Che'nin mirası

Che'nin Küba sosyalizmine bıraktığı miras, sosyalizmin kuruluşu sorununu ekonomik rasyonalitenin dar kalıpları içinde değil komünist iradede görme yaklaşımıydı.

Eşsiz bir iradi çaba sergileyerek kapitalizmin her türlü kuşatma ve dayatmasına karşın sosyalizmden dönmeyen Kübalı komünistlere, bugün içinden geçtikleri zorlu süreçte aldıkları cesur kararlarda, biraz da bu mirasa…

Sosyalizm mücadelesi, ölümlerinin ardından da esin kaynağı olmaya devam eden sayısız kahraman yarattı neferleri arasından. Sosyalizm mücadelesinin kahraman neferleri içinde Che, dünyanın herhangi bir ülkesindeki bir devrimcinin belki de en kolay özdeşlik kurabildiği figür. Sosyalizm düşüncesiyle yeni tanışan bir genç için düşüncesini en dolaysız biçimde dışa vurabildiği sembol.

Che'yi böylesi bir sembol düzeyine çıkaran pek çok özelliği var. Bedeninden geriye hiçbir iz bırakmamak için uğraşan katillerinin çok da isabetli biçimde fark ettikleri, fakat soysuz çabalarını boşa çıkaran bu özellikleri Fidel'den daha iyi özetlemek mümkün değil: “... Che simge olmak için tüm erdemlere, tüm insani ve manevi niteliklere sahip olmakla kalmazdı, apaçık, dosdoğru bakışlarıyla, önüne geçilmezcesine eylem için biçimlenmiş karakterini dışa vuran, hem yüksek bir zekâyı, hem de tertemiz bir ruhu yansıtan yüzüyle, bir simgenin görünümüne de sahipti...”[1]

Fidel, Che'nin ölümünün hemen ardından çocuklarımızın nasıl olmasını isteriz sorusunu “Che gibi olmalarını isteriz” diye yanıtlıyor. Çünkü çalışmaya karşı tutumu, eğitime yaklaşımı, her şeyde öncü olma isteği, en zor görevlere aday olmakta duraksamaya bir an yer vermeyen cesareti, başkaları için onu her an ölmeye hazır kılan fedakarlığı, dayanışmacılığı, özü sözü bir deyişine uygun kişiliğiyle Che, sosyalizm mücadelesi veren bir halk için en kusursuz örnek. Sadeliği oranında kusursuz, neferliği oranında kahraman...

Arjantinli Che'yi Küba'nın evladı yapabilen, adı nerede anılırsa orayı Che'nin evi haline getiriveren şey, Che'nin “yerinde duramayan” bir devrimci olmasından çok tüm bu özellikleriyle sosyalizmin hedeflediği insanı temsil etmesindendir. İnsanın içindeki cevheri kanıtlamasındandır. Che'nin giriştiği mücadele, bu yanıyla, Che'yi kahraman kılan, olağanüstü yapan koşullara karşı verilen bir mücadeledir. Che gibi olmak için gereken tüm cevheri içinde taşıyan adsız insanın o cevheri gösterebileceği koşulların yaratılması mücadelesidir.

Bu mücadelede en önemli duraklardan birisi, zaferden sonra Küba'da girişilen sosyalist inşa süreci. Halkların başı dik durmak, eşitlik ve özgürlük ilkelerini kovalayan bir toplum kurmak için sahip oldukları cevheri kanıtlayan ve aynı Che gibi son derece değerli bir simge olan Küba sosyalizminin inşa sürecine Che'nin kattıkları ne yazık ki Türkiye'de çok fazla bilinmiyor.

Küba devrimi için verilen mücadeleye doktor olarak katılan Che, doğasının sınır tanımazlığını kanıtlarcasına hepsi de kilit nitelikte pek çok farklı görev üstleniyor süreç içerisinde. Devrimden hemen sonra Küba'nın özel elçisi olarak Bağlantısızlar grubundaki ülkelere bir dizi ziyarette bulunuyor. Üç aylık ziyaretler trafiğinin ardından Küba'ya döndüğünde, Ulusal Tarım Reformu Enstitüsü bünyesinde sanayileşme faaliyetlerinin sorumluluğunu üstleniyor. Birkaç ay sonra Merkez Bankası Başkanı oluyor. 1961 Ocağında Sanayi Bakanlığı görevini üstleniyor. Tüm bu görevlerin altından kimi zaman günde 18 saate varan bir çalışmayla, bilgiye susamış bir öğrenci motivasyonuyla kalkıyor.

