Hastanede görevli köpekler

Köpeklerin yüksek koku hassasiyetleri, hastanede yatan hastalar için ciddi sorun oluşturan Clostiridium difficile bakterisinin dışkıda saptanmasında kullanılacak.

Yeni yapılan bir çalışmaya göre, özellikle uzun süre yatarak tedavi gören ve yüksek doz antibiyotik kullanan hastalarda, ishalden ciddi bağırsak iltihaplarına kadar pek çok soruna yol açabilen C. difficile bakterisini tanımak kolaylaşacak.

Hollanda’da iki büyük merkezde yapılan araştırmada önce iki yaşında Beagle cinsi bir erkek köpek C. difficile bakterisinin kokusunu ayırt etmek üzerine iki ay boyunca eğitildi. Daha önce bu yönde hiçbir eğitimi olmayan köpeğe kokuyu fark ettiğinde ayağa kalkması öğretildi.

Üç yüz hasta üzerinde yapılan çalışmada köpeğin dışkı örneklerinde C. difficile varlığını doğru olarak belirleme hassasiyeti %100 bulundu. Köpek, C. difficile bulunmayan örneklerin hiçbirinde ayağa kalkmadı.

Köpeğin bakterinin kokusunu havada tanıyabildiği, bu nedenle yataklı serviste C. difficile bulaşmış bir hasta olduğunda da bunu fark edebileceği de gösterildi.

Böyle bir taramanın hem hastalar hem de serviste olabilecek bulaş riskini tespit etmek için hızlı ve pratik bir yöntem olabileceği düşünülüyor.

Öte yandan köpeğin bir salgın halinde de bu mikroorganizmayı doğru saptayıp saptayamayacağı ise bilinmiyor.

C. difficile bakterisi 1970'lerde psödomembranöz enterokolit isimli, ishalle seyreden bir bağırsak hastalığının sebebi olarak tanımlandı. Özellikle uzun dönem antibiyotik tedavisi alan kişilerde ve yaşlı hastalarda bağırsak florasındaki koruyucu mikroorganizmaların tedaviden etkilenmesi sonucu ortaya çıkan bu durum, basit bir ishalle seyredebileceği gibi şiddetli barsak iltihaplarına sebep olup ölümcül bir tabloya da dönüşebiliyor.

Hastane kökenli bağırsak enfeksiyonlarının en sık karşılaşılan etkeni C. difficile bakterisi. Bu nedenle de bakterinin hastane ishal vakalarında araştırılması önem kazanıyor. Normalde sağlıklı çocuk ve erişkinlerin bağırsak floralarında da bulunabilen bu bakteri hastane salgınları esnasında yerler, duvarlar, yatak lazımlıkları, personelin el ve dışkılarında tespit edilebiliyor.

C. difficile’nin hastadan hastaya bulaş riski yüksek olduğu ve bakterinin sporları ortamdaki yüzeylerde aylarca kalabildiği için enfeksiyonunun erken tanısı, uygun izolasyon önlemlerinin vaktinde alınması açısından önemli. Şu anda tanı için 1-2 gün içinde sonuç veren kültür ve ELISA yöntemiyle toksin belirleme kullanılıyor. Fakat yapılan çalışmalar hastalık belirtilerinin başlangıcından tedavinin başlangıcına kadar ortalama 3-8 gün geçtiğini gösteriyor. C. difficile’e bağlı enterokolitin hastanede kalış süresini 8-36 gün kadar uzatabildiği düşünüldüğünde hızlı bir tanı yöntemi daha da önem kazanıyor.

Aslında dışkıda özgül bir koku oluşmasına sebep olan bu hastalık hastane çalışanları tarafından da tanınabildiği, yakın zamanlara kadar hastanelerde bir şehir efsanesi olarak görülmekteydi. Hatta 2007 yılında Ohio'da yapılan bir çalışmada, hasta bakıcı personel tarafından %55-82 hassasiyette tanınabildiği gösterilmişti.

Köpeklerinse insanlara göre en az 100 kat daha yüksek düzeyde koku hassasiyetine sahip oldukları biliniyor. Bazı çalışmalara göre bu oran 10 bin ila 100 bin kata kadar çıkabiliyor. Nitekim Cocker Spaniel, Beagle, İngiliz Springer ve Labrador Retriever cinsi köpeklerin aşırı gelişmiş koku alma özellikleri pek çok maddenin ayırt edilmesinde kullanılıyor.

Daha önce de cilt, mesane, akciğer, meme ve yumurtalık kanserlerinin taranmasında köpeklerin koku hassasiyetlerinden yararlanılabileceği öne sürülmüştü. 2011 yılında Japonya'da yapılan bir çalışmada Labrador retriever cinsi bir köpeğin de özel bir eğitimle dışkı örneklerıni koklayarak bağırsak kanseri teşhisini %98 doğrulukla gösterebildiği, hatta çok erken dönem kanserleri, bağırsak poliplerini de yakalayabildiği gösterilmişti.

BilimsoL ekibi hazırladı.
facebook.com/BilimsoL
twitter.com/BilimsoL

Kaynak:
Bomers v.d., 2012, Using a dog’s superior olfactory sensitivity to identify Clostridium difficile in stools and patients: proof of principle study, BMJ, http://dx.doi.org/10.1136/bmj.e7396.