Kanserin evrimi sanılandan da eskiye dayanıyor

Tatlı su canlısı hidranın da tümör oluşturabildiği bulundu

Yiğit Kocagöz / BilimsoL

Kanserin çağımızın en tehlikeli hastalıklarından olduğunu biliniyor. Hücreler için gayet rutin bir eylem olan bölünmenin bir sebepten ötürü (kimyasal maddeler, hormon dengesindeki bozukluklar, yaşlılık vb.) kontrolsüz bir hal alması, sonu kansere ulaşan sürecin başlangıcını oluşturuyor. Kontrolsüz hücre bölünmesi öncelikle tümör denilen anormal doku büyümesine yol açar. Ancak tümör oluşumu direkt olarak kanser anlamına gelmez. Oluşan tümör “iyi huylu” ise cerrahi bir operasyon ya da ilaçla kontrol altına alınabilir. Çevresindeki dokuları zaptetmeye çalışan “kötü huylu” tümörler ise bir süre sonra içinde oluştukları organları iflas ettiren, dolaşım sistemi ile vücudun başka bölgelerinde yeni koloniler kuran (metastaz), bir diğer deyişle “kanser” hastalığının oluşmasını sağlayan tümörlerdir.

İki tip tümör gelişiminin birbirinden çok farklı sebepleri ve yapıları olabileceği gibi aynı hastada ortaya çıkan iki farklı tümör de tamamen farklı biyolojik mekanizmalara sahip olabilir, birbirinden bağımsız tedavi metotlarına ihtiyaç duyabilir.

İnsanlığın kanserle olan imtihanı geçtiğimiz yüzyılda, insan ömrünün uzaması ve kanser yapıcı (kanserojen) maddelerin hayatımıza sıklıkla girmesi ile daha ciddi bir hal aldı. Ancak kontrolsüz hücre bölünmesi ve tümör oluşumu aslında canlılığın en eski problemlerinden biri. Tek hücreliliği bırakıp çokhücreli canlılar olma kararını aldığımızda kansere giden sürecin riskine de girmiş olduk. Buna rağmen kanserin nasıl bir evrim hikayesine sahip olduğu derinlemesine araştırılmış değil. Tümör oluşumu, sinek ya da solucan gibi omurgasız canlılarda da gözlemlenmiş. Buna rağmen sünger ya da deniz anaları gibi evrim ağacının daha derin köklerinde kayıtlı kanser vakaları bulunmamakta. Ancak kanserin bu canlılarda kaydedilmemiş, yani daha gözlemlenmemiş olması varolmadığı anlamına gelmiyor. Almanya’da Kiel Üniversitesi’nden Prof. Dr. Thomas Bosch ve ekibi, tümörlerin doğasını anlamak için bu bilinmeyen alanı araştırmaya karar verdiler ve denizanaları ile mercanların yakın akrabası olan hidralarda tümör oluşumunu incelemeye başladılar.

Tatlısularda yaşayan ve çok basit bir morfolojiye sahip olan hidralar biyoloji çalışmaları için çok özel canlılar. Doku yenileme konusunda büyük bir potansiyele sahip olan bu hayvanlar yara aldıklarında dokularını çok hızlı onarabiliyor, hatta kopan parçalarından yeni kopyalarını üretebiliyorlar. Laboratuar koşullarında yetiştirilirken herhangi bir yaşlılık belirtisi göstermeyen hidralar, doğada “ölümsüz” kabul edilen ender canlılardan.

Hidraların doku yenileme konusundaki büyük yetilerinin temelinde çok sistemli bir hücre bölünmesi mekanizması yatmakta. Biz insanlarda hücreler belli sayıda bölündükten sonra belli hücre tiplerine özelleşip bölünmeyi bırakırken, hidrada bölünme asla durmuyor. Bu sonsuz bölünme kapasitesine rağmen hidrada tümör oluşumuna hiç rastlanılmaması, uzmanların uzun yıllardır açıklama getiremediği bir durumdu. Dr. Bosch’un çalışmasına göre ise işin aslı sanıldığı gibi değil. Dünyanın nadir “ölümsüz” canlılarının bile tümörlerden ve kanser olgusundan tamamen ırak olduğunu söyleyemiyoruz.

Hydra oligactis ve Pelmatohydra robusta isimli iki hidra türünde yapılan araştırma ilk olarak bazı deney hayvanlarının gövdelerinde anormal doku büyümesi gözlemlenmesi ile başlamış. Araştırmaya göre doğal bir şekilde ve çok nadir olarak görülen tümörler dişi hidralarda görülmekte. Tümörlü hayvanlarda kanser oluşumundan bahsedemesek de varolan tümörler, memelilerde görülen ve kansere yol açan tümörler ile ciddi benzerlikler taşımaktalar. Hidra tümörleri, gerek kansere karşı savunmada gerekse canlıların gelişiminde büyük rol oynayan “kontrollü hücre ölümü” (apoptoz) sürecine karşı dayanaklılık gösteriyor ve aynı kötü huylu tümörler gibi sağlıklı vücutta gezinerek yayılabiliyorlar. Bu tümörler bir canlıdan başka canlıya aktarıldıklarında da ortama uyum sağlayarak büyümeyi sürdürebiliyorlar. Çalışmanın sonraki aşamalarında yapılan gen ifadesi (genlerin aktivasyon sevyiesi) analizleri, hidra tümörlerinde rastlanan 44 genin memelilerdeki kanser genleriyle benzerlik gösterdiğini söylüyor.

Haberin devamına buradan ulaşabilirsiniz.