Yeni Küba'nın sınai örgütlenmesi ve ekonomik yönetiminin şekillendirilmesinde, eğitim politikasının belirlenmesinde, yönetime işçilerin katılımını teşvik edecek mekanizmaların geliştirilmesinde, bilimsel ve teknolojik araştırmaları üretime uygulamak üzere yeni kurumların yaratılmasında, sosyalist bilinci ve halkın Devrime bağlılığını yükseltecek politikalar üretilmesinde Che'nin son derece önemli katkıları var Küba sosyalizmine.

Çalışkanlık ve disiplini, iradeciliği, keskin zekası, fedakarlık, dayanışmacılık gibi erdemleri ile Che gibi kahraman neferlerin pratik katkıları, herhangi bir devrimi izleyen herhangi bir sosyalist inşa döneminde önemli hale gelir. Bu dönemler her zaman insanüstü çaba gerektirirler çünkü. Ancak Che'nin özel olarak Küba sosyalizmine bıraktığı mirası anlamak için zaferden sonra devrim kadrolarını karşılayan özgün koşulları anlamak gerekir.

Kübalı devrimcileri zaferden sonra bekleyen, devrimin kitlelerde canlandırdığı daha iyi bir yaşam umudunu acilen karşılama göreviydi. Che 1960 Haziranında yaptığı bir konuşmada devrimin acil görevlerini sıralarken, Küba halkının devrim öncesi içinde bulunduğu yoksulluk koşulları hakkında da fikir veriyor: “en başta gelen amacımız, kimsenin aç kalmamasını ve daha sonra da herkesin üç öğün yemesini sağlamaktır. Bundan sonra, herkesin uygun koşullarda yaşamasını sağlamamız gerekecektir. Bunun arkasından sağlık hizmetleri ve eğitimin parasız olması gelecektir.” [2]

Kübalı devrimcilerin bu acil hedefleri gerçekleştirmek için dayanabilecekleri gelişkin bir ekonomileri yoktu. Tek ürün-tek pazar ekonomisi olarak özetlenebilecek bağımlı bir sömürge ekonomisine sahipti Küba. Dayanılan bu tek ürünün, şekerin pazarı ise saldırı için tetikte bekleyen ABD'ydi. Son derece cılız bir sanayisi vardı ancak bu alan da ABD tekellerinin denetimindeydi. Sermaye birikiminden yoksun ülkede son derece düşük bir üretkenlik düzeyi söz konusuydu.

Özetle eşitlikçi bir bölüşümün öngörülmesi durumunda bile çözüme kavuşturulması kolay olmayan temel bir sorunu vardı Küba'nın. Temel ihtiyaçları karşılayacak kaynakların yaratılması sorunu. Bu sorunun aşılmasında Küba'nın devrimi izleyen süreçte bugüne kıyasla temel bir avantajı sosyalist bloğun varlığıydı. SSCB ile kredi, şeker satışı konulu anlaşmaların imzalanması, maden arama gibi stratejik ve teknik donanım gerektiren konularda ortak adımların atılması, devrimin kadrolarının ilk girişimleri arasındaydı. Che'nin üç aylık diplomatik ziyaretler turu, devrimin gerek siyasi gerek ticari olarak ABD'nin hegemonya alanından çıkma mücadelesinin bir uğrağı olarak görülebilir.

Ancak dış destekle çözülmesi mümkün olmayan içeriyi ilgilendiren bir başka boyutu daha vardı kaynak yaratma sorununun: emek üretkenliğini arttırmak. Emek üretkenliğinin artırılmasında teknik eleman sıkıntısı başlıca açmazlardan biriydi. Che bu açmazı anlatırken Küba'nın cılız sanayisini kontrol altında tutan ABD tekellerinin Kübalıların kazanmasına izin verdiği teknik bilginin, kataloglara bakıp yedek parça sipariş etmekten ibaret olduğunu söylüyor.

