TÜBA'dan sonra akademi nasıl direnecek?

Türkiye akademisinin eğitim bilimleri ve tıp alanında iki önemli ismi, Rıfat Okçabol ve İzge Günal ile TÜBA ve TÜBİTAK müdahaleleri ile üniversiteyi konuştuk. Okçabol ve Günal TÜBA'yı eleştirirken, yapılan hatalar ve verilmesi gereken mücadeleye dair önemli saptamalar ortaya koydu.

Üniversiteler bilim alanında ülkemizin iki önemli kurumu olan TÜBA ve TÜBİTAK’ta yapılan kritik dönüşümlerle birlikte açıldı. Biz de hem bu gelişmeleri hem de üniversiteleri önümüzdeki dönemde neler beklediğini eğitim bilimleri alanından Prof. Dr. Rıfat Okçabol ve tıp eğitimi alanından Prof. Dr. İzge Günal ile konuştuk.

'YAPILAN ÖZET OLARAK BİLİMİN İSLAMİLEŞTİRİLMESİDİR'

TÜBİTAK’ta ve TÜBA’da yaşanan son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rıfat Okçabol: Öncelikle şunu belirtmek gerekir. TÜBA, iktidar 2004 yılında TÜBİTAK’a müdahale ederken, YÖK ele geçirilirken sessiz kaldı. AKP’yi, YÖK’ü methetti. Şimdi TÜBA ses bekliyor üniversitelerden ama malesef yeterince ses gelmiyor. Çünkü üniversiteler mahvedildi. Ama Türkiye bunları hak etmedi. TÜBA’ya yapılan olay bence özet olarak, bilimin islamileştirilmesidir. Şimdi kanun hükmünde kararnamelerle bu işler bir gecede hallediliyor. Malesef üç dört yıl sonra TÜBA’da değerli insanların hiçbiri kalmayacak. Bir taraftan AKP, bir taraftan akademik bir kurum olmayan YÖK seçecek TÜBA üyelerini. YÖK’e seçim hakkı vermelerinin nedeni de toplumu kandırmak. YÖK bir bilim kurumu değil, yürütme kurumu.

TÜBİTAK’a atanan yeni Başkan da aslında geleceğe ilişkin önemli şeyler söylüyor bize. AKP Türk-islam sentezini bugün anamalcı-islama dönüştürüyor. TÜBİTAK’ın başına getirdikleri kişi sonuna kadar anamalcı biri. Uluslararası Yükseköğretim Kongresi’nde neleri savunduğunu biliyoruz.

İzge Günal: Bugün Türkiye akademisi, bilimi, üniversitesini değiştirme amacıyla düğmeye basılmış durumda.

Diğer bütün alanlarda olduğu gibi, üniversiteye saldırının da düğmesine basıldı. Bunu bu zamana kadar üniversiteye saldırı yoktu anlamında söylemiyorum. Bunlar ufak salvo atışlarıydı belki ama şu anda kişisel düşüncem, Türkiye akademisini, bilimini, üniversitesini değiştirme amacıyla düğmeye basılmış durumda. TÜBİTAK operasyonunda atanan Başkan Yücel Altunbaşak hepimizin çok iyi bildiği gibi daha önce Yükseköğretim Kongresi’nde parlatılan, piyasacılığı ön plana çıkaran insan. Tüm üniversiteyi piyasa olarak algılayan bir kişi. Bu operasyonun birinci aşamasıydı.

'TÜBA'NIN DİRENEMEMESİNİN NEDENLERİNİ DOĞRAMACI'YI AKLADIKLARI GÜNLERDE ARAMAK LAZIM'

TÜBA bir sonraki aşama ve daha feci bir aşama. TÜBA’ya artık “Ey TÜBA sen şu ana kadar bilim üretiyorsan, bundan sonra bu ürettiğin kadarıyla da bilim üretmekten vazgeç. Sen ülkeye bilim politikası üretmekten de vazgeç” deniyor. Ancak TÜBA’nın şimdiye kadar ne yazık ki bir bilim kurulu gibi davranmadığını da söylemek durumundayım. Daha önce hazırlanan TÜBA raporuna bakın. Bu rapordaki bırakın piyasacılığı, bilimi geriletmedeki yanlış görüşleri, tam anlamıyla hükümete övgüler vardı. Benim için önemli bir başka durum ise İhsan Doğramacı’nın aklanması olayıydı. Doğramacı Türkiye’de devlet temsiliyetini taşıyan, bilimi piyasalaştırmanın ilk adımlarını atan kişiydi. TÜBA Doğramacı’nın çok açık bir intihal olayını akladı. Bunun üzerine TÜBA’dan üç tane Etik Kurulu üyesi istifa etmek durumunda kalmıştı. Bugün yeterince direnememenin temellerini de belki de buradalarda bulabiliriz. Tabii bütün bunlar bir yana biz bugün elbette yine TÜBA’yı destekleyeceğiz. Artık öyle bir noktadayız ki, bilimi az savunmak olmuyor. Ya tam savunacaksın ya da savunamayacaksın.

