Osmanlı arşivlerinden kalanlar: Ne olur ıslak ıslak arşivleme!

Son günlerde Osmanlı arşivlerdeki araştırmacıların belgelerin nemli ve hatta mürekkebi akar biçimde çıktığına dair şikayetler arttı. Yakın zamanda arşivlerde bulunan araştırmacılardan alınan bilgilere göre yağmurlu günlerde giriş katında dahi su birikintileri oluşuyordu.

(soL - Bilim) Hükümetin ecdad sevgisi hepimizin malumu. Yaklaşık 10 senedir ülkece gerek politik, gerek sosyal ve kültürel alanlarda Osmanlı ile yatıp kalkar hale geldik.

Lakin Osmanlıcılık’taki özentilik ile tarihi ve kültürel mirasa yönelik özensizlik gün gibi ortada duruyor. Bunun en son örneği de yapım aşamasından bu yana birçok tartışmaya konu olan Başbakanlık Osmanlı Arşivleri meselesi.

1846’dan geçen senenin Haziran ayına kadar Sultanahmet’teki yerinde bulunan Osmanlı arşivleri binası, etrafında arşive eklenebilecek binaların çeşitli kurumlara ve şahıslara verilmesi nedeniyle belgeleri saklamak için yetersiz kalıyordu.

Bu nedenle belgelerin büyük kısmı İstanbul’un farklı bölgelerindeki binalarda saklanmakta ve belge araştırmacılarca talep edildikçe arabaya doldurulup ana binaya taşınmaktaydı. Üstelik arşiv binasının deprem hasarına dair raporlar olduğu, binanın altında Yerebatan Sarnıcı olması nedeniyle daha fazla belge kaldıramayacağı ve bir çivi dahi çakılamayacağı gibi sebepler zaman zaman biz araştırmacıların kulağına gelmekteydi.

Uyarılara kulak asılmadı
Bunlar sebep gösterilerek Kağıthane’de TOKİ tarafından yeni bir arşiv binası yapılacağı bilgisi geldiğinde birçok farklı itiraz dile getirildi. Tarihçiler arşivlerin İstanbul’un tarihi merkezinden taşınmaması, gerekirse diğer kurumların başka yere taşınması yönünde itirazlar geliştirdiler. Fakat meselenin daha mühim olan kısmı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nden inşaat alanına dair yapılan uyarıydı, zira yeni arşiv binası için belirlenen yer Kağıthane deresinin yanıbaşında sel tehlikesi altındaki bölgeydi. Sel tehlikesinden gayri bir de nem tehlikesi vardı üstelik ki bu da belgelerin hızla çürümesine yol açabilirdi. Bu uyarılara, itirazlara ‘yaygara koparmayın, biz işimizi biliriz’den başka bir cevap verilmedi. Arşivleri denetlemek için talepte bulunan Mimarlar ve Mühendisler Odası’nın talebi ise reddedildi. Arşiv binasının yapımında bir türlü kaldırılamayan sır perdesi, binanın bitmesi ve ardından açılmasıyla da ortadan kaybolmadı, aksine kalınlaştı.

Haziran 2013’te yeni binanın açılmasıyla eleştiriler de arttı. Zira tuvalet borularının depoların tavanından geçmesi ve depoların üzerinde yeşil alan olması belgelerin korunması için gerekli ortamın sağlandığına dair şüpheleri artırdı. Ve arşiv binasının Başbakan tarafından açılışının birinci yılı henüz dolmuşken korkulan başa geldi. Yaz boyunca İstanbul’da sık sık başgösteren sağanak yağışlar sonucunda Temmuz sonunda Kağıthane deresi taştı. Arşiv binasının etrafındaki birçok ev, işyeri ve yol su altında kaldı. Bunun üzerine arşivde çalışma yapan araştırmacılardan gelen görüntülerde tavan akması sebebiyle çalışma salonlarına konulmuş leğenler ve kapalı otoparkın zemininde su birikintileri endişeleri daha da artırdı. Ve bu eleştiriler üzerine yine aynı açıklama geldi: ‘akl-ı evveller yaygara koparıyor, biz işimizi biliriz!’.

Arşivlerin akıbeti meçhul
Son günlerde ise arşivlerdeki araştırmacılar tarafından belgelerin nemli ve hatta mürekkebi akar biçimde çıktığına dair şikayetler arttı. Yakın zamanda arşivlerde bulunan araştırmacılardan alınan bilgilere göre yağmurlu günlerde giriş katında dahi su birikintileri oluşan ve henüz bir yıl önce açılmasına karşın duvarlarındaki çatlaklar gözden kaçmayan binada belgelerin durumuna dair endişelenmek oldukça normal. Başka endişelenilmesi gereken bir başlık ise uzun yıllardır Sultanahmet’te arşiv olarak hizmet veren tarihi binaların akıbeti. Tüm binalar teker teker otel ve ticarethane haline getirilirken tarihi Hazine-i Evrak binasının kaderinin ne olacağı ise hala meçhul.

Araştırmacıların çektiği ve internette paylaştıkları fotoğraflar: