, medya ve perakendecilik tekellerinin tek vuruşta dağıtılması zorunluluğu tezini dillendirenler, geçen zamanın iktidara güç kaybettirdiği iddialarına ciddi destek buldular ve artık sesleri daha fazla çıkıyor.

Alper Özge

Kaynaklar ve notlar:
(1) Chavez’e karşı darbe girişimi ve sonrası için http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/bir-zamanlar-venezuela-da-maglubiye....
(2) Karşıdevrim ve yenilgisinin tarihteki belki en yakın görsel tanıklığı için Kim Bartley ve Donnacha O'Briain’in yönettiği 2003 tarihli ‘Inside the Coup – ABD’ ve Türkiye’de gösterildiği adıyla ‘Devrim Televizyondan Yayınlanmayacak’ adlı filmi izleyebilirsiniz.
(3) 2008 ABD finansal krizinin etkileri karşısında Venezuela’nın aldığı önlemlerin ayrıntılı bir dökümü için http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/kuresel-kriz-ve-venezuela-da-devalu....
(4) http://venezuelanalysis.com/indicators.
(5) http://venezuelanalysis.com/indicators.
(6) Tüm kamulaştırma hamlelerine rağmen ülkenin bankacılık sisteminde aslan payı hâlâ yabancı tekellerin elinde (ülkedeki bankacılık kârının neredeyse dörtte birini tek başına yapan Provincial, bizdeki Garanti Bankası’nın yarıya yakın hissesini ele geçiren İspanyol BBVA’nın malı).
(7) http://venezuelanalysis.com/analysis/5750. Venezuela’nın en büyük gıda ve içki tekeli Empersas Polar’ın patronu Lorenzo Mendoza, 40 şirkette 17 bin çalışana hükmediyor. Makarnadan pirince, mısırdan dondurmaya, şaraptan sodaya her tür ürünü hem üretip hem alternatif markaları ithal ediyor ve holdingin cirosu Venezuela’nın milli gelirinin yüzde 4’ünü oluşturuyor!
(8) http://venezuelanalysis.com/indicators.
(9) http://venezuelanalysis.com/analysis/5750. Alan Woods’un In Defence of Marxism’de aktardığına göre Venezuela’nın en güçlü medya patronu olan Gustavo Cisneros aynı zamanda tüm kıtanın en zenginlerinden biri. 2002 darbesinde doğrudan parmağı var. ABD ve İspanya vatandaşlığına (kral Juan Carlos’un yakın dostu), Miami’deki karşıdevrimci Kübalı çetelerle doğrudan bağlantılara sahip ve Dominik Cumhuriyeti’nde ikamet ediyor! Kendisi 11 milyar dolara yakın servetiyle bu aralar Şili ve Kolombiya’da da televizyon kanalları satın almış. Üstelik tüm Latin Amerika ülkelerine uydudan kanallar dolusu İspanyolca “çöp yayın” yapan ABD sermayeli bir gruba ortak olmuş.