HIV tedavisi mümkün olacak mı?

Geçtiğimiz hafta içinde HIV tedavisi ile ilgili önemli gelişmeler duyuruldu. HIV'ın günleri sayılı olabilir mi?

Mississippi Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından geçtiğimiz pazar Atlanta’da AIDS ile ilgili düzenlenen bir konferansta bildirilen habere göre Mississippi bebeği HIV ile enfekte olup tam olarak tedavi olan ilk bebek olarak kayıtlara geçti. Annenin gebeliği boyunca uygun tedavi almadığı, dolayısıyla da bebeğe virüsün geçişinin engellenemediği ancak bebeğe doğumdan hemen sonra, HIV tanısının konması beklenmeden tedavi başlandığı belirtiliyor.

Doktorlar kanda virüs yükünün çok az olduğu (standart testlerle tespit edilemeyecek kadar), dolayısıyla hayat boyu tedaviye gerek duyulmadığı bu durumu “fonksiyonel olarak iyileşme” olarak adlandırıyor. İyileşmenin temelinde ise yapılan müdahalenin zamanlamasına dikkat çekiliyor. Ayrıca normalde annenin HIV ile enfekte olduğunun bilindiği durumlarda bebeğe öncelikle 6 hafta koruma tedavisi verilip sonrasında HIV tanısı konulursa 3 ilaçtan oluşan standart tedaviye geçilirken, Mississippi bebeğinde tanı beklenmeden standart tedavi başlanmış. Virüsün bir kez girdikten sonra kalıcı bir şekilde bulunduğu bağışıklık sistemi hücrelerini enfekte etmeden ilaçların etkinliğinin başladığı tahmin ediliyor. Bebeğin tedavisini üstlenen Dr. Hannah Gay, kendisi ile CNN tarafından yapılan röportajda annenin tedavinin on beşinci ayında bebeğe ilaçları vermeyi bıraktığını, bunun üzerinden on ay geçmesine rağmen bebeğin kan testlerinde HIV virüsünün bulunamadığını ifade ediyor. Ultra-hassas testlerde zaman zaman bebekte HIV virüsüne dair bulgulara rastlandığı ve bebeğin virüsten tamamen “temizlendiği” henüz söylenemese de takiplerin devam edeceği bildiriliyor.

Mississippi bebeğinde sağlanan bu gelişme, konuyla ilgilenen çevrelerce de büyük bir coşkuyla karşılandı. HIV enfeksiyonunun erken tedavisi ile ilgili yeni araştırmaların yolunu açması bekleniyor.

AIDS tedavisine yönelik geliştirilen ilk ilaç olan AZT 1987’den beri kullanılmakta. Dünya üzerinde hala 34 milyondan fazla insanın HIV ile enfekte olduğu, her yıl 1000 bebeğin ise HIV ile enfekte olarak doğduğu biliniyor. HIV tedavisinde kullanılan ilaçların, bulaş öncesi önleme amacıyla da (PrEP / Pre-exposure Prophylaxis) kullanılabileceği ilk olarak 2010 yılında bildirilmişti.

Gözden kaçanlar

Aslında Mississippi bebeğini özel kılan bir özellik ilk bakışta gözden kaçıyor. O da, annenin ABD’de yaşamasına rağmen gebeliği boyunca tedavi almamış olması. Ekonomik düzeyi yüksek ülkelerde HIV testi, rutin gebelik kontrollerinde girmiş durumda, örneğin İngiltere’de %98 oranında HIV taraması yapılıyor bu sayede bebeğe virüsün bulaşması da engellenmiş oluyor. Ancak enfeksiyonun en sık görüldüğü Afrika ülkelerinde tanısı konmamış veya tedavi alamayan pek çok anne adayı ve bebek var. Dünya genelinde anneden bebeğe geçişin önlenmesi konusunda ilaç ve hizmet ihtiyacında olan hamile kadınların % 48’ine bu hizmetlerin sağlanabildiği görülüyor. DSÖ 2011 verilerine göre uygun tedaviyi alan anne adaylarının oranı Kuzay Afrika ve Orta Doğu’da %4, doğu ve güneydoğu Asya’da %16, batı Afrika’da ise %18’de kalıyor. Toplamda ise yaklaşık bir buçuk milyon anne adayı bu tedaviyi uygun olarak alamıyor. 2009 rakamlarına göre Türkiye ise tedaviye erişim oranının %50-80 arasında olduğu ülkeler arasında.

Ne kadar güvenli?

