Yaratılışçılar üniversitede sempozyum düzenliyor!

Marmara Üniversitesi'nde evrim karşıtı sempozyum yapılacağının duyurulmasına tepkiler gecikmedi. Konuyla ilgili Prof. Nezhun Gören'in görüşlerini aldık.

Yaratılış görüşünün “bilimsel” bir etkinlik ile tartışmaya açılacağı “BİLİM, TÜRLER ARASI EVRİMİ NEDEN KABUL ETMİYOR?" başlıklı sempozyumun 15-16 Mayıs tarihlerinde Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü’nde düzenleneceği duyuruldu.

Marmara Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Marmara Genç Vizyon Kulübü tarafından çağrısı yapılan sempozyumun vizyonu “Yaratılış görüşünün bilimsel olarak ifade edilebildiği daha özgürlükçü bir bilimsel ortamın oluşturulması” olarak belirtiliyor. Etkinliğin misyonu ise “İdeolojik dayatmalarla beslenen dogmatik ve tek yanlı biyoloji anlayışını çeşitlendirerek, farklı bilimsel tezlerin daha diyalektik bir biçimde tartışılabilmesini sağlamak” şeklinde özetlenmiş.

İlk ve orta öğretim müfredatlarına yaratılış görüşünün eklendiği ve evrim kuramının oldukça eksik anlatıldığı günümüzde, evrim karşıtları üniversitelere de akademik terimler kullanarak girmeye çalışıyorlar. Tanıtım sayfasında bilimsel, özgürlükçü, diyalektik gibi sıfatları kullanan düzenleyicilerin ilk canlılığın ortaya çıkışı, dünyanın oluşumu, yok olan türler vb. hakkında ne tür maddi kanıtlar sunacağı merak konusu.

Sempozyum kurulu ise tanıdık evrim karşıtlarından oluşuyor. 1986-1998 yılları arasında yazdığı kitaplar liselerde ders kitabı olarak okutulmuş olan Turan Güven, takma isimlerle Sızıntı dergisinde yazıları yayımlanan İrfan Yılmaz ve Said-i Nursi referanslarıyla evrimi “çürüten” Adem Tatlı dikkat çeken isimler arasında.

Bilimsel bir kuram olan evrimi reddeden bir sempozyumun üniversite bünyesinde yapılacak olmasının anlamını, siyasi ve bilimsel dayanaklarını ve buna karşı bilim insanlarının üzerine düşen sorumlulukları Yıldız Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden Prof. Dr. Nezhun Gören’le konuştuk.

Marmara Üniversitesi’nde gerçekleştirileceği ilan edilen “Bilim Türler Arası Evrimi Kabul Etmiyor?” başlıklı sempozyumla sergilenen cüreti, üniversitelerin dönüşümü ile ilişkilendirebilir miyiz?

Son 20 yılda ve özellikle de son 10 yıllık süreçte üniversitelerimizde inanılmaz ve akıl almaz bir dönüşüm yaşanmakta. Üniversiteler bilimsel bilginin üretildiği yerlerdir. Üniversitelerde yapılan bilimin inançla ilgisi yoktur. Herkesin bireysel olarak inancı olabilir ya da olmayabilir. Bu başka birşey. Kişinin sahip olduğu inanç vicdani bir mesele olarak kaldığı sürece, o kişinin bilim yapmasına engel değildir. Ancak kişi sahip olduğu inançlarıyla, bu inançlar doğrultusunda bilim yapmaya kalkışırsa bunun adı bilim olmaz. Bilim eleştirel bakış açısına sahiptir, sürekli sorgular, aksini kanıtlamaya çalışır, hiçbir olguyu kanıtlamadan doğru olarak kabul etmez. Oysa inançta sorgulama yoktur, bir şeyin öyle olduğunun kabulü vardır. Böyle bir şey bilimin doğasına aykırıdır. Böyle bilim olmaz! Bu, bilime ihanettir. Bunu yapan da isminin önündeki ünvan her ne olursa olsun bilim insanı değildir. Bugün üniversitelerimiz maalesef akademik ünvana sahip ama asla ve asla bilim insanı olmayan insanlarla kuşatılmış durumdadır. Bu insanlar analiz yapma ve sorgulamadan ziyade biat kültürüne sahiptirler ve bir yerlerden gelen yönlendirmeler doğrultusunda bazen bilerek ve bazen de bilime ihanet ettiklerinin dahi farkında olmadan buyrukları yerine getirmektedirler. Diğer taraftan bu durumdan rahatsız oldukları halde sesini çıkarmaya korkan genişçe bir kesimin yanı sıra, bir de bu insanlar gibi düşünmemekle birlikte menfaatleri gereği onlarla birlikte hareket eden ve dolayısıyla yaptıkları işe ihanet eden küçümsenemeyecek bir grup akademisyen daha var. Hiçbirinin bilim yapmak gibi bir derdi yok maalesef. Önemli olan kadroları almak, köşe başlarını tutmak. Gücü ellerinde tutmak. Gelinen bu vahim durumda “Bilim evrimi neden reddediyor” gibi bilim dışı bir sempozyumu bir üniversitede yapma cüreti gösterilebiliniyor. Çünkü, bilimsel olarak karşı çıkacak, bunu yapanları bilimsel olarak rezil edecek bir potansiyelin olmadığı düşünülüyor. Gerek üniversitelerimizde gerekse toplumda bilimsel düşünme ve bilime saygı kalmamıştır. Bilim, birtakım çıkarların elde edilmesi için oyuncak edilmektedir. Maalesef tüm kavramların içinin boşaltılması, evrim gibi bilimsel bir konunun işlenemez hale getirilmesi istenmektedir. Üniversiteler bugün Türkiye’de bir takım maskaralıkların sergilendiği yerler haline gelmiş bulunmaktadır.

