Bilimsel makalelerde anlaşılması zor olan ne?

1881’den 2015’e kadar yayınlanan 700 bin bilimsel makalenin özetlerini tarayan araştırmacılar, bilimsel makalelerin anlaşılmasının giderek zorlaştığını belirtiyor.

bilimsoL - Özgür Genç

Bilim insanları zamanlarının önemli bir kısmını laboratuvarda deney yapmakla geçirirken, bir o kadarını ve belki de daha fazlasını bilgisayar başında yazı yazarak geçiriyor. Bu yazılar arasında en başta deney sonuçlarını derleyen bilimsel makaleler yer alıyor. Bu makaleleri gündelik gazete ve dergilerde yayınlanan makalelerden ayıran nokta ise makalelerin hakem değerlendirmesi denilen bir ön elemeden geçmesi. Yani makalesini bilimsel bir dergide yayınlamak isteyen araştırmacı önce dergi editörüne makalesini yolluyor, editörü ikna edebilirse hakemlere, yani kendisi gibi araştırmacı olan akranlarına gönderilmesini sağlıyor. Eğer hakemler olumlu görüş bildirirse makalesi kabul ediliyor ve dergide basılıyor. Ancak bu işin bir de arka planı var.

Oyuna 1-0 geriden başlamak

Bilimsel bilgi üretimi eşitsiz gelişimin doğrudan gözlendiği alanlardan birisi. Ekonomik güce sahip ülkelerin bilginin üretimi ve kullanımı açısından sahip olduğu avantajlar saymakla bitmez. Bu eşitsiz yapı doğal olarak bilim yapmaya çalışan, yaptığı çalışmaları dünyaya duyurmaya çalışan bilim insanlarını da doğrudan etkiliyor. Rekabetin oldukça yüksek olduğu bir dünyada oyuna 1-0 geriden başlayan araştırmacıların baş etmek zorunda kaldıkları bir başka bela daha var: Bilim dili ya da günümüzdeki egemen haliyle İngilizce bilim dili.

Bilimsel makalelerin halk arasında karmaşık, anlaşılmaz bulunması normal karşılanıyor. Bilimsel bilgi içeriğinin oldukça özgül olması, gündelik dilde kullanılan kelime dağarcığını aşmak durumunda kalması anlaşılmayı zorlaştırıyor. Ancak bilimsel makalelerin halk tarafından anlaşılmasından öte, akranlar arasında dahi yazılan makaleleri okuyup anlamak giderek bir sorun haline gelmiş durumda.

Bilimsel bilgiye erişim

Bu konu İsveç’teki bir grup araştırmacının dikkatini çekti ve Karolinska Enstitüsü’nden bilim insanları 1881 yılından 2015 yılına kadar yayınlanan tıp ve biyoloji alanındaki bilimsel makalelerin özet kısımlarını inceledi. 122 dergiden 700 binin üzerinde özet tarayan araştırmacılar makalelerde kullanılan dilin değişimini bir kaç değişkenle incelemeye çalıştı. Bunlardan bir tanesi kelimelerdeki hece ve cümlelerdeki kelime sayısı idi.  Bir diğeri de cümle başına düşen “zor kelime” sayısının tüm kelimelere oranıydı. “Zor kelime” yaygın olarak kullanılan üç bin kelimenin dışında kalan kelimeler olarak tanımlandı. Bu yönteme göre, kelimelerdeki hece sayısı, cümlelerdeki kelime sayısı ve cümle başına düşen zor kelime sayısı arttıkça makalelerin anlaşılırlığı azalıyor.

Elde edilen sonuçlara göre, 1881 yılından 2015 yılına kadar yayınlanmış makalelerin anlaşılırlığının giderek azaldığı göze çarpıyor. Bu eğilim makalelerde kullanılan bilim jargonunun artışıyla paralellik gösteriyor. Bilim jargonu, gündelik dilde başka karşılıkları olmasına rağmen daha az yaygın ve az bilinen kelimelerin bilimsel yayınlarda kullanılmasıyla oluşuyor.

Anlaşılırlık düzeyinin azalması konusunda araştırmacılar, bilimsel gelişme ve buna bağlı yeni kavramların kelime olarak kullanılması ihtimalini hesaba katıyorlar. Ancak, bilim jargonunun giderek artan bir biçimde yaygınlık kazanmasının yeni bilimsel kavramları ifade etmekle pek de alakası olmadığının altını çiziyorlar. Dolayısıyla makalelerin daha az anlaşılır hale gelmesinin yazarların kelime seçimi ile orantılı olduğunu vurguluyorlar.

Bilim insanları arasında basit bir anlatım yerine, ağdalı bir dilin makaleyi daha çekici ve etkili kılacağı görüşü oldukça yaygın. Belki de bu yanılsama makalelerin daha az anlaşılır hale gelmesine neden oluyor. Özellikle genç akademisyenler, kendi yazım yeteneklerini kullanmak yerine, hocalarını ya da başkalarını taklit ederek bu eğilimi daha da güçlendiriyor.

İsveçli araştırmacıların çalışması bilimin halka anlatılması sorununu irdeliyor. Mevcut sistemde bilimsel bilgi, toplumun erişimine daha kapalı hale geliyor. Bilimsel okuryazarlığın azalması toplumu bir bütün olarak etkiliyor. En çarpıcı örnekler de çocuklarda gözleniyor. Araştırmacılar, çocukların bilime olan ilgisinin de bu nedenle zayıfladığının altını çiziyor.

İlgili makale:

Plavén-Sigray vd. BioRxiv http://doi.org/10.1101/119370 (2017).