Karaburun Bilim Kongresi sona erdi

Dört gün boyunca onlarca oturumun yapıldığı, yüzlerce bildirinin sunulduğu Karaburun Bilim Kongresi dün sona erdi.

Bu yıl dördüncüsü yapılan Karaburun Bilim Kongresi dün yapılan oturumlarla sona erdi. “80’den sonra” temasıyla yapılan kongreye 500’den fazla, akademisyen, öğrenci ve başka kurumlardan katılımcı oldu.

Kongrenin son gününde sabah oturumlarında “Türkiye'de İşkencenin 80 Sonrası Toplumsal Etkisi”, “İdeoloji ve Söylem ve İktidar”, “Kapitalizm ve Tıp” başlıklarında paneller düzenlenirken, öğleden sonraki kapanış oturumu “Gelecek için” başlığıyla yapıldı.
Nida Kamil Özbolat’ın yürütücülüğünü yaptığı kapanış oturumuna, Hasan Ünal Nalbantoğlu “‘Gündelik Yaşam’ Popülizminin Eleştirisi”, Tülin Öngen “Akademideki Yapısal Dönüşüm ve Yeni Akademisyen Tipolojisi”, Temel Demirer 80’li Yıllar = İnsan(sızlık) + Umut(suzluk) + Eylem(sizlik), Fikret Başkaya “Modernleşmeci, İlerlemeci, Büyümeci-Kalkınmacı Paradigmadan Kurtulmak veya Alternatif Bir Paradigma İçin Bazı Açılımlar” başlıklı sunumlarıyla katıldılar.

Nalbantoğlu yaptığı konuşmada, gündelik yaşam ve düşünce kiplerine daha eleştirel bir bakışla yaklaşmak gerektiğini söylerken, bunların başta sınıflar arası ilişkilerin aldığı biçimler nedeniyle iç çelişkilerden bağımsız olmadığını kaydetti. 70’lerden sonra aydınların sınıf gerçekliğini görmezden geldiğini belirten Nalbantoğlu, akademik söylemlerin dışında sokağın bilgisinden daha fazla öğrenilmesi gerektiğine, teorinin bu bilgiyle birleştirilmesi gerektiğine dikkat çekti.

“Oyunun dışına çıkmak gerekiyor”
Öngen ise yaptığı konuşmasında gerçek özgürlüğün ne olup olmadığını bildiğimizden emin olmadığını ifade ederken, “Özgürlük nedir?, İnsan niye özgürlük ister?, Özgür insan nasıl bir insandır?, Tek başına bilmek eylemi yeterli midir?” gibi sorularının önemine dikkat çekti. Öngen konuşmasında, Marx’a referansla parçalanmışlığı artıran, özne ile yapıyı, teori ve pratiği birbirinden ayırmanın insanı özgürleştirmenin koşullarını ortadan kaldırdığını ifade ederken, kapitalizmin yarattığı ikiliklere, parçalanmışlığa dikkat çekti. Öngen 80 sonrası yaşananan kuralsızlaştırmanın, örgütsüzleştirmenin akadademide de yansımaları olduğunu vurgularken, bu dönemde akademiyi gündelik çıkarlara indirgeyen bir akademisyen tipolojisinin ortaya çıktığını ifade etti. 80’den sonra toplumdaki cemaatleşme gibi akademide de mikroiktidar odakları etrafında odaklanmalar olduğuna dikkat çeken Öngen, projelerin, bursların, kadroların bu süreçte bunun araçları olduğunu söyledi. Öngen, “Tek başına bir aydınlanma ve arınma mümkün değil, bu özellikleri üreten, şekillendiren, yeniden üreten akademi içindeki iktidar konumlarımızı reddetmek gerekiyor. Oyunun dışına çıkarak, yeni toplumsal alanlar yaratarak bu oyun bozulabilir” şeklinde konuştu.
“Eylem içerisinde olmayan özgürlük olmaz”
Demirer ise konuşmasında, 80’li yılların politikadan örgütlü mücadeleye, umuttan ütopyaya ağır darbelerin alındığı, küreselleşme olarak adlandırılan gericilik yılları olduğunu kaydederken, 80’li yıllarla birlikte “eylemin düzenleyici gerçekliğinin” kaydedildiğini ifade etti. Neoliberal yıkım projelerinin asla darbeler olmadan yapamayacağını ifade eden Demirer, 12 Eylül’ün de böyle bir anlamı olduğuna dikkat çekti. Demirer konuşmasında, 80’li yılların bize Oral Çalışlar, Cengiz Çandar gibi liberalleri ‘hediye ettiğini’ kaydederken, bugün AKP’nin solcu ilan edilecek kadar ileri gidildiğini ifade etti. Eylem içerisinde olmayan özgürlük olmayacağını söyleyen Demirer, marksizminin insanlığın kurtuluş ideolojisi olduğunu ifade ederek, bugün dünyayı kurtaracak şeyin utanmak olduğunu ve devriminin bir zaruret olduğunu vurguladı.

Oturumun son konuşmacısı Başkaya ise, “modernleşme, ilerleme, çağdaşlaşma, kalkınma, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma, ‘dünya ekonomisiyle bütünlesme’, şimdilerde AB’ye tam üyelik perspektifi aynı paradigmanın farklı adlandırmalarından başka birşey değildir” derken, insanlara ve topluma ulaşılması mümkün olmayan hedefler sunulduğunu ifade etti. Kapitalizmin büyük insanlığa teklif edebileceği birşey olmadığını kaydeden Başkaya, yaşanan tüketim çılgınlığının, ideolojik kölelik ve ölü bilgilerin bizi kuşatması ile ilgili olduğunu söyledi. Modern teknolojinin herşeyi çözebileceği düşüncesinin sol içerisinde de olduğunu belirten Başkaya, “Kapitalizmin ürettiği teknoloji hiç bir sorunu çözemez” dedi.

“Şeyh Bedrettin’in mirası”
Oturumun yöneticisi Özbolat konuşmalarının ardından, yapılan kongrenin gerçekleştiği Karaburun’da isyan etmiş, Şeyh Bedrettin’in , Börklüce Mustafa’nın bir vasiyeti olarak okunabileceğini söylerken, sözlerini Nazım’ın "Ne ah edin dostlar/ ne ağlayın/ Dünü bugüne/ bugünü yarına bağlayın” sözleriyle tamamladı.
(soL-Karaburun)