Önümüzdeki günlerde üniversiteler yeni döneme başlıyor. AKP’nin 12 Haziran seçiminden galibiyetle çıktığı, artık 2. Cumhuriyet’in ilanının net bir şekilde ifade edildiği bir dönemde üniversiteleri neler bekliyor, ne düşünüyorsunuz?
R.O: Bugün nereye gitsek üniversite cemaatlerin elinde gibi sözler duyuyoruz. Bir akademik yer nasıl cemaatlerin elinde olur? Bilimde cemaat nasıl olur? Akademisyen her şeyi sorgular. Cemaatçi olan akademisyen olabilir mi? Cemaatçinin olduğu yere de üniversite denmez, medrese denir. Bir yanı din olacak, diğer yanı anamalcılık olacak. Anamalcılıklarını daha rahat ortaya koymak için dine daha çok başvuracaklar. Yabancı üniversiteler açılacak. İnsanımızı, aklını uluslararası piyasaya peşkeş çekecekler.

'OLAN BİTEN PERVASIZLAŞMA'

İ.G: Bir kere önümüzdeki dönemde üniversitelerdeki piyasalaşma saldırısının daha derinleşerek devam edeceğini söyleyelim. Bugün kamu üniversiteleri yarı piyasalaşmış durumda, kendi parasını kendisi kazanmıyor mesela. Kendi harcını piyasa koşullarına göre kendisi belirleyecek duruma geçecek bundan sonra. Tamamen şirket gibi yönetilmeye başlanacak üniversiteler. Yani, bir, piyasalaşmayı iliklerimize kadar hissedeceğiz. İkincisi ise, bilim gerileyecek. Yani şu anda, piyasalaşmayla birlikte, bilim üreten kurumları kapatıyorlar. TÜBA, TÜBİTAK, Feza Gürsey... Böylece bilimsel araştırma da yapamayacaksın. O zaman zaten geriye üniversite kalmayacak. Tabii bunları yapmak için de ciddi bir gericilik desteğini kullanacaklar. Yani gericileşmeyi de üniversitelerde iliklerimize kadar hissedeceğiz. Çünkü bu kadar çok şeyi kabul ettirmeleri için bir ideolojiye ihtiyaçları var. Üniversiteler bu yaşananlara karşı çıkmadığı oranlarda bunlara uyum sağlayacaktır.

Bugün olan bitende temel sözcük bence “pervasızlaşmadır.” Yalnız pervasızlaşmanın şöyle bir özelliği de vardır. Pervasızlaştıkları ölçüde sanki her şeyin sonunun kendi istedikleri gibi olacaklarını düşünürler. Bunların sonucunda ortaya çıkan umulmadık bir çıkış, onları da zor durumda bırakabilir. Topyekün saldırıyorlar ama bu saldırı belli boşlukları da ortaya çıkarıyor. Üniversitenin halen ses verme şansı, bunu püskürtme şansı var.

'TÜBA'YA KIZIYORUZ ÇÜNKÜ EN RAHAT ONLAR TEPKİ VEREBİLİRDİ'

Önümüzdeki dönemde üniversitelerde verilecek mücadele hangi zeminlerde yükselmeli sizce?

R.O: Maalesef böyle giderse yarın daha kötü olacak. Dolayısıyla bugünün kötülüğünü ve yarının daha kötü olacağını gören duyarlı insanların biraraya gelip, tepkilerini göstermeleri gerekiyor. TÜBA’ya onu için kızıyoruz biraz da. Türkiye’de en rahatlıkla tepki verebilecek kurum TÜBA idi. Hem saygı duyulan bir yer, hem bir bilimler akademisi, ama bilimle ilgili konularda tepki vermiyor, bilimi mahvedenleri yüceltiyor. O kadar talihsiz ki Türkiye. Akademisyene kalıyor iş. Biraz akademisyenliğini yüreğinde hisseden kişilerin birleşip ortak hareket etmesi gerekiyor. Önümüzdeki günlerde daha da artacak şekilde sömürüye karşı çıkanları ezmeye çalışacaklar. Bu düzen parası olmayanlara eğitim hakkı vermeyecek. Bunları akademisyen görmüyorsa, kim görecek. Bunu ilk göreceklerin gördüğü tehlikeyi dile getirmesi gerekiyor. Bilimsel dünya görüşü, iş güvencesi, üniversitenin kamusal-parasız olması tartışılacak şeyler değildir. Bu ortak noktalarda birleşip, bunları savunması gerekiyor akademisyenlerin. Direnmek gerekiyor, bu gidişattan memnun olunmadığını, bunun kötü bir gidişat olduğunu fark etmek gerekiyor. Bunların farkında olanların fark ettirecek çaba içerisinde olmaları gerekiyor.

'BU SALDIRIYI MUTLAKA GÖĞÜSLEYECEĞİZ'

İ.G. Söylediklerim kesinlikle yılgınlık anlamında anlaşılmamalı ben sadece tehlikelere işaret ediyorum. Yani belki herkes harekete geçmeyecek ama, mutlaka üniversitede verilen mücadele de sürecek. Bu saldırıyı mutlaka göğüsleyeceğiz. Beklemedikleri hareketleri yapmamız gerekiyor. Ummadıkları direniş odaklarını oluşturmamız gerekiyor. “Biz sizin ne yapacağınızı biliyoruz ve buna teslim olmayacağız” dememiz gerekiyor. Her aşamada mücadeleyi örmemiz gerekiyor ve ben bu anlamda umutsuz değilim kesinlikle.

(soL - Haber Merkezi)