Bolivya’da Morales'le yola devam

4 Nisan günü Bolivya halkı, 2006 yılından beri altıncı kez sandık başına gitti. Yani Morales yönetimi altıncı kez halk nezdinde sınanıyor. Kesin sonuçların yayınlanması için henüz erken olmakla birlikte Morales ve Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) yöneticileri sonuçtan memnun olduklarını açıkladılar.

Bolivya Ulusal Seçim Kurulu’nun sözcüsü Roxana Ibarnegaray’in Prensa Latina’ya verdiği bilgiye göre yaklaşık beş milyon Bolivya vatandaşı ilk kez bu seçimlerde genel, doğrudan, özgür ve gizli oyla ve ayrı listeler ile kendi belediye başkanlarını ve meclis üyelerini belirlemek için oy kullanma hakkına sahip oldu. Bu seçimler Bolivya yerlilerinin doğrudan oylamayla yasama meclisine temsilcilerini yollamaları açısından da bir ilk oldu.

Pazar günü sandık başına giden Bolivyalılar 337 belediye başkanı, bin 855 belediye meclisi üyesi ve bunlara ilaveten dokuz bölge valisi ve bölgesel meclisler için 267 üye belirlemek için oy kullandılar. Bu seçim Bolivya tarihin en karmaşık demokratik deneyimi olarak nitelendiriliyor.

Evo Morales ilk sonuçlara göre MAS’ın seçimlerden halk desteğini arttırarak ve bölgesel liderliğini güçlendirerek çıktığını açıkladı. 2004 seçimlerinde üç bölgede kazanan MAS bu kez altı bölgede kazanmış görünüyor. Bu bölgeler, La Paz, Oruro, Cochabamba, Potosi, Chuquisaca ve Pando.

Morales’in açıklamasına göre MAS, kaybedilen üç bölge olan Beni, Santa Cruz ve Tarija’da da meclise eskisine göre daha fazla temsilci yollamayı başardı. Belediye başkanlığı seçimlerinde de El Alto ve Cobija’yı kazandı. Morales bu sonuçları Sosyalizme Doğru Hareket’in yeni bir zaferi olarak nitelendirdi.

Bolivya halkı 2009 yılında da iki kez, Ocakta yeni anayasayı kabul ederek ve Aralıkta da Morales’i yeniden Devlet Başkanı seçerek, ülkenin bu ilk yerli devlet başkanın politikalarına desteğini göstermişti.

Evo Morales yönetiminin Bolivya için anlamı nedir?
Washington merkezli Ekonomik ve Politika Araştırmaları Merkezi’nin Aralık 2009 tarihli, “Bolivya: Morales yönetimi süresince ekonomi” isimli raporuna göre, Morales yönetiminde Bolivya ekonomisi son 30 yılın en yüksek büyümesini elde etti. (1) Bu dönemde ortalama büyüme oranı 4,9 olarak gerçekleşti. Ve bu oran sürekli bir politik gerginlik ortamında ve dünya çapındaki ekonomik krize rağmen sağlandı. Rapor bu başarıyı hükümetin uyguladığı etkin mali politikalara bağlıyor ve bunu sağlayanın da ülkenin doğal gaz üretimi ve gelirleri üzerindeki kontrolü olduğunu belirtiyor.

Morales hükümeti yoksulları hedefleyen birçok program başlattı. Çocuklarını okula yollamaları için yoksul ailelere para yardımı yapılması, yoksul yaşlılar için emeklilik maaşının yaygınlaştırılması, bebek ve çocuk ölümlerinin azaltılmasını sağlamak amacıyla doğum öncesi ve sonrası bakım için sigortasız annelere yapılan ödemeler bunlardan bazıları. Bunlara bağlı olarak, gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçen GINI katsayısının son iki yılda 60.2’den 56.3’e düşmesi de ülkedeki eşitsizliğin azalmakta olduğunun bir göstergesi.