Bir başka açmaz, devrimi önceleyen dönemde ABD tekellerinin, Kübalı işçileri kendi ülkelerindeki işçi ücretleri ile kıyaslandığında son derece düşük ancak Küba'nın şeker üreticilerinin gelirleri ile kıyaslandığında oldukça yüksek ücretlere çalıştırması sonucu, işçiler arasında ortaya çıkan irrasyonel ücret farklılıklarıydı. Bu durum işçi sınıfının birliğine zarar vermekle kalmıyordu, ücretlerle üretkenlik arasındaki bağlantının zayıflığı emek üretkenliğini arttırmakta teknik bilgi yetersizliği kadar ciddi bir sorun oluşturuyordu. [3]

Bağımlı sömürge ekonomisinin bir özelliği üretilen temel tarımsal ürünün, şekerin hammadde olarak ihraç ediliyor olması ve işleme tesislerinin geliştirilmemiş olmasıydı. Şeker işçilerinin uzun dönemler boyunca mevsimsel işsizliğe konu olmasına neden olan bu durum, yine emek üretkenliğini baltalayacak şekilde iş disiplini üzerinde olumsuz etkilerde bulunuyordu. [4]

1963-64 döneminde Küba'da devrim kadrolarını içine çeken çok önemli bir tartışma hangi ekonomik yönetim sisteminin benimseneceğine ilişkin tartışmaydı. Emek üretkenliğini arttırma sorunu ile yakından ilişkili bu tartışmada Che'nin benimsediği yaklaşım, Küba'da sosyalist kuruluşa belki de en önemli katkısını oluşturuyor. Che'nin gönüllü çalışmaya, maddi olmayan özendiricilere yaptığı vurgu da yine bu tartışmanın bir parçası olarak okunduğunda gerçekten anlaşılabilir.

Tartışma temel olarak iki ekonomik yönetim sistemi etrafında dönüyordu. Küba'da devrimin ilk yıllarında her ikisi de kullanılan bu yönetim sistemlerinden birincisi, Che'nin savunduğu bütçeye bağlı finansman sistemi (ya da konsolide işletmeler sistemi), diğeri ise ekonomik hesaplama sistemiydi (ya da parasal özyönetim sistemi).

Tartışmanın ikinci cephesi, değer yasasının üretimde egemen tek ölçüt olamamakla birlikte, sosyalist rejimde de işlerliğini sürdürdüğünü ve sosyalist düzende değer yasasının plan aracılığıyla işlediğini öne sürüyordu. Öte yandan Che değer yasasının en gelişmiş biçimiyle kapitalist pazarda işlerlik gösterdiğini, üretim araçlarının ve bölüşüm aygıtı sisteminin toplumsallaştırılması ile pazarlarda ortaya çıkan değişimin değer yasasının işleyişini de değişime uğratacağını, bozacağını savunuyordu. Planlamaya dayalı bir ekonomide değer yasasının bilinçli olarak kullanılmasını reddediyordu. Devlet işletmeleri arasındaki değişimlerde meta kategorisinin varlığını reddediyor ve bu işletmeleri, Yugoslavya örneğinde olduğu gibi, mali özerkliğe tabi birimler olarak kurgulamak yerine, büyük tek bir işletmenin yani devletin parçası olarak kurguluyordu.

Ülkedeki tekil bir işletmenin elde ettiği yüksek kârın yalnızca o işletmelerin işçilerinin geliri olarak görülemeyeceğini, büyük tek bir işletme olan devletin, tüm toplumun geliri sayılması gerektiğini ve ancak bu sayede örneğin stratejik bir alana mevcut anda kârlı olmayan bir yatırım yapılmasının mümkün olabileceğini düşünüyordu. Che, sıkı bir plancı ve tasarrufçuydu. Herhangi bir noktada israf edilen tek bir kuruşun, Kübalılara yeni iş alanları yaratmakta kullanılacak kaynakların israfı anlamına geleceğini söylüyor ve bunu hainlik olarak niteliyordu.