Haziran 2012’de Amerika’da yapılan Uluslar arası AIDS Konferası’nda son otuz yıldır bilinmekte olan HIV enfeksiyonu için artık virüsün vücutta tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik kesin bir tedavi (kür) hedeflenmişti. Mississippi bebeği bu hedefin gerçekleştiği ilk vaka.  ABD Ulusal Allerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü başkanı Dr. Anthony Fauci’ye göre bu vaka bir ilk ve dikkatli olunması gerekli, henüz tedavi protokollerinde bir değişiklik olmayacak. Dr. Fauci, Reuters tarafından yapılan röportajda, tanı konulmadan erken tedavi başlanmasının, enfekte olmamış bebeklere olası yan etkileri tehlikeli boyutlarda olan ilaçların verilmesinin doğru olmayabileceği, ilk günlerde tanı koyduracak bir yöntemle bu tedavinin ancak anlamlı olabileceğini belirtiyor.

Tedavi olan ilk vaka: Berlinli Hasta

Daha önce HIV ile enfekte olup tam tedavi olan ilk vaka ise Timothy Brown adında Almanya’da yaşayan Amerikalı bir hasta. Lösemi tedavisi gören, aynı zamanda da HIV (+) olan hastaya, lösemi için kemik iliği nakli yapıldı. Nakledilen kemik iliği daha çok kuzey Avrupalı kişilerde görülen ve HIV’e direnç sağlayan %1 sıklıkta bir mutasyon taşıyordu, bu sayede Brown’un hem lösemi hem de AIDS tedavisini aynı anda olmuş oldu. Nakilin yapıldığı 2007 yılından beri Brown’ın kanında HIV tespit edilemedi.

HIV'a karşı arı zehri?

Bu hafta HIV'a karşı tedavide gündeme gelen diğer bir çalışma da Washington Üniversitesi'nden araştırmacıların arı zehrinden elde ettikleri melittin maddesi ile yaptıkları oldu. Melittini serbest halde ve bağladıkları nanoparçacıklar ile olmak üzere virüslerin üzerine gönderen ekip, maddenin HIV'ın koruyucu zarfını parçalayabildiğini keşfetti. Üstelik melittinli nanoparçacıklar çevredeki diğer hücrelere de zarar vermiyordu.

Bu yeni çalışmada, HIV'ın üremesini engellemek üzere işleyen tedavilerden farklı olarak virüse yapısal olarak da saldırılıyor. Nanoparçacıklar aracılığıyla uygulanan bir tedavinin HIV-1 ile savaşabileceğinin ilk güvenli uygulaması olan bu yöntemin, hepatit B ve C gibi hastalıklarda da işe yarayabileceği düşünülüyor.

Bilgi notu: Antiretroviral tedavi (ART) nedir?

Bir retrovirüs olan HIV’in tedavisinde temelde üç tip ilaç kullanılıyor. Bunlardan ikisi virüsün genetik materyalinin kopyalanmasını sağlayan ters (revers) transkriptaz enziminin çalışmasını durduruyor. Genetik materyalin yapıtaşı olan nükleozid ve nükleotidlerle yarışarak enzimi durduran ilaçlar NRTI (ters transkriptaz inhibitörleri) ve enzimin genetik materyal üzerinde herket etmesini direk etkileyen NNRTI (non-nukleotid ters transkriptaz inhibitörleri). Proteaz inhibitörleri adı verilen bir grup ilaç ise virüsün protein üretmesi için gerekli enzimi baskılıyor. Bu grupların dışında, virüsün bağışıklık sistemi hücrelerine özgül olarak bağlanmasını ve girişini engelleyen, ya da konak hücrenin genetik materyali ile birleşmesini engelleyen ilaçlar da bulunuyor. Yüksek düzeyde aktif antiretroviral tedavi (HAART) ise her üç gruptan en az bir ilacın birlikte kullanılması anlamına geliyor. Kombinasyon tedavilerinin kullanılma gerekçesi, virüste ilacı etkisizleştirecek bir mutasyon gelişip bunun hastadaki virüs popülasyonunda hızlıca yayılması, yani tedaviye direnç gelişmesi olasılığı. Üçlü tedavi başlandığında direnç olasılığı oldukça azalıyor, etkinliği de (viral yükü %65’in üzerinde düşürmesi) ise dört yıllık bir izlemde uygun kullanıldığında, %90’ın üzerinde görünüyor. Tedavinin kusma, ishal, saç dökülmesi, hepatit, sinir iltihapları, kalpte ritim bozuklukları, cilt döküntüleri, kan hücrelerinde düşme gibi ciddi yan etkileri bulunuyor.

BilimsoL ekibinden Ekin Sönmez hazırladı.
facebook.com/BilimsoL
twitter.com/BilimsoL

Kaynaklar:
1. http://retroconference.org/
2. http://edition.cnn.com/2013/03/03/health/hiv-toddler-cured
3. http://www.who.int/hiv/topics/mtct/data/en/index2.html
4. http://in.reuters.com/article/2013/03/04/us-hiv-cure-reaction-idINBRE923...
5. http://news.wustl.edu/news/Pages/25061.aspx