Buna ülke tarihinde görülmemiş bir anayasanın yapılmasını eklemek gerekiyor. Bolivya’daki tüm yerli halkları eşit yurttaşlar haline getiren, ülkeyi tam 37 resmi dilli, üniter ama çok uluslu, laik bir ülke haline getiren bir anayasa. Bu anayasa ülke tarihinde halkın oyuna sunulan ilk anayasaydı. Ülkenin doğal kaynakları üzerindeki hakimiyeti halka ve yönetimini devlete veren bu anayasa, aynı zamanda yerel yönetimlere özerklik tanıyor. Herkese sağlık, ücretsiz eğitim yeni anayasanın temel düzenlemelerinden. Bu haklar etnik köken, cinsiyet, dil, din ve politik görüşünden bağımsız olarak tüm yurttaşlara eşit olarak tanınıyor.

Dış politikada Küba ve Venezuela’nın temel belirleyici rolü üstlendiği anti-emperyalist, devrimci bloğun en önemli bileşenlerinden biri Bolivya. Morales iktidarının daha ilk yılında bu iki ülkenin kurduğu ALBA’nın üyesi oldu. Yine ilk günden beri ABD’nin bölgedeki ve dünyadaki saldırıları karşısında haksızlığa uğrayanların yanında yer aldı. Örneğin kilometrelerce uzaktaki Filistin halkıyla dayanışmak için İsrail ile ilişkilerini kesen ilk ülkelerden birisi oldu.

Tüm bu adımların Bolivya’da devrimci bir sürecin yaşandığını gösterdiği açık olmakla birlikte bu sürecin Morales’in partisinin adındaki gibi sosyalizme yönelip yönelmediği ya da yöneldiği sosyalizmin nasıl bir sosyalizm olduğu elbette tartışmalı ve yaygın olarak tartışılıyor. Kimilerine göre Morales’in politikaları ulusalcı politikalar olmanın ötesine geçmiyor. Hatta bazı eleştirmenler Morales’i işçi düşmanı ilan ediyor.

Örneğin James Petras, 21. yüzyıl sosyalizmi deneyimlerini eleştirdiği makalesinde, Morales yönetimini uluslararası tekelleri ülkenin petrol, doğal gaz ve maden kaynaklarını sömürmeye açıkça davet etmekle borçlanma, ihracat sübvansiyonu ve vergi teşvikleri ile zengin tarım ihracatçılarına yüz milyonlar aktarırken topraksız köylüleri malikanelerden sürmekle asgari ücreti söz verdiğinden çok daha az yükseltmekle, Pando eyaletinde yerli aktivistleri öldüren eyalet yöneticilerini cezasız bırakmakla ve daha bir çok başlıkta eleştiriyor. (2)

Petras’ın 21. yüzyıl sosyalizmi hakkındaki görüşleri ve bunun eleştirisi ayrı bir konu olmakla birlikte somut olgular olarak saydıklarının önemli bir kısmının doğru olduğunu söylemek gerekiyor. Morales’in “sosyalizm”i şimdilik bazı ekonomik ve demokratik reformlar düzeyinin ilerisine gitmiyor.

Ancak burada bitmiyor. Latin Amerika’da bir devrimci süreç yaşanıyor ve bu süreç bölgedeki tek tek ülkeleri etkisi altına alıyor ve elbette bu tek tek ülkelerdeki gelişmelerden etkileniyor. Bolivya bu devrimci sürecin içinde yolunu arayan ülkelerden biri ve Morales kıtadaki devrimci iktidarın önemli figürlerinden. Bolivya’nın yolunu Latin Amerika’daki bu sürecin gidişatının belirleyeceği çok açık olmakla birlikte Bolivya’da Morales’in iktidarda olmasının da devrimci süreç açısından büyük önemi olduğunu hatırlatmak gerekiyorBu bütünlüğü hesaba katmayan bir Morales eleştirisi eksikli kalmanın ötesinde yanlışlar barındıracaktır.

Kısacası Morales Bolivyasının geleceği genel olarak Latin Amerika devrimci sürecinin başarısına bağlı olmayı sürdürüyor. Sürecin gidişatı konusunda erken umutsuzluğa kapılanların, Küba’da iktidarı alan devrimcilerin sosyalizme varmaları sürecini hatırlamalarında fayda var. Elbette ne devir aynı devirdir, ne de insanlık o kadar sık Fidel üretebiliyor. Ama kıtanın tümümde olduğu gibi Bolivya’da da son söz henüz söylenmedi.

Oğuz Kavala

(1) http://www.cepr.net/documents/publications/bolivia-2009-12.pdf
(2) http://www.cepr.net/documents/publications/bolivia-2009-12.pdf