Che, planlama dikey olarak örgütlenirken, planın halk tarafından benimsenmesi için de mekanizmalar yaratılması gerektiğini söylüyordu: "Sanayi bakanlığı dikey bir kuruluştur. Çünkü bu tip bir kuruluşun örgütlenmesi karar almakla yükümlü merkezi bir liderliği gerekli kılar. Aynı zamanda yönetim son derece demokratik olmalıdır, çünkü planları kitlelere götürmenin onlarla tartışmanın kitlelerin onayını almanın bir plan hazırlamakta ve plana rehberlik etmekte kitlelerin katılımını sağlamanın tek yoludur bu." [5] Burada Che açıkça öncülükten, öncünün kitleleri siyasallaştırma görevinden söz ediyor. Bu konuda Küba'nın çok parlak bir sicile sahip olduğunu söylemek mümkün.

Aslında Che'nin bir tarafı temsil ettiği ekonomik yönetim sistemi tartışmasının kendisi, Küba'da daha devrimin ilk yıllarından başlayarak toplumu ilgilendiren kararların büyük bir açık yüreklilikle tartışmaya açıldığını gösteriyor. Bu çok canlı tartışmanın tarafları devrimin öncü kadroları, devrimci hükümetinin önemli pozisyonlardaki “devlet adamları.” Ancak, kol kırılır yen içinde kalır demeyen Küba devriminin kadroları bu tartışmayı, henüz taşların yerine oturmadığı bir dönemde kamuoyu önünde yapıyor.

Che değer yasasının sosyalist bir ekonomide bilinçli olarak kullanılmasını reddederken, insana duyduğu inanca dayanıyordu. Planlama sayesinde yeni toplumsal ilişkileri ortaya çıkarmanın yollarının bulunabileceğini düşünüyordu. Kafamıza kazınmış romantik silüetine rağmen, insanın içindeki cevheri görmek için kendinden çok da uzaklara bakması gerekmeyen Che için insan, soyut bir varlık değildi. Küba devriminin güvendiği insan, çok temel tartışmalara kattığı yanıbaşındaki Kübalıydı.

Che'nin öncülüğünü yaptığı gönüllü çalışma pratiği, paylaşımcılığı bir tür saf idealizm olarak görülmeyecekse, Che'nin merkezi planlama konusundaki ısrarı ve öncülük vurgusuyla birlikte değerlendirilmeli. Küba'da minibrigadlarda belli bir süre için normal sorumluluklarını bırakıp evlerin, okulların, hastanelerin yapımında ve diğer toplumsal programlarda çalışan emekçiler sadece üretimi artırmakla kalmıyorlardı, aynı zamanda muazzam bir eğitim sürecine dahil oluyorlardı. Sosyalizmin ihtiyaç duyduğu yeni insan, biraz da bu çalışmalarda yaratılıyordu.

Özetle Che'nin Küba sosyalizmine bıraktığı miras, sosyalizmin kuruluşu sorununu ekonomik rasyonalitenin dar kalıpları içinde değil komünist iradede görme yaklaşımıydı.

Eşsiz bir iradi çaba sergileyerek kapitalizmin her türlü kuşatma ve dayatmasına karşın sosyalizmden dönmeyen Kübalı komünistlere, bugün içinden geçtikleri zorlu süreçte aldıkları cesur kararlarda, biraz da bu mirasa bakarak güven duymamız gerekir.

Esin Saraçoğlu

[1] Fidel Castro’nun Che’nin 20. ölüm yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmadan alınmıştır. Konuşma metni için bkz. Ernesto Che Guevara, Ekonomik Yazılar, Yar Yayınları, Çev: Nadiye R. Çobanoğlu, Ekim 2005, İstanbul, s. 5-35.
[2] Ernesto Che Guevara, Sosyalizm ve İnsan, Yar Yayınları, Çev: Nadiye R. Çobanoğlu, 8. Baskı, İstanbul, s. 35
[3] Alper Birdal, "İki Sosyalist Kuruluş Deneyiminin Sürekliliği: Stahanov’dan Che’ye Yeni İnsanı Yaratma Mücadelesi,” Gelenek 92, Aralık 2006.
[4] Alper Birdal, "İki Sosyalist Kuruluş Deneyiminin Sürekliliği: Stahanov’dan Che’ye Yeni İnsanı Yaratma Mücadelesi,” Gelenek 92, Aralık 2006.
[5] “Sosyalizm Tarihinden Portreler, Che Guevera: Devrimi Yaşamak,” Gelenek 49, Mayıs 1995.