Akıl hastalıklarının teşhisinde olasılık teorisi de kullanılacak

Akıl hastalıklarının sınıflandırılmasında yapılan araştırmalarda, şimdiye değin yaygın bakış, algı ile inanç oluşturmanın ayrı süreçler olduğu şeklindeydi. Ancak son gelişmeler, esas sorunun içsel modelde olduğunu, yani çevre hakkındaki düşünce ve çıkarımlarda bir bozulma olduğunu ortaya koyuyor.

Ruhan Alpaydın - bilimsoL

Aklımız, etrafımızda algıladıklarımızla, yani yeni verilerle bir tahmin yürütme makinası gibi çalışıyor ve yeni sonuçlara varıyor. Söz gelimi, kara bulutlar gördüğümüzde kısa bir zaman sonra yağmur yağacağını düşünmemiz, daha önceki bu coğrafyada yaşayan kişiler olarak gözlemlerimize dayanıyor. Gözlemlerimiz kara bulutların görünmesinin hemen arkasından büyük olasılıkla yağmurun geldiği şeklinde. 

Ruhsal ve başka akıl rahatsızlıklarında ise, önceki gözlemlerden edinilen bu tahmin edebilme becerisinin bozulduğu görülmüş. Söz gelimi şizofreni veya otizm veya endişe bozukluğu hastalarının anın gerçekliğini, geçmiş deneyime oranla daha fazla öne çıkardıkları ve böylelikle geleceğe dair doğru tahmin yapamadıkları görülmüş. Saplıklı insanların şaşırtılabildiği kimi ilüzyonlara bu hastaların kanmadıkları görülmüş.

Yukarıdaki şekilde sağdaki yüz, bir maskenin arkasından içini gösterdiği halde, sağlıklı insanlar bu yüzü dışarı çıkan bir yüz olarak nitelemişler. Bunun nedeni, “yüz hep dışarı doğru çıkar” gözleminden doğan bilgimiz. Şizofren hastaları ise algılarına gelen bilgiye, geçmiş deneyimlerden gelen bilgiden daha fazla önem verdikleri için, sağdaki yüzü gerçekten de olduğu gibi, yani içe doğru bir yüz olarak değerlendirmişler.

Akıl hastalıklarının sınıflandırılmasında şimdiye değin çoğunlukla sorular sorulur ve cevaplara göre sınıflandırma yapılıyordu. Disiplindeki yaygın bakış, algı ile inanç oluşturmanın ayrı süreçler olduğu şeklindeydi. Ancak son gelişmeler, esas sorunun içsel modelde olduğunu, yani çevre hakkındaki düşünce ve çıkarımlarda bir bozulma olduğunu ortaya koyuyor.

Edinburg Üniversitesi’ndeki sinirbilimci Peggy Series, Bayes teoremi olarak bilinen ve geleceği geçmiş veriler üzerinde tahmin edebilmeye yarayan olasılık denkleminin ruhsal hastalıklarının teşhisinde ve kontrolünde çok yardımcı olabileceğini belirtiyor. Series, bu gelişmeyi “Bayes Teoremi bize yeni bir kavram seti veriyor, yeni gereçler ve yeni bir bakış açısı veriyor” şeklinde dile getiriyor.

Bayes Teoremi, 18. yy’da Thomas Bayes adlı İngiliz matematikçi tarafından formule edilmiş. İlk paragraftaki örnekten yola çıkarsak eğer, Bayes Teoremi diyor ki:

P(Y/K)=P(Y) x P(K/Y) / P(K)

Kara bulutlar eldeki veriyi, yağmur yağması ise hipotezimize denk geliyor. P(Y/K), kara bulutlar görüldüğünde yağmur yağma olasılığı. Kara bulutlar görüldüğünde genellikle yağmur yağıyorsa, bizler, kara bulutları gördüğümüzde, bilinçli ya da bilinçsiz olarak yağmur yağabileceği hipotezine dayanak oluşturuyoruz, tabii ki eldeki iki olasılığı kullanarak:

P(Y) yağmur yağma olasılığı (kara bulutların varlığı ve yokluğundan tamamen bağımsız olarak)

P(K/Y) ise yağmur yağımş olduğunda kara bulutların da görülmüş olması olasığına denk geliyor.

Bu iki olasılık, gözlemlerimize (ve geleceğe ait tahminlerimize) dair içsel bir modeli oluşturuyor. Bu içsel model ile tahminler yapıyoruz. Ruh hastalıklarında ise, ikinci olasılığın yani geçmiş gözlemlere dayalı P(Y)’nin bozulduğu -fazla kuvvetli ya da zayıf- olduğu görülüyor. Dolayısıyla hastalarda, içsel modelleri bozulduğu için geleceğe dair doğru tahmin yapabilme becerisi azalıyor.

 

Kaynaklar:

https://www.sciencenews.org/article/bayesian-reasoning-implicated-some-m...

Paul C. Fletcher ve Chris D. Frith, “Perceiving is believing: a Bayesian approach to explaining the positive symptoms of schizophrenia”, Nature Reviews Neuroscience · January 2009. DOI: 10.1038/nrn2536