“Türler arası evrimin mümkün olamayacağı” iddiasının bilimsel bir çerçevesi olabilir mi?

Böyle bir iddia bilimsel olmaktan uzaktır. Türler arası evrimleşmenin hangi yollarla olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Türler morfolojik, fenotipik ve genetik özellikleriyle tanımlanırlar. Türleşme ve evrim mekanizmaları bilimsel olarak ortaya konulmuşken türler arası evrimin mümkün olamayacağını iddia etmek büyük bir cehalettir. Genom araştırmalarının ilerlemesiyle moleküler biyoloji ve genetik alanında yapılan bilimsel araştırmalar türlerin ortak atasına işaret etmektedir. Bilimsel süreçler bellidir. Bilimin evrimi reddettiğini öne sürenler dayanak olarak yaratılış görüşünü savunmaktadır fakat bu görüş hiçbir maddi olguya dayanmayan, tamamen bilim dışı bir yaklaşımdır. Yaratılış görüşünden yola çıkarak bilimsel bir çerçeve oluşturamazsınız. Bu nedenle “Türler arası evrimin mümkün olamayacağı” iddialarını bilimsel bir temele dayandırmaları mümkün değildir.

Bir yandan bu gibi girişimlerde bulunan akademik unvanlı insanlar diğer yandan süreci sessizce izleyen bilim insanlarının bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bilim insanı olmak fevkalade zordur. Akademik ünvanlara sahip olmak farklı bir şey, bilim insanı olmak farklı bir şeydir. Ülkemizde gerçek bilim insanı sayısı fevkalade azdır, onların da kıymeti bilinmez. Her profesör, doçent ya da yardımcı doçent bilim insanı değildir. Bugün üniversitelerimizde çoğunlukla “bilimsel araştırmalar” bir takım akademik ünvanlara sahip olarak daha yüksek kadrolara ve dolayısıyla daha yüksek gelire sahip olma amacıyla yapılmaktadır. Herkes kendi bireysel çıkarlarının peşinden koşmaktadır. Üniversitelerimizde genellikle “Bilim nedir, teknoloji nedir? Nasıl, ne için ve kim için yapılır? Nasıl ve kim için yapılması gerekir?” soruları pek sorulmaz. Gerçek bilim insanının bunları düşünmesi ve tavrını belirlemesi gerekir. Hiç kimsenin vakti yok. Para getiren ek dersler, Bologna süreci çalışmaları, akreditasyonlar, yaz okulları, teknoparklar, döner sermaye çalışmaları, projelerin peşinden koşma, çok yayın yapma, atıf sayısını arttırma, kongreler, sempozyumlar... Tüm bu hengame içinde gerçek anlamda bilime ayıracak zaman da yok aslında. Bilim bir konu üzerinde derinleşmeyi, düşünmeyi gerektirir. Bir konu bir insanın ömrünü alabilir. Bilim şan, şöhret, para kazanmak, mevki elde etmek için değil insanlık için, toplum için yapılması gereken bir uğraştır. Böyle bakınca üniversitelerde bilim insanını mumla aramak gerekir. Hal böyle olunca da “Bilim evrimi neden reddediyor” sempozyumunu düzenleyen profesör lakaplı kişilerle, olanı biteni sessizce izleyen akademisyenler arasında bir fark kalmıyor. Ses çıkarmamak demek olanı biteni kabul etmek demektir. Üniversitelerimizin içinde bulunduğu durum, bilim insanlarının toplumsal sorumluluklarını da arttırıyor, aydınlıktan yana sesimizi yükseltmek bizlerin hem insani hem akademik görevi.

Teşekkür ederiz.