H göstergesi anlamsızlığı

H göstergesi bir bilimcinin ilgi çeken yayın ortalaması (sayısı) konusunda bilgi verebilir, yanlış olan bilim insanlarının buna göre sıralanması. Bilim insanlarını sıralamak ne işe yarayabilir ki?

İzge Günal

Bir süredir bilim dünyasında başarı ölçütü olarak h göstergesi (h indeksi) kullanılmakta. Jorge E. Hirsch’in 2005 yılında geliştirdiği bu gösterge, kendi tanımıyla en büyük numaralı n sayıdaki makalenin her biri için aldığı en az n değinisidir (daha yaygın bilinen ismiyle atıfıdır). Bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse, bir bilimcinin 5 makalesi olduğunu varsayalım. Bu makalelerine sırasıyla 13, 6, 3, 4, 3 kez değinilmiş, yani diğer bilimciler onu kaynak göstermişse, bu bilimcinin h göstergesi 3’tür, yani en az 3 kez kaynak gösterilen 3 makalesi vardır; 4 değildir çünkü en az 4 kez kaynak gösterilen 4 makalesi yoktur. 1,2 ve 4.makalelerine isterse 1000 kez değinilsin sonuç değişmeyecektir. Yani değinileri sırasıyla 1000, 1000, 3, 1000, 3 olsun yine en az 4 kez kaynak gösterilen 4 makalesi olmadığı için h göstergesi 4 olamayacaktır. Başka bir bilimcinin 5 makalesinin değini sayıları sırasıyla 3,3,0,3,0 olsun, bunun da h göstergesi 3 olacaktır.Yani son iki örneğe bakılırsa 5 makalesine toplam 3006 değini alanla, 9 değini alan h göstergesine göre eşittir!

Burada anlamsız bulduğum nokta h göstergesinin yanlışlığı değil, h göstergesi bir bilimcinin ilgi çeken yayın ortalaması (sayısı) konusunda bilgi verebilir, yanlış olan bilim insanlarının buna göre sıralanması (Daha önce bir sunum sırasında bana sorulduğu için söylüyorum, sakın bunları çekememezlikten söylediğimi düşünmeyin, çünkü Herkese Bilim Teknoloji dergisindeki bir araştırmaya1 göre kendi uzmanlık alanımda, çalıştığım üniversitenin yaptığı bir araştırmaya göre de kendi fakültemde en yüksek h göstergesine sahibim). Bilim insanlarını sıralamak ne işe yarayabilir ki? Piyasa ve onun getirdiği rekabet için bunu açıklamak kolay ama gerçekten bilgi üretmek isteyenler için sıralamada önlerde olmanın çok da bir anlamı olamaz. Doğru olan sıralamada öne geçme dürtüsü değil, doğruyu bulma dürtüsü olmalıdır.

Aslına bakılırsa, bu anlamsızlık yıllar önce ABD’de bir şirketin yeni bir tarama sistemini kullanıma sunmasıyla başlamıştı. Sistem güzeldi, farklıydı; bir makaleyi kaynak olarak kullanan makaleleri bularak, aynı konuda çalışanları ve/veya o konudaki gelişmeleri ortaya koyuyordu. Sorun bundan sonra başladı, her işte olduğu gibi ABD sistemi sıralama işine girişti; en çok değini alan bilimci, en çok değini alan makale gibi.

İyi ama değinilme kişinin çabasıyla değil, başkalarının inisiyatifiyle olan bir şey. Bilimsel olarak gösterilmiş gerçeklerdir; örneğin, aynı anda, aynı sonuca ulaşan ve ikisi de en iyi dergilerde yayınlanan biri İsveç, diğeri ABD kökenli iki makalenin değini sayısına yıllar sonra bakıldığında ABD kaynaklı olanın belirgin bir biçimde önde olduğu görülmüş. Hele bir de makale az gelişmiş bir ülkeden çıkmışsa değini sayısı çok çok az olmakta. Yine insanların yetiştiği enstitüden çıkan yayınları daha fazla kaynak gösterme oranının daha yüksekolduğu da bilinmekte. Benzer biçimde dergi editörleri, dernek başkanları vs daha fazla değini almakta.  Demek istediğim kaynak gösterme sürecinin öznel olduğu.

Akademik yaşamımın başlangıcında değinilerimi merak ederdim. Şunu söyleyebilirim ki ilk aldığım 100 değininin yaklaşık 90 tanesi nötrdü. Yani, beni kaynak göstermeselerdi de olabilirdi (elbette, kaynak olarak kullanabilecekken, kullanmayanlar da vardı). 100 değininin yaklaşık iki tanesi de olumsuz, yani benim yazdıklarıma karşı çıkan değinilerdi. Bu durumda 100 değininin sadece 8 tanesi beni olumluyordu ki, bence bu bile 100 değinim var demenin ve buna göre sıralamanın yanlışlığının açık bir kanıtıdır.

Bu konuda daha fazla örnek vermek kolay ama bence gerek yok çünkü değini saymak gibi bir yanlışlığın üzerine inşa edilen h göstergesinin anlamsızlığı doğasından kaynaklanmaktadır.

Kaynak: 1Mümin Yıldırım, Kim Önde?-4, Herkese Bilim Teknoloji, 21:22, 19 Ağustos 2016.