Bilimde kadın neden yok?

Matematik ağırlıklı bilimlerde kadın bilim insanlarına çok daha az rastlanıyor. ABD'li araştırmacıların yazdıkları bir makale, bu durumun kaynağındaki cinsiyet eşitsizliğini ve bu eşitsizliğin nedenlerini sorguluyor.

ABD’de Cornell Üniversitesi’nde çalışan Stephen J. Ceci ve Wendy M. Williams’ın saygın bilim dergisi PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences)’ta yayınlanan “Bilimde kadınların yetersiz temsiliyetinin güncel sebeplerini anlamak” başlıklı makalesi, kadınların matematik ağırlıklı akademik alanlarda neden daha az yer aldığına, birçok çalışmayı inceleyerek cevaplar bulmaya çalışıyor.

ABD'de 1970'lerden beri kadınlar bilimde daha çok yer almaya başladı. Örneğin tıp doktoru derecelerinin yüzde 50'si, yaşam bilimleri doktora programlarından mezun olanların yüzde 52'si, sosyal bilimler doktora programlarından mezun olanların yüzde 57'si, psikoloji doktorası alanların yüzde 71'i kadınlardan oluşuyor. Ancak buna rağmen matematik ağırlıklı alanlarda kadınların varlığı hala çok az. En iyi 100 ABD üniversitesinde matematik ağırlıklı alanlarda öğretim üyesi olan kadınların ağırlığı yüzde 8.8-15.8 ve kadın profesör oranı yüzde 10'un altında seyrediyor.

Araştırmada, kadın bilimcilere karşı yapılan negatif ayrımcılık üç başlıkta ele alınıyor: bilimsel dergilere gönderilen makalelerin kabulü, araştırma için hükümetten ya da üniversiteden talep edilen kaynakların kabulü ve işe alım süreçlerinde cinsiyetçilik. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda yukardaki başlıklarda kadına yönelik negatif ayrımcılık yapıldığını destekleyen bulgular ortaya kondu. Örneğin biyomedikal alanında ayrımcılığı araştıran bir bilimsel yayına göre, makale yazarının kadın olması bilimsel dergi editörlerinin (kadın ya da erkek farketmeksizin) yayını kabul etme ihtimalini düşürüyor. Ayrıca, doktora sonrası araştırmacı olarak başvuran kadın adayların kabul edilebilmesi için erkeklere nazaran daha çok yayını olması gerekiyor. Kadına yönelik bu tür ayrımcılıklar, işyerlerinde cam tavan sendromu olarak adlandırılan ve kadınların veya azınlıkların yükselmesini engelleyen psikolojik engellerin varlığı, kadınlara eşit işte düşük ücret verilmesi, daha küçük laboratuvar alanları ve daha az araştırma kaynaklarının verilmesi gibi iddialarla güçleniyor. Orkestralar için elemeleri inceleyen bir çalışmada, elemelerin jürinin adayları göremeyeceği şekilde düzenlenmesi durumunda, kadınlara yönelik ayrımcılığın azaldığı bulundu. Bu durumda, kadınların elemeleri geçme şansının üçte bir oranında arttığı gözlendi.

Yazarlar matematik ağırlıklı olmayan alanlarda yapılan cinsiyet ayrımcılığının matematik ağırlıklı alanlarda da etkili olabileceğini düşünüyor.

Ancak, yazarların yayın yapma, teşvik alma ve işe alım başlıklarında cinsiyetçilik iddiaları için sundukları ampirik kanıtlar günümüzdeki cinsiyet ayrımcılığının kadınların bu başlıklardaki performanslarından kaynaklanmadığını gösteriyor. Kadınlar eşit kaynaklara ulaşabildikleri durumlarda işe alım, kaynak bulma ve yayın yapmada erkekler kadar başarılı. Kadınlar özellikle matematik ağırlıklı bilimsel alanlarda gerçek engellerle hala karşılaşıyor ancak ayrımcılığın tarihsel formları günümüzde kadınların yetersiz temsilini tam anlamıyla açıklamıyor. Yazarlara göre matematik ağırlıklı bilimlerde kadın ağırlığı arttırmak için tarihsel değil güncel sebepler üzerine düşünülmeli.

Kadınların araştırmadan çok, eğitimin ağırlıklı olduğu kısmi zamanlı çalışmayı tercih etmesinin nedeni aile formasyonu, çocuk bakımı, cinsiyete bağlı beklentiler, yaşam tarzı seçimi gibi faktörler olabilir. Kadınların yetersiz temsilinin başlıca sebebi isteyerek ya da zorla aldıkları kararlar. Bunlar arasında çocuk yetiştirmek için kariyerini bırakmak, eşinin kariyeri için fedakarlıkta bulunmak, yaşlı ebeveynlerine bakmak, coğrafi olarak iş aramayı sınırlandırmak ve sürekli ev-işyeri dengesini gözetmek olabilir. Bu kararların bir kısmı baskıyla alınıyor ve değiştirilebilir.

Kadınlar çok genç yaşlarda matematik ağırlıklı alanlarda çalışmama kararı alıyor. Ergenlik dönemindeki kız çocukları arasında doktora yapmak veya fizikçi olmak isteyenlerin sayısı tıp doktoru, veteriner, biyolog veya avukat olmak isteyenlerden çok daha az. Kız çocuklar bu kararı matematik derslerinde erkeklere göre daha yüksek not almalarına rağmen veriyor. Matematik ağırlıklı alanlarda erkeklere göre daha fazla kadın lisans derecesine sahip olmasına rağmen çok azı doktoraya devam ediyor. Bunların içinden öğretim üyeliğine başvuranları sayısı ise çok daha az. Yazarlara göre bu durum matematik ağırlıklı alanlar hakkında gerçekçi bilgiler vererek ve bu alanlarda başarılı olmuş kadınları anlatarak aşılabilir.

Matematik ağırlıklı alanlarda çalışma saatleri ve yaşam tarzı seçimlerinde cinsiyet farkları etkili oluyor ve bir kadının erken yaşta bebek sahibi olmak zorunda olması kadınlar üzerinde erkeklere göre daha çok baskı yaratıyor. ABD'deki öğretim üyeliği sistemi kadınların çocuk sahibi olmasını engelliyor. Bu durum üniversitedeki erkeklerin kadın iş arkadaşlarına göre neden daha çok çocuk sahibi olduklarını açıklıyor. Ayrıca çocuk sahibi olan erkekler, çocuk sahibi olan kadınlara göre öğretim üyeliği seçimi için daha şanslı. Erkeklere göre kadın doktora öğrencileri akademik kariyere başvurmak için daha az istekli ve başlamaları durumunda ailevi sebepler yüzünden kariyerlerini daha çok durduruyorlar. Yazarlar bu eşitsizliği düzeltmek için doğurganlık farklarına izin verecek bir öğretim üyeliği sistemi, doğum süresinde ayrılma için araştırma sözleşmesine madde eklenmesi gibi yeniliklere gidilebileceğini düşünüyorlar.

Kaynak: Ceci SJ, Williams WM, “Understanding current causes of women’s underrepresentation in science”, PNAS, 2010.