Ergi Deniz Özsoy yazdı: İnsan ırkı uydurmacası

Modern genetiğin altını çizdiği evrimsel biyolojinin büyük isimlerinden Richard Lewontin’in 1972 yılında yayımladığı “İnsan Çeşitliliğinin Bileşenlerine Ayrılması” adlı çalışması, insan ırkının biyolojik anlamsızlığını gösteren bir kilometre taşıdır.

Ergi Deniz Özsoy - soL

İnsan ırkı uydurmacası

Amerikalı kaşif Charles Pickering 1851 tarihli “İnsan Irkları (Races of Man)” kitabında samimi ve hümanist bir uslupla gezip gördüğü coğrafyalardaki insan “ırkları”ndan söz eder. Pickering, döneminin aralarında geçişler olmayan kategorik canlı algısını temel alan bilimsel anlayışıyla yazdığı kitabında günümüz manasıyla ırkçılık yapmaktan çok, ırk kategorisini doğru bilen birinin sukuneti içinde meseleyi ele alır yalnızca. Kitapta dünyanın “siyahi, beyaz, Mongoloyid” vb. şeklindeki sınırları net çizilmiş insan tipolojileri temsil ettikleri az sayıdaki coğrafi renklerine karşılık gelen bir harita dahilinde resmedilirler. Kısacası, ırk kavramı kolonyalist tarihsel bir kökene sahip olsa da 19. yüzyıl antropolojisinin bilimsel kabul ettiği ve bu nedenle de gerçekliği bariz bir tasniften öte bir şey değildir Pickering gibi dönemin alim şahsiyetlerinde.

DNA yapısının keşfinin yıldızı James Watson’un, Charles Pickering’ten yüz elli küsur yıl sonra 2007’de London Times’a söyledikleri ise yenilir yutulur cinsten değildir Watson’a göre “Afrika kökenlilerin zekası Avrupa kökenlilerden daha düşük”tür. Büyük tepki toplayan bu demeçten sonra Watson geri adım atmıştır ama sorun elbette Watson’un kendisinden daha derindir ve zihinlere sıkıca tahkim edilmiş bir ideolojiyi ifade etmektedir. Watson’a verilen bu tepkinin haklılığı siyaseten doğru olmak adına yapılan hümanist bir karşı çıkış olmasına karşın, Watson’un söylediklerinin bilimsel bir temeli bulunmamaktadır. Modern genetik ve evrimsel biyoloji açısından Watson’un söylediklerinin bir kıymeti yoktur. Mistik DNA indirgemeciliğinin müritlerinin bu büyük reisinin, genetik biliminin kırk yılı aşkın bir süre önce ortaya koyduğu basit gerçeği görmezden gelişinin sebeplerini şimdilik bir yana bırakalım.

Modern genetiğin altını çizdiği evrimsel biyolojinin büyük isimlerinden Richard Lewontin’in 1972 yılında yayımladığı “İnsan Çeşitliliğinin Bileşenlerine Ayrılması” adlı çalışması, insan ırkının biyolojik anlamsızlığını gösteren bir kilometre taşıdır. Lewontin, bu çalışmada insan toplumlarındaki 16 gen üzerinden elde edilen genetik çeşitliği enformasyon teorisinin Shannon Bilgi İndeksi çerçevesinde klasik antropolojinin hiyerarşik ve kategorik insan çeşitliliği modelinde kullanır. Sonuçlar hayli çarpıcıdır: İnsan türünün genetik çeşitliliğinin ancak yüzde beş kadarı “sarı, beyaz, siyah, Mongoloyid” vb. klasik “ırk” kategorileri ile açıklanabilirken, türün genetik çeşitliliğinin yüzde seksen beşten fazlası böyle kategoriler dahilinde tanımlanan toplumlar içindedir. Değişkenlik analizi temelli istatistik diliyle söylersek, grup içi varyans gruplar arası varyanstan çok daha yüksektir. Bir başka deyişle insan türü “ırklar” şeklinde gruplara ayrılamazlar.

Richard Lewontin’in kırk yıl önce sadece 16 gen ile ortaya koyduğu bu gerçek, günümüzün insan genomu çalışmalarıyla da doğrulanmıştır. Hatta tüm genom üzerindeki 650 bin kadar DNA değişim noktasını ele alan yakın tarihli bir çalışmaya göre coğrafi insan “ırkları” arasındaki fark yüzde beşten bile azdır. İronik bir şekilde, “Irk” kavramının bin türlü halinin peydahlandığı, bu uğurda nice kanların döküldüğü Avrupa kıtası dünyanın geri kalanına göre genetik açıdan hayli homojen gözükmektedir.

Bu durum ise insanın yaklaşık 150 bin yıl önce, evrimleştiği Afrika kıtasından dünyanın geri kalanına küçük gruplar halinde yayılmasının ve yayılma esnasında birbirine de karışmasının doğal bir sonucundan başka bir şey değildir. Irkçıların artık fezaya açılma zamanı gelmiş gözüküyor.